2020 yılında küresel afetlereCOVID-19salgınının etkileri de eklenince felaketlerin insani boyutu da olağanüstü seviyede arttı.2020 yılında ciddi seviyede416 aded küreselafetyaşanırken yaklaşık 8 bin100 civarında insan bu afetlerde yaşamını yitirdi.Doğal afet nedeniyle ölümlerinyüzde 68’iAsya Pasifik bölgesinde yaşandı.Haziran ile eylül ayları arasında etkili olanHindistanmuson taşkınları bin 992 kayıtlı ölüm ile 2020’nin en çok can kaybına neden olan küresel afeti oldu.Türkiye’de Ege bölgesini etkileyen
2020 yılında küresel afetlere
salgınının etkileri de eklenince felaketlerin insani boyutu da olağanüstü seviyede arttı.
2020 yılında ciddi seviyede
yaşanırken yaklaşık 8 bin100 civarında insan bu afetlerde yaşamını yitirdi.
Doğal afet nedeniyle ölümlerin
Asya Pasifik bölgesinde yaşandı.
Haziran ile eylül ayları arasında etkili olan
muson taşkınları bin 992 kayıtlı ölüm ile 2020’nin en çok can kaybına neden olan küresel afeti oldu.
Türkiye’de Ege bölgesini etkileyen ve
vatandaşın ölümüne neden olan deprem,
en çok can kaybına neden olan deprem felaketi oldu.
Aon’un yayınladığı
2020’nin Yıllık Küresel Doğal Afetler Raporu’na
göre, 2020’de yaşanan küresel doğal afetlerin toplam ekonomik kaybı tahmini 268 milyar dolar.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (
) yeni raporuna göre, COVID-19 küresel salgını, dünyanın karşı karşıya olduğu en yeni kriz, ancak, insanların doğa üzerindeki baskısı son bulmazsa,
krizlerin sonuncusu olmayacak.
Rapora göre dünya liderlerinin önünde tek seçenek var;
üzerindeki ağır baskıları azaltmak için
ya cesur adımlar atacağız ya da insani gelişme duracak.
“İnsanlar, gezegenimiz üzerinde her zamankinden çok daha büyük bir güce sahip.
COVID-19, rekor sıcaklıklar ve hızla artan eşitsizlik
ortamında, karbon ve tüketim ayak izlerimizin artık üstü örtülemez hale geldiği bir zamanda, bu gücümüzü, ilerlemeyle neyi kastettiğimizi yeniden tanımlamak için kullanmanın tam zamanıdır” diyor UNDP Başkanı
Bu yanlışı düzeltecek ilk nesil bizler olabiliriz.
Rapor’a göre, insanlık ve yaşanmaz hale getirmeye çalıştığımız dünya,
veya
diyebileceğimiz tamamen yeni bir jeolojik çağa girdi.
Bu dönemde, tüm ülkelerin, insanların gezegene yaptıkları tehlikeli baskıları eksiksiz göz önünde tutarak kendi ilerleme yollarını yeniden tasarlamaları ve değişimi önleyen devasa güç ve fırsat eşitsizliklerini ortadan kaldırmalarının zamanı geldi.
Buradan çıkan bilgiler aynı zamanda önümüze yeni bir küresel tablo daha koyuyor
Karbondioksit emisyonu ve madde ayak izlerinden oluşan iki yeni hesaplama ile ülkelerin
sağlık, eğitim ve yaşam standardı
ölçülüyor.
Yeni endeks, hem insanların hem de gezegenimizin esenliği, insanlığın gelişmesini tanımlamada kritik unsurlar olarak kabul edilirse, küresel gelişmenin resmi şöyle değişiyor:
Yeni nesil İnsani Gelişme Raporları,
değişimi yakından takip eden ve değişmek için çaba gösteren ülkelerin elindeki en önemli yol haritası.
Ama ülkelerin bu raporlara karşı ilgisi pek yok maalesef.
Neden? İhtiyaç mı hissetmiyorlar?
ihtiyacımız olduğunu biliyoruz ama
tercih ediyoruz.
Çünkü seyretmek kısa vadede hiçbir yükümlülük doğurmadığı için rahatımız bozulmuyor.
bozulana kadar mevcut durumun keyfini sürmek istiyoruz.
Neden? Çünkü değişim kendi içinde birçok risk barındırır. Mevcut konfora alışanlar değişimden korkar.
Yenilik belirsizliktir ve her belirsizlik korkutur insanı.
Yeni tahminlere göre dünyanın en yoksul ülkeleri 2100 yılına kadar,
(önümüzdeki 80 yıl içinde)
iklim değişikliği nedeniyle her yıl 100’ü aşkın günde aşırı hava olayına maruz kalacak.
ve
daha iyi bakmak dahi tek başına almak zorunda olduğumuz önlemlerin yaklaşık dörtte birine karşılık geliyor.
Mevcuda sahip çıkmak bile yetecek yaşanılır bir dünya için.
Ama yapmıyoruz. Dünyayı, güneşi, ayı, yıldızları, havayı, suyu, toprağı
hiçbir bir ücret ödemeden bedava sahip olduğumuzu düşündüğümüz için böyle hor kullanıyoruz.
Ziya paşa,
“Nush (nasihat) ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir (azarlama) ile uslanmayanın hakkı kotektir (dayak)”
dese de, bedavaya sahip olduğunu düşündüğümüz hava, su, toprak gibi nimetleri hor kullandıkça sosyal ve doğal afetlerle tokat yiyoruz ama yine de uslanmıyoruz.
yaptığımız hataların karşılığı olarak tokatı yediğimizde bir müddet sessiz kalıyoruz ama değişmiyoruz. Bir müddet sonra eski alışkanlıklarımıza dönüyoruz.