Gündemdeki anayasa değişikliğinin cumhurbaşkanlığı uhdesinde kontrolsüz bir güç yaratacağı yönündeki eleştiriler bir yana, bunun Sayın Cumhurbaşkanı'nın şahsıyla ilgili olma boyutu başka bir yana. Her iki husus kuşkusuz ayrı ayrı ele alınmayı hak ediyor.
Öncelikle iyi niyetli bir siyasi tartışma ortamı içerisinde bütün bu eleştiriler veya endişeler haklıdır ve biz bunu varsayarak konuşmaya çalışıyoruz. Kötü niyetin belirleyici olduğu bir zeminde tarafların birbirlerine anlatacağı bir şey olmuyor zaten.
iyor.
İnsanlar meselelere gerçekten lehlerine ve aleyhlerine olan durumları daha makul bir biçimde değerlendirerek yaklaşıyorlar.
Seviyesiz örnekleri de zaman zaman ortalığı bulandırsa da, Türkiye'de bu anlamda bir gelişmenin olduğunu ve siyasi tartışma zemininin giderek güçleniyor olduğunu söyleyebiliriz.
Bir dönem Türkiye'nin adeta varlığının adanmış olduğu başörtüsü yasağı bugün insanların acı acı gülerek hatırladıkları absürt bir mevzuya dönüşmüş durumda.
Geçmişte Kürt sorununu var etmiş olan konular bugün Türkiye için tek kelimeyle “aşılmış” mevzulardan ibarettir. Türkiye'nin bugün ulaşmış olduğu siyasi seviye açısından Kürt meselesi sadece
seviyesine inmiş durumdadır.
“Türkiye'nin yönetim sistemi” mevzusu da dokunulamayan meselelerdendi ve bu konu Türkiye'de asgari bir mutabakat sağlanarak çözüm yoluna girmiş bulunuyor.
Yoksa bu sistemin Erdoğan'a daha fazla güç sağlayacağı, onun şahsında kuvvetler birliğini sağlayacağı iddiası CHP'nin Erdoğanfobisinden ibaret bir laf kalabalığıdır.
. Çünkü mevcut parlamenter rejim ve bu rejim içinde zaten Erdoğan'ın partisiyle sahip olduğu müstesna ilişkisi dolayısıyla
Cumhurbaşkanlığı sisteminde Erdoğan yerine başka birinin olması halinde sonucun ne olabileceğine davet edenleri biz de geçmişte bu parlamenter sistem içinde cumhurbaşkanlığı yapmış olan
'i hatırlamaya davet edelim. Bunların her üçünün cumhurbaşkanlığı parlamenter rejim içinde mümkün olmuştu.
. Her üçü de (belki darbeyle geliş olan ilki hariç) doğal bir seçim kampanya sürecinden geçip halkın salt çoğunluğunun oyunu alıp yedişer yıl işgal ettikleri o makama gelebilirler miydi?
Cumhurbaşkanlığı sisteminin Cumhurbaşkanına kontrolsüz bir güç vereceğini söyleyenlere karşılık, yeni düzenlemelere şöyle bir baktığımızda Cumhurbaşkanına çizilen sınırları neredeyse daha fazla görüyoruz. Cumhurbaşkanı idari konularda kararname çıkarabiliyor ama neler yapamadığı daha fazla zikrediliyor, mesela:
Temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle siyasi haklar ve ödevler konusunda kararname çıkaramıyor.
*
*
Kanunda açıkça düzenlenen konularda kararname çıkaramıyor.
*
* Meclis'in aynı konuda kanun çıkarması durumunda kararname hükümsüz hale geliyor.
*
*
Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile yerel tüzel kişiliğe sahip kurumlar kurulamıyor.
*
*
Cumhurbaşkanı'nın “sorumsuzluğu” ortadan kalkıyor, yani “yetkili ama sorumsuz” olmaktan çıkıyor.
*
* Hakkında soruşturma açılan Cumhurbaşkanı erken seçim kararı alamıyor.
*
Dikkat edilirse, bütün bu ifadeler ve söylemler Cumhurbaşkanını yetkileriyle ilgili sınırlar çizen ve onu aslında kısıtlayan ifadeler.
Zamanında Özal da Demirel de başkanlık sistemini gündeme getirmiş destek istemişlerdi ama halktan bu desteği alamamışlardı. Sebebi halkın bu sistemin gereğine ve iyiliğine o zaman inanmayışı değil, bunu gündeme getirenlerin bunu kendileri mi için yoksa bu millet için mi istediklerine karar veremeyişleriydi.
Bugün Erdoğan halktan bu konuyu gündeme getirebilmek için büyük bir destek ve cesaret alıyor.
Çünkü biliyor ki, halka rağmen halk için birilerinin yürüttüğü iktidar yerine halka göre, halk için bir iktidarın, yani kendi iktidarının önü açılmış oluyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.