ABD dış politikası nereye?

04:0010/10/2016, Pazartesi
G: 16/09/2019, Pazartesi
Yasin Aktay

ABD'de başkanlık seçimleri için artık son virajlar dönülüyor. Bu yazının hazırlandığı saatlerde ABD'de insanlar başkanlık seçimleri için Pazar gecesi gerçekleştirilecek 2. büyük tartışmaya hazırlanıyorlardı.



İlk tartışmanın ardından anketlere göre Clinton Trump'ın 4-5 puan önüne geçmiş durumda. Aslında ortaya çıkan bu durumun Clinton'ın başarılı seçim kampanyasından kaynaklandığını söylemek de pek mümkün değil. Çok sayıda gözlemci Clinton'ı başkan yapacak tek şeyin Trump'ın Cumhuriyetçi Partiden aday olması olduğunu düşünüyor. Hatırlanacağı üzere Cumhuriyetçi Parti içerisinde Ronald Reagan'ın ilk dönem başkan adaylığı sürecine benzer bir süreç yaşanabileceği tartışılmış, Trump'ın aday gösterilmeyebileceği iddia edilmiş ancak neticede Trump'ın başkan adaylığı kesinleşmişti. Bununla birlikte Cumhuriyetçi Parti içerisindeki tartışmalar son bulmadı.



Bu gece gerçekleştirilecek tartışma Cumhuriyetçi Parti içerisindeki tartışmaları da başka bir seviyeye taşıyabilir, çünkü çok sayıda saygın partili figür Trump'ın adaylığını desteklemediklerini açıkladılar. Bu açıklamaların ardından Trump'ın başkanlık adaylığından çekilmesi üzerine tartışmalar yeniden başladı. Tabii bu noktadan sonra Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adayını değiştirmesi oldukça zor görünüyor. Bu bakımdan Trump'ın ikinci tartışmadaki performansı da merak ediliyor. Bu gece Trump'ın tartışmada göstereceği performans Cumhuriyetçi Parti içerisindeki bölünmenin seyrini belirgin bir şekilde etkileyecek gibi gözüküyor.

Ve aslında Trump'ın bu geceki tartışmaya dair önemli bir şansı olduğundan bahsediliyor çünkü ikinci televizyon tartışmasında dış politika konularının merkezi bir yerde olması bekleniyor.


Geçtiğimiz hafta basına sızdırılan Kerry'nin ses kayıtları ve Rusya ile yükselen gerilim Obama dönemi dış politikasının sert bir biçimde tartışılmasını beraberinde getirdi. Özellikle Suriye konusu üzerinden Obama yönetiminin dış politikası eleştiriliyor. Dolayısıyla Obama yönetiminin dış politikada özellikle Suriye konusunda aldığı kararlar ve Suriye krizinin seyrine dair senaryolar önem kazanıyor. Bu bakımdan dış politika meselelerinin başkanlık seçimleri kampanyalarında çok daha merkezi bir yere geldiği söylenebilir. Trump ABD'nin küresel pozisyonundaki tahribat üzerinden Obama yönetimi ve çizgisine sistematik eleştiri getirebilirse eğer süreci kendi açısından olumlu yöne çevirebilir.



Ancak ABD dış politikasının önümüzdeki dönemde nasıl şekil alacağı konusu başkanlık seçimlerinde gerçekleştirilecek tartışmaları çok aşan sistemsel bir meseleye dönüşmüş durumda. ABD'nin mevcut uluslararası sistem içerisindeki pozisyonu konusunda belirgin bir kafa karışıklığı söz konusu. ABD, bu kafa karışıklığını giderecek hamleleri bir türlü gerçekleştiremiyor. Obama yönetiminin kriz bölgelerine dönük aldığı kararların ABD'nin gücünde belirgin bir tahribat yarattığını söyleyebiliriz.



Joseph Nye

'ın tabiriyle

Amerikan Gücünün Paradoksları

net bir biçimde görülmeye başlamıştı ancak Obama yönetimi bu paradoksları kontrol etmek yerine paradokslardan kurtulmaya çalışarak ABD'nin küresel pozisyonundaki tahribatı belirginleştirdi. Suriye Krizinin çözümü konusunda terör örgütlerini DEAŞ terör örgütüne karşı kullanma stratejisini büyük bir diplomatik başarı olarak sunma garabetini yaşayan ABD'nin dış politikada yaşadığı sorunların bu noktadan sonra sadece başkanların tercihleriyle değişebileceğini söylemek güç. Yani Clinton ya da Trump tercihi ABD dış politikasında kısa sürede belirgin bir değişikliği beraberinde getirmeyecektir.



Geçtiğimiz günlerde Foreign Policy dergisinin internet sitesinde önümüzdeki dönem ABD'nin dış politikasının nasıl şekilleneceğine ilişkin bir soruşturma yayınlandı. ABD'deki dış politika tartışmalarının sıklet merkezini göstermesi bakımından bu soruşturma hayli önemli.



Foreign Policy kendi yazarlarına önümüzdeki dönemde ABD dış politikasında öncelikli olacağını düşündüğü 18 soru yöneltiyor. Soruların çok büyük bir kısmı Ortadoğu, Suriye'deki durum ve DEAŞ üzerine odaklanıyor. Çin ve Asya-Pasifik denklemi üzerine bir-iki soru var. İlginç olan AB ile ilişkiler üzerinde neredeyse hiç durulmuyor. ABD'nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında en fazla tartışılan dış politika meselelerinin başında gelen NATO konusunda da yazarların merakını celbeden herhangi bir mesele yok. Stephen Walt'tan Thomas Rick'e kadar 18 önemli uluslararası ilişkiler araştırmacısının cevaplarını aradığı sorular ABD dış politikasının bir panoraması aslında.



Obama döneminde ABD'nin Suriye konusunda aldığı ve alamadığı kararlar ABD'nin sistem içerisindeki pozisyonunun sıklıkla sorgulanmasına sebep olmuştu. Öyle ki

ABD, Eisenhower Doktrini ile yaşamsal çıkar alanı olarak ilân ettiği bölgeye Rusya dolayısıyla net bir müdahale gerçekleştiremeyecek noktaya geldi.


Rusya, Soğuk Savaş yıllarında III. Dünyacı hareketler Ortadoğu'da etkili olmasına ve SSCB'ye belirgin bir sempati duymasına rağmen dahi bölgede bu denli ciddi bir nüfuz alanı elde edememişti. Dahası, 1979 sonrasında ABD'nin bölgede çevrelemeye, sınırlarına hapsetmeye çalıştığı İran ABD'nin kısa vadede dengeleyemeyeceği bir noktaya geldi. Üstelik Obama yönetimi İran'a, bölgedeki en önemli müttefiklerinden İsrail'in tüm itirazlarına rağmen alan açtı.



ABD'nin Irak müdahalesi gerçekleştiğinde ve Saddam devrildiğinde 10 yıl sonra Irak'ta petrol sahalarını da içeren önemli bir coğrafyayı el-Kaide benzeri bir örgütün yöneteceği, ABD'nin de bu örgüte karşı çaresiz kalacağı söylenseydi herhalde kimse inanmazdı.



1990'ların başından itibaren ABD'nin dikkatini Asya-Pasifik'e yöneltmesi gerektiği tezleri ortaya atılmıştı. Öyle ki bu tezler ABD'nin süper güç olma pozisyonunu Asya-Pasifik'te var olmasına bağlıyordu. Ama ABD'nin sistem içerisindeki pozisyonunun sorgulanmasına Ortadoğu'da attığı yanlış adımlar ve kararlar sebep oldu. Bu durum ABD'ye tarihin bir cilvesi olsa gerek.




#ABD başkanlık seçimleri
#Trump
#Clinton