ABD’den haber var: Kılıçdaroğlu göreve

04:002/12/2017, Cumartesi
G: 18/09/2019, Çarşamba
Yasin Aktay

Sorulduğunda darbelere karşı olduğunu söyledi, defalarca.Hem öyle söylemekle kalmadı, celallendi, en hızlı darbe karşıtı olduğunu ispatlamak için olabilecek en çarpıcı meydan okumada bulundu: Darbe olursa tankın karşısına ilk ben çıkarım.Tankın karşısına mı, üstüne mi çıkması gerekiyordu darbe karşıtı olmak için ama hep gördük ki, Kılıçdaroğlu Erdoğan’a karşı darbem var diyene her zaman partisini de, elindeki belgeleri de alıp desteğe koştu.Tankın üstüne veya karşısına değil direk namlusunun başına

S
orulduğunda darbelere karşı olduğunu söyledi, defalarca.
Hem öyle söylemekle kalmadı, celallendi, en hızlı darbe karşıtı olduğunu ispatlamak için olabilecek en çarpıcı meydan okumada bulundu: Darbe olursa tankın karşısına ilk ben çıkarım.

Tankın karşısına mı, üstüne mi çıkması gerekiyordu darbe karşıtı olmak için ama hep gördük ki, Kılıçdaroğlu Erdoğan’a karşı darbem var diyene her zaman partisini de, elindeki belgeleri de alıp desteğe koştu.
Tankın üstüne veya karşısına değil direk namlusunun başına geçti.
15 Temmuz’da o tankın başındakilerle nasıl anlaşıp oradan ustaca sıvıştığını, geceyi müsait ve uygun bir yerde olayları büyük bir dikkatle izleyerek geçirdiğini biliyoruz. Yanlış olmasın CHP’li bazı vekiller o gece olayın başladığı saatten itibaren tavırlarını en net biçimde darbeye karşı koydular, Meclis çatısı altında milletle tam bir dayanışma içinde oldular. Ama Kılıçdaroğlu’nun darbeye karşı tavrı bir tuhaftı. O gece kendi milletvekillerinin bile karşı çıktığı bir darbeyi savunacak hali yoktu demek
. Sonradan tam da darbe müteşebbislerinin istediği istikamette ortaya koyduğu siyasetle darbenin bir parçası olduğunu gösterdi.
17-25 Aralık'a kadar F Tipi yapılanmaya karşı iktidarı uyarıyordu, sert eleştiriler yapıyordu. Görünürde F Tipi yapılanmanın ne menem bir şey olduğunu çok iyi biliyordu.
Ama o yapılanmanın 17-25 Aralık’ta giriştiği darbe teşebbüsünün en güçlü siyasi ayağı ve dayanağı olmaktan hiç çekinmedi.
17-25 Aralık’ta FETÖ’cü savcı ve polislerin kurdukları kumpaslarda kendisine yazılan rolü muhteşem bir performansla oynadı. Düne kadar devlet içinde yapılanmış habis bir ur olduğunu bizzat kendisinin söylediği FETÖ’cü yapılanmayla herkes, gerçekten de böyle olduklarına ikna olup onlarla mücadeleye başladığı anda o, onların şimdiye kadarki en açık, en sinsi hamlelerine destek vermeye başladı. O zamandan sonra FETÖ’nün siyasetteki bütün hamlelerinin yanında yer aldı.
15 Temmuz gecesi aslında Kılıçdaroğlu’na bir aydınlanma ve bu büyük günahından bir arınma, bir tövbe kapısı açtı.
Muhtemelen kendi milletvekillerinin o geceki samimi duruşları ve milletin muhteşem cevabı karşısında bir süre farklı bir görüntü vermek zorunda kaldı. Ama kısa sürede fabrika ayarlarına döndü.
Yine nerde Erdoğan’a karşı bir darbem var diyene partisini alıp koşma ayarına geri döndü
.
Darbe sesleri bu sefer ABD’den geliyor. 17-25 Aralık’ta görülemeyen hesap Türkiye’yi yargılamak üzere orada açılıyor.
Türkiye’nin ana muhalefeti zerre kadar millilik vasfına sahip olsa söyleyeceği şey şu olmalıydı
: “her şeyiyle sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir olay için ABD’de mahkeme kurulması her şeyden önce Türkiye’nin egemenlik hakkına, milli varlığına yapılmış küstahça bir saldırıdır.
Her bakımdan Türkiye’nin ABD tarafından yargılanması anlamına gelecek böyle bir olaya sebebiyet veren, o davanın seyrinden ve neticesinden siyasi çıkar ve medet uman herkese lanet olsun.”
Türkiye’nin bütün vatandaşlarına, tabii ki iktidarıyla muhalefetiyle böyle bir küstahlık karşısında yekpare olup buna karşı çıkmak düşer.
Bunun 17-25 Aralık’ın daha alçakça bir versiyonu olduğu yeterince açık değil mi? Bunun 15 Temmuz’da başarılamayan işgal girişiminin bir devamı olduğu yeterince net değil mi?

Bunun arkasında artık FETÖ’nün olduğunu söylemek de bir anlam ifade etmiyor. Esas baştan itibaren FETÖ’nün arkasındaki güçlerin maskelerini indirerek işi bizzat üstlenmiş olduğunu görmüyor muyuz?

Zerrab davası yoluyla Türkiye’yi yargılamaya kalkışan bir ABD’nin küstahlığı bütün Türk halkında bir milli duyguyu harekete geçirmişken Kılıçdaroğlu’nun aynı günlerde kalkıp eline aynı merkezlerden tutuşturulan bazı kâğıtları belge diye sallaması onun olsa olsa bir “sömürge valisi” olmaya talip olduğunu gösteriyor.

İçinde ne olduğunu belli ki kendisinin de bilmediği o belgeleri, eline kim verdiyse, Zerrab davasıyla aynı operasyonu kumanda ediyor. Burada Kılıçdaroğlu’nun da FETÖ’nün de bir hükmü yok.
Amaç Türkiye’yi teslim almak. Türkiye’yi teslim almaksa Erdoğan’ı devirmekten geçiyor.

Erdoğan’ın liderliğindeki bir Türkiye’nin dünyayı sömürmekte olan güçlere rahatsızlık veriyor olduğunu artık herkes anlıyor. Ama bu yolla bu rahatsızlıklarını giderip Erdoğan’ı devireceklerini ve böylece Türkiye’yi teslim alacaklarını sanıyorlarsa fena halde yanılıyorlar. Herkes bu saldırının anlamını, nedenini biliyor.

Kimsenin bunu bir hukuk davası olarak gördüğü yok. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun yaptığının da hukukla alakası olmayan bu algı tetikçiliğiyle destek vermekten ibaret olduğunu da herkes görüyor.

Erdoğan’a şu veya bu şekilde uzanan el iflah olmaz.
Ona el uzatmaya kalkıştığı esnada yıkılmaz zannedilen imparatorluğuyla FETÖ’nün ne hale geldiğini görüp ibret almaları lazım.
Bugün ABD’de Erdoğan’a karşı böyle bir davanın başlatılmış olmasının bırakın Türkiye’deki, Ortadoğu ve İslam dünyasındaki algısını ne hale getireceğini, ABD, kendisi düşünsün
.

Ne yani, Erdoğan’ı Türkiye’de yüzde 50 + 2 oy farkıyla iktidara hasbelkader gelmiş biri olarak mı görüyorlar hala?

#ABD
#Türkiye
#Kemal Kılıçaroğlu