Anayasa değişikliğini önlemek için, CHP’nin çaresiz stratejileri

04:0014/01/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Yasin Aktay

Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı yönetim sistemi değişikliğinin içinden geçtiğimiz bu günlerde yaşamakta olduğumuz bir çok olumsuz gelişmenin süreçten bağımsız olmadığı çok açık. Teklifin Meclis Başkanlığına sunulduğu gün, Anayasa komisyonundaki görüşmelerin bittiği gün ve Genel Kurul Gündemine geldiği gün yaşanan terör saldırılarının bu süreçle ilgili olduğu, neredeyse genel bir kabul görmüş durumda.



Buna dair elbette kimsenin elinde doğrudan bir kanıt yok. Ama Türkiye'de şimdiye kadar olaylarda alışageldiğimiz sıradüzeni, terör eylemlerinin, arkasındaki güçlerin siyasal süreçlere katılımının ve bu süreçlere dair söyleyeceklerini söylemenin bir yolu olduğunu öğretmiş bulunuyor.

Böylece ülkenin yasamasına sadece sivil toplum temsilcileriyle, uzmanlarıyla, bilim adamlarıyla, milletvekilleriyle bir ülkenin aklı katılmıyor, aynı zamanda iyi saatte olsunlar da terör yoluyla katılmış oluyorlar.


Bu yolla aslında verilmek istenen mesaj, başkanlık tartışmasının ülkeyi tam bir istikrarsızlığa, terör ve kaos ortamına sürüklüyor olduğudur.



İlginçtir, bu mesajla bu tartışmanın başladığı her dönmede CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun verdiği mesaj garip bir biçimde örtüşüyor. Kılıçdaroğlu da “kan dökülmeden Türkiye'de parlamenter sistem değişmez, başkanlık gelmez” diyerek, yönetim sistemini değiştirmeye yönelik teşebbüsler yasama prosedürleriyle engellenemeyecekse, gerekirse zor ve şiddet yoluyla engelleneceği mesajını vermiş oluyor.



Aynı mesajı biraz daha açık bir biçimde partisinin Meclis'teki Grup Başkan Vekili

Engin Altay da ifade etti. Önce bizzat kendisi yaşanan terör olaylarını Anayasa değişikliği süreciyle ilişkilendirdi ve devamında ısrar edilecek olursa ülkenin iç savaşa sürüklenmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi.


Söylemini

“parti devleti kurulursa, iç savaş çıkar”

şeklinde tevil etmesi böyle bir felaket tellallığını bu tartışma esnasında yapmasını elbette kurtarmaz. Bir defa kimsenin parti devleti falan kurmak istediği yok.

Seçimlerin olduğu ve herkesin bu seçimlere girmesinin serbest olduğu bir ortamda kimse Tek Parti döneminin CHP'sinin parti devleti örneğini ve performansını ortaya koyamaz.

Bu terör olayları ile bu değişiklik arasında gerçekten bir ilişki varsa milletini seven, milletinin bağımsızlığına inanan her insanın düşüneceği şey iyi yolda olduğumuzu düşünmesidir.



Demek ki, şu anda bu alçak terörün istemediği bir şey yapılmış oluyor.

Türkiye'ye bu alçakça saldırıları yapacak kadar düşmanlık içinde olan mihraklar bu değişikliği istemiyorlarsa bu değişiklikten vazgeçmek, düşmandan korkmak ve kaçmaktan veya daha kötüsü düşmanın taleplerini emir telakki edip yüzümüze okumaktan, düşmanın küstah tehditlerinin yüzümüze karşı sözcülüğünü yapmaktan başka ne anlam ifade ediyor?



Dahası, bu değişimden sırf terör olaylarını tetikliyor diye vazgeçmeye davet etmekle, açıkça terörün arkasındaki güçlere teslim olmaya davet etmiş oluyor.


Oysa gerek silahlı terör, gerek dolar terörü, gerekse Türkiye'ye karşı dünyada sergilenen kampanyaların ortaya koyduğu şer ittifakının görüntüsü, topyekun çok net bir şey söylüyor: Cumhurbaşkanlığı sistemi Türkiye'yi çok daha fazla toparlayacak, güçlendirecek, daha etkili ve verimli bir yönetim sistemini hakim kılacaktır. Bu yönetim sistemi ülkenin kaynaklarının ülke yararına çok daha verimli kullanımını beraberinde getirecektir.



Türkiye'nin bu sisteme geçişi artık mukadder hale gelmiş ve bu sürece girilmiştir.

CHP ise, en doğal hakkı olarak, buna muhalefet etmenin meşru bütün kanallarını tükettiği halde engel olamayacağını anlayınca, akla ziyan bir deneme yaparak TBMM kürsüsünü işgal etmeye kalkıştı. Kürsüyü işgal ettiğinde fiziki olarak TBMM'nin çalışmasını felç etmiş olacağını, böylece sürecin durdurulabileceğini düşündü belli ki.

Ve tabii ki son derece çaresiz bir hamleydi bu.

Ama düşünülmüş olması bile CHP'nin demokrasiden ne anladığını ortaya koyuyor.

Cumhurbaşkanına karşı bütün eleştirisini “diktatörlük” anahtar sözcüğü üzerinden kuran CHP'nin aslında bütün derdinin kendi diktatörlüğünün elden gitmesi olduğu anlaşılıyor.


Doğrusu bu tarz hırçınlıklar, anayasa değişikliğini engellemek için başvurulan çaresiz stratejilerdir, ama ortaya koydukları görüntülerle, topluma verdikleri mesajlarla tetiklemeye çalıştıkları süreçler düşünüldüğünde

bu çaresiz stratejiler alabildiğine tehlikeli stratejilere de dönüşüyor.


Milletin kürsüsünü işgal edip, Milletin Meclisinde vekillerin birbiriyle çatıştığı bir görüntünün sokaklara başka türlü yansıma ve sokakları tahrik etme ihtimali üzerinde bir hesabın yapılmış olduğu anlaşılıyor.

Bu sokaklardan bir iç savaş çıkma ihtimali kimin temennisidir, tekrar başa dönelim isterseniz?


Allah'tan sokaklar bugün CHP'nin çaresiz vekillerinin hatırladığından çok daha temiz, çok daha nezih, çok daha huzurlu ve onların yaptıklarını görüp takdir etmeye çok daha yakın.


#Anayasa değişikliği
#CHP
#Engin Altay