Yer sofrasından masaya, tek tabaktan her yemek için ayrı tabak kaşık bıçak ve çatala geçerken şükretmeyi de unuttuk; daha doğrusu bereketle beraber onu da yer sofrasında bıraktık.
Şükürsüzlük, sofrada yemek beğenmek, tabağı bitirmeden bırakmak şehirli ve medeni gözükmenin ritüelleri, davranış biçimleri haline geldi.
Nimete saygı olarak görülen “Bereketi oradadır” diye tabağı bir ekmek parçası ile sıyırana ya köylü ya da doymamış olarak bakıyoruz.
**
Türkiye’de bir yılda çöpe atılan ekmek sayısı ne kadar biliyor musunuz?
1.7 milyar adet. Günlüğe vurduğunda 4.9 milyon ekmek ediyor. Maddi kayıp 1.7 milyar lira, ya manevi kayıp! Onun hesabı yok, ilgilenen de yok, hesabı üstlenen de!
Bu kadar israf varsa hayat lüküstür!.
Zaten küresel lüks tüketim pazarı da 2017 yılında 1.2 trilyon avroya çıkmış.
**
Bir yerde israf varsa orada “lüküs hayat” vardır.
Hz. İbrahim misafir olmadığı zamanlar sofraya oturup yemek yemez, kurduğu sofrada evindeki hiçbir şeyi eksik etmez ve kendisine gelen kimseyi boş çevirmezmiş.
Şükürsüzlüğün medeni ve şehirli olarak algılandığı günümüzde sofradan kalkarken kullandığımız Halil İbrahim bereketi sözünün hikayesinde de misafirperverliğin, paylaşmanın önemi ve kardeşliği anlatılır.
Hikayeye göre; vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış. Büyüğü Halil küçüğü ise İbrahim.
Halil evli ve çocuk babası.
İbrahim ise bekârmış.
Ortak tarlaları varmış iki kardeşin...
Ne mahsul çıkarsa, ikiye pay ederlermiş. Bununla geçinip giderlermiş.
**
Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı…
İkiye ayırmışlar. İş kalmış taşımaya.
Halil, bir teklif yapmış :
- İbrahim! Kardeşim, ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle.
- Peki abi demiş İbrahim. Ve Halil gitmiş çuval getirmeye.
O gidince, düşünmüş İbrahim:
- Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine. Böyle demiş ve kendi payından bir miktar atmış onunkine...
Az sonra Halil çıkagelmiş.
- Haydi İbrahim, önce sen doldur da taşı ambara demiş.
- Peki abi..!
İbrahim, kendi payından bir çuval doldurup düşmüş yola...
O gidince, Halil düşünmüş: Demiş ki:
- Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek. Böyle düşünerek, Kendi payından atmış onunkine birkaç kürek...
Velhasıl, biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atmış diğerine.
Bu, böyle sürüp gitmiş...
Ama birbirlerinden habersizlermiş.
Nihayet akşam olmuş. Karanlık basmış. Görmüşler ki, bitmiyor buğdaylar. Hatta azalmıyor bile...
**
Hak Teâlâ bu hali çok beğenmiş.
Buğdaylarına bir bereket vermiş, bir bereket vermiş ki...
Günlerce taşımış iki kardeş, bitirememişler.
Şaşmışlar bu işe...
Aksine çoğalmış buğdayları.
Dolmuş taşmış ambarları.
Bu bereketin adı: Halil İbrahim bereketidir...
Tekrar hatırlamak dileğiyle.
Bu Pazar hikayesi de tasavvuf alimlerinden meşhur Molla Câmi’den;
“Bir tilki yavrusu anasına dedi ki:
“Bana bir kurnazlık öğret de, itlerle dalaşmaktan aciz kalırsam onlardan kurtulabileyim.”
Anası şu cevabı verdi:
“Bu hususta yapacak kurnazlıklar çoktur, ama en iyisi yuvandan dışarı çıkmamaktır.
O zaman ne sen onu görürsün, ne de o seni.”
Kıssadan ders; İtlerin gezdiği yerlerden uzak dur.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.