Siyasette hiçbir zaman başarmak istedikleriniz için sürtünmesiz, gerilimsiz, engelsiz, güllük gülistanlık bir ortam bulamazsınız.Hiç bir siyasi harekete ideallerine uygun bir toplum veya düzen oluşturabilmek için bir toplum teslim edildiği görülmüş değildir.Öyle kolay bir siyaset alanı yok. Siyaset özü itibariyle zordur.Bir arada yaşayan herhangi iki insan bile çıkarlarının, dolayısıyla görüşlerinin de ayrışmaya başladığı, çoğu kez de çatıştığı bir alanı hemencecik açarlar. Hele ki toplum bir çıkarlar
Siyasette hiçbir zaman başarmak istedikleriniz için sürtünmesiz, gerilimsiz, engelsiz, güllük gülistanlık bir ortam bulamazsınız.
Hiç bir siyasi harekete ideallerine uygun bir toplum veya düzen oluşturabilmek için bir toplum teslim edildiği görülmüş değildir.
Öyle kolay bir siyaset alanı yok. Siyaset özü itibariyle zordur.
Bir arada yaşayan herhangi iki insan bile çıkarlarının, dolayısıyla görüşlerinin de ayrışmaya başladığı, çoğu kez de çatıştığı bir alanı hemencecik açarlar. Hele ki toplum bir çıkarlar ihtilafı ve gerilim alanı olmak dolayısıyla hiçbir gruba katışıksız mutlak bir güç bırakmaz.
En mutlak güce sahip olduğu sanılan iktidarlar bile toplumun çok az boyutlarına nüfuz edebiliyorlar
. En ilginç nüfuz edilemeyen alanlar ise insanların bizzat kendi kurumları, takımları veya yol arkadaşlarıdır.
Tam karşıdaki muhaliflere karşı belli bir galebe çaldığınızı hissettiğiniz anda kendi saflarınızda bir direncin, bir uyumsuzluk veya hesapta olmayan gelişmelerin ortaya çıktığını görürsünüz.
AK Parti 3 Kasım 2002 yılında iktidara geldiğinde karşısındaki direnç dolayısıyla uzunca bir süre iktidar pratiğini çatışarak ilerleyen bir tarzda ortaya koydu. Birçok kez yapmak istediklerini yapamadı, bir çok kez yapmak üzere yola çıktığı şeyi, günün sonunda revize ederek başka türlü yapmış oldu. Elbette yola çıkarken bir siyasi program ortaya koydu ve bu programın nicelik cinsinden birçoğunu fazlasıyla gerçekleştirdi. Özellikle kalkınma alanında yaptıkları bir zamana kadar hedeflerini bile aştı. 15 bin km duble yol hedefi ortaya koydu, bu hedefi zamanından önce yakaladı ve 20 bin km’ye kadar uzandı.
AK Parti, yola çıkarken işini bilen, dinamik ve yeterince ehil, kifayetli bir kadrosu vardı ama yolun kendisi de bu kadroya çok şey öğretti.
Yolda öğrenilen ve edinilen yeni müktesebat kervana katıldı. Ulaşımda yol inşaatlarının, konutta TOKİ inşaatlarının sektörde ortaya koyduğu hareketlilik kısa sürede ciddi bir sosyolojik dönüşümün dinamiği haline geldi. Burada edinilen tecrübelerle yetişen girişimciler bugün dünyada Türkiye’yi inşaat alanında Çin’den sonra en büyük marka haline getirdi.
Karşısındaki derin iktidar gücünün ve ideolojik darbeci söylemlerin sıkıştırmasıyla birçok şeyi yolda derlemek durumunda kaldı AK Parti.
Acelesi vardı. Daha iyi bir konut tipi geliştirmek ilk zamanlarda fazlasıyla lüks kalıyordu. Daha iyi bir insan tipini yetiştirmek için hesap yapmaya ve bunu uygulamaya ise iktidarının ancak son zamanlarında mezun olabildi. Onun yerine uzun süre sadece eğitimin altyapısına en ala yatırımları yapmakla yetindi.
Bu bağlamda, üniversite sayısını 77’den 185’e kadar yükseltti. Her ile en az bir üniversite kurma projesini 2007 yılında tamamlamış oldu. “Her ile bir üniversite” bir yandan eğitim fırsatının herkese ulaştırılması anlamına geliyordu,
ama 2011 yılına kadar tam da bu fırsat eşitliğine karşı alenen ve taammüden işleyen bir katsayı uygulaması vardı.
Diğer yandan üniversite aynı zamanda “bacasız fabrika” demekti, böylece kalkınmanın ülkenin her yanına yayılması da sağlanmış olacaktı. Hem istihdam üretecek hem de üniversite bilgisinin şehirlerin gelişimine önemli bir katkısı olacaktı, oldu da. Bugün Anadolu’daki her şehirde üniversite öncesi ve sonrası arasında şehrin çevresel, ekonomik ve bilişsel gelişimi noktasından bariz farklar oluşmuş durumda.
Aslında dünyanın hızla hizmet sektörüne doğru yöneldiği bir ortamda Türkiye ilk defa bir trendi zamanında gecikmeden yakalamış oldu. Çünkü hizmet sektörüne uyum sağlamanın en önemli şartı güçlü bir eğitim altyapısına sahip olmaktır
.
Her halükarda bu kalkınma hamlesi sayesinde aynı zamanda refahın daha geniş kitlelere yayılması ve böylece sosyal adaletin yapısal bir temele kavuşması sağlanmış oluyordu. Bugün taşrada kurulan üniversitelerin bu hedeflerin renksiz ve ideolojisiz olarak da olsa gerçekleşmesinde önemli bir rol oynadığı çok açık.
Ama bu üniversiteler ve yol açtığı sosyolojik dönüşüm AK Parti’nin dünya görüşüne dayalı iddiaları açısından değerlendirildiğinde mütenasip bir gelişme izlenimi vermiyor.
Bilim anlayışı ve kalitesi, akademik teamül ve üslup, tarih, kültür ve zihniyet dönüşümü konusunda üniversitelerin altyapısına yapılan yatırımlara paralel bir yoğunlaşmanın yaşanmadığı çok açık. Bundan dolayı AK Parti tabanında hissedilen bir rahatsızlık var. Nedenleri yukarıda anlatıldığı gibi anlaşılır sebeplere dayanıyorsa da, 15 yılın sonunda bu orantısızlığın hiçbir mazeretini dillendirme lüksü yok.
Aynı şey eğitimin her aşamasında, kültür alanında da geçerli. İşin kalkınmaya değen tarafında az zamanda, yani altyapıda çok şey yapıldı ama üstyapıdaki gelişmeler bunu aynı hızda takip edemedi.
Tuhaf şey. Altyapı ve üstyapı arasındaki bu hız veya ritim farkı Marksistlerin de her zaman çok dillendirmiş oldukları bir durum.
Ama onlar bunu bir şikayet olarak değil, işin doğasından kaynaklanan bir durum olarak ifade ederler
(Mesela,
, Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat Eseri).
AK Parti tecrübesini herhangi bir sosyalist hareketin seyriyle karşılaştırmak elbette mümkün değil ve işin tabiatına sığınıp olana razı olacak halimiz yok.
Neticede, kalkınmada kat edilen mesafeye, arzu edilen değerlerin, istenen insan tipinin yetişememesi anlamında bütün siyasi hareketlerin trajik bir imtihanı vardır. Bu imtihandan elbette AK Parti de hali değildir.
Hareketin bu aşaması tam da onun için yoğun bir nefis muhasebesi ve mücadelesini gerektirir.