Sivil halkın demokratik kitle gösterilerine karşı Esed rejiminin şiddetle cevap vermesi sonrası kırılma yaşayan Suriye devrimi, rejimin kimyasal ve biyolojik silahlar kullanması; soykırım çapında katliamlar gerçekleştirmesi ve rejim güçlerinin toplu tecavüzleri gibi insanlık dışı eylemleri sonrasında bir iç savaşa dönüştü. Uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasından sorumlu olduğunu iddia eden BM, bu organizasyonun icracı tek organı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi eliyle birkaç kez bu ülkedeki trajediyi sona erdirmek için sorumluluk alıyormuş gibi yaptı ancak sona erdirme amacına inanç olmadığı için girişimler sonuçsuz kaldı.
Özellikle Batı dünyasının Suriye krizindeki kararsız politikaları ve söylemlerindeki tutarsızlıkları Suriye krizinin önce bölgesel bir fay hattına, sonrasında küresel bir fay hattına dönüşmesine sebebiyet verdi. Arap Devrimlerinin bir karşı devrim süreci halini alması ve DAEŞ gibi patolojik yapıların neşet etmesi de Batılı ülkelerin dış politika söylemlerinin tutarsızlığının bir sonucu olarak görülmeli. Mısır tarihinin demokratik usûllerle seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi'ye karşı antidemokratik güçlerin gerçekleştirdiği darbeye karşı ahlâkî ve ilkeli bir tutum geliştirmeyen Batı dünyası, ciddi bir geçiş sürecinde olan İslâm toplumlarında DAEŞ gibi patolojik yapıların ortaya çıkmasına sebep olacak zemini hazırladı.
Rusya'nın Suriye'yi doğrudan işgale girişmesi, Batı dünyasının Rusya'nın Gürcistan'da, Çeçenistan'da, Ukrayna'da gerçekleştirdiği oldubittilere cevap verememesinin doğrudan neticesiydi. Rus jetlerinin neredeyse her gün sivil halkı katletmesine karşı kayıtsız kalan Batı dünyasının tavrı Suriye'de barışa ulaşılması konusunda gerçekten insan haklarına, hukukun üstünlüğüne, demokratik değerlere dayanan bir çaba göstereceği konusunda hepimizi umutsuzluğa sevkediyor.
BM'nin yılbaşından itibaren devreye girmesi planlanan taslak ateşkes önerisinin içeriği de bu kanaati tahkim ediyor. Bir haber ajansı tarafından servis edilen taslak eğer doğruysa üç ateşkes önerisi içeriyor. Bunlardan ilki terörist gruplarla mücadelenin devam etmesini, öncelikle terörist grupların tanımlanmasını ardından diğer grupların ateşkese uymalarının önerilmesini içeriyor. İkinci öneri temel prensipleri kabul eden tüm gruplara açık bir ateşkesi; üçüncü öneri ise bazı silahların kullanılmasının yasaklanması ile kısmî bir ateşkesin sağlanmasını öngörüyor.
Dikkat edileceği üzere önerilerden hiçbirisi sadra şifa olacağa benzemiyor. Bu öneriler arasından hangisinin en ucubesi olduğuna dair görüşler farklılık gösterebilir ama hiçbirisinin Suriye'de barış ve istikrarı sağlamayacağı konusunda herkes mutabık kalacaktır.
Defalarca ifade ettiğimiz üzere Suriye konusunda Batı dünyasının temel yanılgısı bataklığı bırakıp bataklığın yarattığı sineklerle uğraşmasıdır. Üstelik de bu sinekler arasında, Kemal Sunal'ın Korkusuz Korkak filminde olduğu gibi dişi-erkek ayrımı yapmaya çalışarak. DAEŞ'i terör örgütü ilân edip operasyonlar düzenleyen Batı dünyası en az onun kadar canice eylemler gerçekleştiren, bölgenin demografik yapısını değiştirmek için zorunlu göç uygulaması gerçekleştiren, bazı yerlerde toplu tecavüz eylemleri gerçekleştirdikleri iddia edilen, üstelik ülkedeki terörizmin neredeyse tek finansörü Beşar Esed'le ilişkisi artık ayyuka çıkmış YPG gibi grupları destekleyerek bu sorunu çözebileceğini zannediyor.
Tüm bu gelişmeler bir araya getirildiğinde ortaya çıkan tablo kabaca şu: Batı dünyası Beşşar Esed'in gitmesi gerektiğini biraz utangaç bir dille de olsa söylüyor ancak gitmemesi için elinden gelen her şeyi yapmaya devam ediyor. Gitmesi gerektiğini söylüyorlar çünkü kendi halkına karşı açıkça katliamlar gerçekleştirmiş bir caniyi destekliyor gözükmenin içerde kendilerini bir takım liberal-özgürlükçü çıkışlara karşı zor durumda bırakabileceğini düşünüyorlar. Ama kalması için çaba gösteriyorlar çünkü Suriye›deki bölüşüm, hele hele Rusya›nın müdahalesi sonrasında çıkmaza girmiş gözüküyor.
Ya da bir diğer senaryo; Batılılar Suriye'nin Rusya'ya peşkeş çekilmesi konusunda bir görüş birliğine vardıkları için tüm bu yaşananlar bir danışıklı dövüş. Esed gitsin diyorlar çünkü Suriye'yi Rusya'ya verdiklerini ne kendilerine ne de yıllarca “komünist tehlikesi” karşısında mobilize ettikleri kamuoyularına anlatamayacaklarını düşünüyorlar. Bir tarafıyla da tükürdüklerini yalamış olmamak istiyorlar. Esed'in kalması için her şeyi yapıyorlar çünkü Rusya öyle istiyor.
BM tarafından önerileceği iddia edilen taslak plan ikinci alternatifin bir ürünü olabilir. Yani Rusya'ya pay veriliyor. Ama İslâm dünyasının I. Dünya Savaşı yıllarında olduğu gibi edilgen olduğunu zannederek büyük bir yanılgıya sapıyorlar. Korkarım ki BM de, Suriye konusundaki tutumuyla gelecekte Milletler Cemiyeti'nin İtalya'nın Habeşistan'ı işgali karşısında yaşadığı komik durum gibi bir hadiseyle hatırlanacak.