AK Parti bu yıl istişare ve değerlendirme toplantılarının 24.'sünü yapmak üzeri kurucuları, MKYK ana kademe, gençlik ve kadın kolları ve milletvekilleriyle birlikte Afyon'da toplandı. Bu seferki toplantıya daha öncekinden farklı olarak özellikle doğu ve güneydoğu illerimizden bazılarının il ve ilçe yönetimleri de katıldı. Devam etmekte olan terör operasyonlarının durumunun ve muhtemel etkilerinin de önemli bir gündem maddesi olması dolayısıyla bu bölgelerimizden bu düzeydeki bir katılımın ayrı ve oldukça anlamlı bir katkısı oldu.
AK Parti kurulduğu günden beri her altı ayda bir yapılan bu toplantının sürekliliği istişarenin kurumsallaşmış olmasının en güçlü göstergesi. İki defadır Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun başkanlığında gerçekleşen bu toplantı aynı zamanda AK Parti camiasının büyük bir aile olarak kaynaşması ve ortak aklı yeniden üretmesinin önemli bir vesilesi oluyor.
Kapanış toplantısında Başbakan Davutoğlu'nun, özellikle Güneydoğu illerimizin HDP'li belediyelerinin gelir ve giderlerini idare etme tarzı üzerine verdiği bilgiler çok anlamlıydı. Öz-yönetim, demokratik özerklik gibi kavramları diline pelesenk eden, bu uğurda gencecik çocukları ölüm hendeklerine süren HDP'li belediyelerin öz-yönetim performansıyla ilgili çok aydınlatıcı verilerdi bunlar.
Örneğin bütün bu belediyelerin öz-gelirlerinin ortalama yüzde 90'ından fazlası merkezi yönetim tarafından karşılanıyor. Yani bu belediyeler bütün özerklik taleplerine karşılık kendi kaynaklarını üretemiyor. Üstelik kendilerine merkezden gelen bunca gelirlerinin çok azı yatırıma dönüşebilmekte, çoğunda yüzde 70-80'inden fazlası personel giderlerine ayrılmaktadır. Bu oran diğer bölgelerimizdeki oranlara kıyasla çok yüksek.
Aslına bakılırsa bu durum öz-yönetim konusunda iddialı görünen HDP için şapkayı önüne koyup düşünmesini gerektiren bir durum. Öz-yönetim diye bir kavramın lansmanını Türk siyasetine kazdıkları hendeklerle yapan HDP'nin bununla sadece PKK'nın hakimiyeti altında bir bölgeden başka bir şey kast etmediği açık.
Oysa biraz samimi olsaydı ona pekala da tartışmaya açılabilecek bir kavram olarak özyönetim konusunda kendilerini ispatlamak için büyük bir fırsata sahip olduklarını söyleyebilirdik. Özyönetimin gerçekten de iyi bir şey olduğunu, belediyelerin ve yerel demokratik unsurların çok daha iyi bir yönetim performansı ortaya koyması yoluyla gösterebilirlerdi. İnsanlara daha iyi hizmet, yerel kaynakların daha etkili ve verimli kullanımı, kendi gelirleriyle ayakta kalabilme imkanı...
Bu konuda mesela, HDP'li belediyeler kendi ayakları üzerinde durabilme konusunda diğer belediyelerden daha iyi olduklarını göstermeliydiler. Oysa HDP'li belediyelerin merkezi bütçeye daha fazla bağımlı olduklarını gördüğümüz gibi merkezi bütçeden gelen parayı da asla halka hizmete, altyapı yatırımına dönüştürmekte hiç bir maharet ortaya koymuyorlar.
HDP'nin kendi kafasına göre uydurduğu özyönetimin veya demokratik özerkliğin iyiliğine veya gerekliliğine insanları ikna etmek için elindeki altın fırsatı değerlendirme gibi bir çabası yok, aslında öyle bir niyeti de yok. Çünkü HDP'nin halkı veya başka birilerini özyönetimin iyiliğine ikna etmesi gerekmiyor.
Daha açıkçası, HDP'nin veya PKK'nın Kürtlerle ilişkisi daha önce Orhan Miroğlu'na atfen ifade ettiğimiz gibi bir köle-efendi ilişkisidir. O Kürt halkı üzerindeki hakimiyetini adına “özyönetim” veya “demokratik özerklik” dediği süslü laflarla kuruyor ama salt bu laflarla bu hakimiyeti kuramayacağını bildiği için silah zoruyla işi oldubittiye getirmeye çalışıyor. Elinde tuttuğu silahla ikna ettiği şeyin bir özyönetim” değil “PKK'nın despotik yönetimi” olduğunu çok iyi biliyor. Kendisine silah doğrultmayan bir PKK'ya hiç bir halkın kendi özyönetimini teslim etmeyeceğini çok iyi bildiği için silahla bağını hiç bir zaman koparmıyor.
Bu esnada HDP'lilerin siyasetinin ise sadece PKK'nın bu varlık mücadelesine adanmaktan ibaret kaldığını ibretle seyrediyoruz. O yüzden belediyelerinde hiç bir zaman hizmete odaklanmıyorlar. Kendi halklarının hizmete layık olduğunu düşünmüyorlar çünkü.
Başbakanın Afyon konuşmasında verdiği net bilgilere göre merkezi yönetimin bölge halkına hizmet ve yatırım olsun diye gönderdiği paraların yüzde 1-2'ler seviyesi altyapı yatırımlarına tahsis ediliyor. Yatırım eksikliği için bulabileceği hiç bir bahaneleri, devlete, hükümete veya merkeze yükleyebilecekleri hiç bir kusur yok. Bahane yok ama sebep belli. HDP'liler halka değil, halkın üzerinde vesayet kurmaya çalışan PKK'ya hizmet etmeye odaklı bir siyaset izliyorlar.
Türkiye halkı kendi üzerinde geçmişten bu yana işleyen her çeşit vesayeti kaldırmakta bu kadar ilerlemişken, çok daha ilkel iktidar muhterisi bir terör örgütünün Kürt halkı üzerinde vesayet kurmaya çalışmasına seyirci kalmayacaktır. Bu savaşın anlamını ve hedefini de en iyi Kürt halkı anlamış durumda, o yüzden bu savaşta en büyük desteği de o vermektedir.
Utanmadan Türkiye'nin bu savaşını “Kürtlere karşı savaş” olarak lanse etmeye çalışanlara da böylece en iyi cevabı Kürt halkı vermektedir.