Avrupa kurnazlığıyla, Türkiye’ye ahlaksız teklif

03:0014/05/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Yasin Aktay

Türkiye ile AB arasında zaten belli bir takvime bağlanmış olan serbest dolaşım ve vize muafiyeti anlaşmasının getirilip göçmenler için çözüm paketine konulması, kabul edelim ki tam bir Avrupa kurnazlığı örneğiydi. Türkiye'ye mülteciler için önerilen çözüm paketinin BM mülteciler hukukuna aykırı olmasını bile göze almıştı AB.



İnsan hakları konusunda işgüzarca bir duyarlılığı “Avrupa Değerleri”nin propagandası için sergileyen AB'nin mülteciler karşısında düştüğü bu zavallı durum, Avrupa idealinin içinin ne kadar boş olduğunu da göstermektedir. Suriye'de her gün ayrı bir sahnesi yaşanmakta olan insani trajedi için kılını kıpırdatmak için ancak bu trajediden kaçan insanların kendi kıyılarına mülteci olarak vurmalarını bekledi.



Kıyılarına vuranlar mültecilerin sadece cesetleriyse yine sorun yoktu onun için.

Ama bu mülteciler gelip kendi konforunu paylaşmaya talip olunca AB'nin bir anda Suriye'deki durumla biraz daha farklı bir düzeyde ilgilenmeye başladığını gördük.



AB mülteci sorununu en ucuz maliyetle karşılayabilmek için Türkiye'nin yardımına ihtiyaç duyuyor

. Ama Türkiye'yi yardıma çağırmak için bile Türkiye'ye vaat ettiği şey, zaten önceden verilmiş vize muafiyeti sözünde durmaktan başka bir şey olmuyor. Gerçekten de 2013 yılında söz verilen ve mutabık kalınan takvimde 2016 yılının Ekim ayında geçilmesi düşünülen serbest dolaşım uygulaması bu paketin içine konuluyor. Üstelik bunu da öyle koşulsuz vermiyor. Terör tanımının yeniden yapılması ve terörle mücadelenin yumuşatılması talebini de Türkiye'nin yerine getirmesi gereken bir yükümlülük olarak paketin içine usulca yerleştiriyor. Bu Avrupa kurnazlığı, her şeyi bedavaya getirme, harcadığından da kazanma açgözlülüğü, bütün kötü niyetlerini de açığa çıkarıyor.



Türkiye her gün sahada terörle mücadele şehitler vermekteyken, AB'nin Türkiye'ye bu ahlaksız teklifi yapabiliyor olması, esasen Türkiye'nin AB ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmesini gerektirecek bir hareket.


Kendi ülkelerinde binde biri bile gerçekleştiğinde teröre karşı faşistçe uygulamaları hemen devreye sokabildiklerini gördük, görüyoruz. DAEŞ terör örgütünün Avrupa içinde topu topu birkaç ölümcül eylemi vardır, ama bugün hiç kimse Avrupa'nın terör karşıtı refleksleri karşısında DAEŞ terörü lehine en ufak bir propagandaya veya terörü meşrulaştırıcı bir söyleme girişemez. Avrupa demokrasisi ve ifade özgürlüğü hemen sınırlarını DAEŞ'e göre yeniden ayarladı ve en katı halini aldı. Fransa ve Belçika'da sıkıyönetim uygulamaları halen devam ediyor.



Türkiye'de terörü alenen savunan bir siyasi parti zaten var.

Gerçi, böyle bir partinin bu hali toplumun tahammül sınırlarını fazlasıyla aşıyor. Buna karşılık teröre bulaşmasa, gerçekten siyaset sınırlarında kalabilse, Türkiye'nin demokrasisi ve ifade özgürlüğü sınırları bu siyasal partiyi de yan oluşumlarını da kucaklayacak genişliğe sahiptir.

Türkiye'nin bugün demokrasi eksiği yok fazlası bile var ve bu fazlalık terörün, cinayetin, caniliğin, teröre yardım ve yataklığın normalleşmesine, haklılaştırılmasına yol açıyor.

Teröre fiili veya söylemsel yardım ve yataklığın olduğu bir yerde terör hakimiyeti söz konusu olur. Kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın, hiçbir demokrasi kendi sınırlarını bu kadar geniş tutamaz.



Buna mukabil, kendi acıları karşısında bütün ilkelerini ve demokrasi sınırlarını askıya alan AB'nin Türkiye'nin mustarip olduğu teröre karşı sergilediği bu kayıtsızlık, hatta destek, ilişkinin bu halde gitmesinin önünde bir engel haline gelmiştir.

Bu hareket AB'nin Türkiye'ye karşı teröre aleni desteğidir ve Türkiye'ye karşı bir yanlış olmadan önce bir suçtur.

AB bu suçu işlemeyi neredeyse rutin hale getirmiş bulunuyor. AB milletvekillerinin PKK militanlarıyla birlikte PKK marşlarını heyecanla söylerken verdikleri pozlar hesabı verilmesi gereken bir terörü destek ve teşviktir.

Ve teröre destek veren bir Birlik Türkiye'de demokrasi veya insan haklarıyla ilgili herhangi bir süreci sorgulamadan önce kendi suçunun hesabını vermek durumunda olmalıdır.


Mülteci sorunu konusunda Türkiye'den insanlık dersi alması gereği ortaya çıkmış olan AB'nin şimdi terörle mücadele konusunda da Türkiye'ye ders vermekten çok uzak olduğunu aksine demokrasi sınırlarında terörle mücadelenin nasıl yapılabildiği konusunda çok şey öğrenebileceği bir konumda olduğunu görmesi gerekir.



Daha dün Şemdinli'de 8 askerimiz terörist saldırılar neticesinde şehit oldu. Diyarbakır'da PKK teröristlerinin polis aracına düzenlediği bombalı saldırıda 3 kişi öldü onlarca kişi yaralandı. Polis otobüsünün içinde ölenlerin doktor kontrolüne götürülmekte olan PKK zanlıları olması sadece bir tesadüf. Saldırıda ölen şüphelilerden biri aynı zamanda Büyükşehir belediye meclisi üyesi. Bir sonraki gün PKK teröristlerinin onlarca kişiyi öldürmeyi hedefleyerek hazırladıkları bombaların taşındığı esnada patlaması neticesinde 5 terörist ölmüş, 25 kişi yaralanmış. Her gün Türkiye'nin değişik yerlerinde onlarca böyle terör saldırıları oluyor ve bu saldırılar şu anda siyasi bir parti tarafından bir halkın direniş kavgası olarak serbestçe propaganda konusu yapılabilmektedir.



Terörle mücadeleyi bırakın yumuşatmak, AB'nin istediği türden bir terör tanımı yapmak, tam aksine terörü hoş gören, ona yardım ve yataklık yapma sınırını da yeniden tanımlama lüzumu tam bir aciliyet kazanmıştır

.



Çünkü terörün bu kadar rahatlıkla ve alenen desteklenebildiği hiçbir ülke yoktur. Ne kendilerini ne bizi kandırmaya kalkmasınlar, PKK terörünün binde birini AB ülkelerine kaydırsa, orada da demokrasinin de, ifade özgürlüğünün de, birlikte yaşamanın da bütün standartlarını allak bullak eder.


#Avrupa Birliği
#Vize muafiyeti
#Mülteci sorunu
#DAEŞ