Cemal Kaşıkçı’nın S. Arabistan Konsolosluğu sınırları içinde kayboluşunun sekizinci gününe ulaştık. Bu süre içinde Kaşıkçı’nın başına neler gelmiş olabileceği ile ilgili farklı senaryolar ortaya konuldu. Bunların bir kısmı teyit edildi, bir kısmı teyit edilemedi. Bir kısmı da tamamen hayal gücünün erişebildiği sınırları zorladı.
Basına yansıyan ve emniyet mensuplarına dayandırılan bazı haberlerde Kaşıkçı’nın feci şekilde öldürülmüş olduğu da yazıldı, ancak bunlar resmi kanallardan hala doğrulanmış veya yalanlanmış değil.
Bir yandan da soruşturmayı büyük bir gizlilik ve titizlikle yürüten MİT, emniyet ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının çalışmaları devam ediyor. Onların ulaştığı bulgular resmi bir ciddiyet ve kesinlikte “bilgi” olarak sunulmuş olacaktır.
O zamana kadar elimizde şu anda var olan tek kesin bilgi Kaşıkçı’nın konsolosluğa girmiş, ama normal yollarla hala çıkmamış olduğudur.
Yine eş zamanlı olarak konsoloslukta bulunup Kaşıkçı’nın konsolosluğa girişinden iki saat sonra içi gözükmeyen araçlarla çıkarak konsolosluk residansına gitmiş, oradan da 4 günlüğüne ayrılmış odalarında kalmayıp apar topar geldikleri özel uçaklarla ayrılan bir grubun varlığı var.
Resmi bir açıklama yapılıncaya kadar çok bilinmeyenli olayla ilgili hayal gücünün üretemeyeceği bir senaryo yok. Teorik olarak o alanda herşeyi söylemek mümkün ama söylenen şeyler bir noktadan sonra gaybı (bilinmeyeni) taşlamak mesabesindedir.
Doğal olarak bilinenler arttıkça hayallere de sınırlar geliyor.
Tabi ihtiyatı elden bırakmamakta fayda var. Kaşıkçı’nın az da olsa yaşıyor olma ihtimali halen teorik olarak tüketilmiş değildir.
Bu konuda İhtiyatın sürdürülmesi gereken bir nokta da, Türkiye ve S. Arabistan ilişkileridir. Kaşıkçı’nın konsolosluk binasında kaybolmasıyla ilgili yapılan yorumlarda S. Arabistan’a verip veriştirmenin bir anlamı ve faydası yok.
Türkiye ve S. Arabistan birbirine mecbur iki halk iki ülkedir. Kaderleri birbirine bağlıdır. Kaşıkçı’nın başına gelenleri sorgulayıp Suud makamlarından bunun açıklamasını beklemek asla S. Arabistan’a düşmanlık anlamına gelmez.
Katıldığım bir Arap televizyon kanalında bu olayın iki ülkenin ilişkisini nasıl etkileyeceği yönündeki soruya iki ülkenin kader ortaklığını vurguladıktan sonra şunları söyledim:
“Velev ki, bu olay basına yansıyan vehamette gerçekleşmiş olsa bile topyekun S. Arabistan’ı töhmet altında bırakan açıklamalardan kaçınıyoruz.
Elbette devlet hukuksuz işler yapmaz, yaparsa o devlet değildir. Bu durumda halkını temsil eden bir devletin imkanlarını kullanan ve kendini derin devlet mesabesinde gören çetelerin işgali karşısındayız demektir. Devleti o unsurlardan temizlemek zaruridir.
Türkiye böyle bir ‘derin devlet’ tecrübesini yaşamıştır. Devlet adına kanunsuz işler yapanların yakasına yine devlet adına yapışılmış ve devlet bu unsurlardan temizlenmiştir.”
Gerçekten de bugün hangi düzeyde devlet yetkileri kullanıyor olurlarsa olsunlar bir konsolosluk binasında bütün görevlileri özgür bir insanı kaçırmak, hele öldürmek gibi bir iş için organize edebilenler, her şeyden önce kendi devletlerine ihanet etmekte dolayısıyla kendi halkları ve devletleri için bir tehdittirler. Kendi devletlerinin devlet olma keyfiyetini yok etmektedirler.
Çünkü hukuka dayanmayan, kendi vatandaşının güvenliğine tehdit oluşturan örgütlenmeye devlet denmez.
Dolayısıyla bizim talebimiz S. Arabistan devletinin her şeyden önce, neticede Türkiye’ye ve bütün insanlığa karşı bir kusur irtikap eden bu kanunsuz yapıların ortaya çıkarılmasıdır. Hangi düzeyde olurlarsa olsunlar. Bunu yapmanın S. Arabistan için kolay olmadığını elbette biliyoruz. Nitekim Türkiye için de bunu yapmak kolay olmamıştır, ama gerçek bir devlet olmak için, veya devleti işgal etmiş çetelerden kurtarmak için bu bir zarurettir.
O yüzden Kaşıkçı’nın davasını gütmek asla S. Arabistan’a düşmanlık değil, bilakis gerçek dostluğun ifasıdır.
Esasen Kaşıkçı’nın en önemli davalarından biri de Türkiye ve S. Arabistan ilişkilerinin bir kader olduğunu vurgulamak ve bu ilişkileri geliştirmekti.
Kendisiyle ilgili en çok hatırladığım ifadeleri, S. Arabistan resmi veya yarı resmi medyasında Türkiye aleyhine ne kadar söylem ve faaliyet olursa olsun, Türkiye’nin bunlara tepki vermeme olgunluğunu ne kadar takdir ettiği ve bunun böyle devam etmesi gerektiği yönündeydi.
Kaşıkçı’nın başına gelenler elbette bu davasını geçersiz kılmıyor, bilakis bu konuda fazladan bir hassasiyet sergilemeyi gerektiriyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.