Eskilerin deyimi ile hem ekonomik hem siyasi hem de iklim olarak
yaşıyoruz.
Yani yılın en sıcak günleri. Ancak Ağustos’un 15’i yaz 15’i kış derler.
Sayılı günler geçecek ve sıcaklık mevsim normallerine inecek biz de rahatlayacağız.
Ancak
devletlerarası ekonomik ve siyasi ilişkilerde
yüksek nem oranı nedeniyle gerginlikler devam edecek gibi görünüyor.
Almanya ile siyasi gerilim
yenilenmesi ve
gibi ekonomik alana da taştı.
Almanya’da Eylül ayındaki seçimlerden sonra siyasi ve ekonomik ilişkilerin yeniden normalleşeceği en üst yetkililer tarafından dile getirilse de bu işin argo tabiriyle
bitme ihtimali de var.
Ancak şu anda dünyanın başındaki en büyük bela
.
Katar’la oyaladı, Kudüs’le gündem değiştirdi, Kore ile dünyayı uyutuyor.
Sağa sola saldırıp suni gündem oluşturarak silah ve petrol tüccarları ile birlikte
çektiği büyük operasyonu gizlemeyi başarıyor.
Eskiden
iyilik ve hayırlar, karı koca ilişkileri, devletler arası münasebetler
gizli, kapalı kapılar ardında yapılırdı.
bu ilişkileri kutsallaştırır ve değer katardı.
Şimdi internet icad oldu, mahremiyet kalktı.
Asosyal iletişim kanalları
dünyayı futbol sahasına dönüştürdü.
Herkes hem tribünlerde hem de sahada.
Herkes hem oyuncu hem seyirci, hem tüccar hem alıcı.
Sözde sosyal özde asosyal.
Bir saatliğine, bir günlüğüne ünlü olan milyonlarca insan var.
Bir o kadar da sırada olanlar var.
Parayla asosyal medyada takipçi sayısını milyonlara çıkarabiliyorsun.
Facebook, twitter, instagram, whatsapp
vesaire bir sürü asosyal iletişim kanalları yüzünden kavgalar da aşklar da, günahlar da sevaplar da ortaklıkta yaşanıyor.
Siyaset, ekonomi, müzik, magazin ve futbol gibi alanlarda ünlülerin ne yaptıklarını nasıl yaşadıklarını,
kedisine köpeğine ne yedirdiğini
günü gün saat saat biliyoruz.
Bu bilgilerin bize ne faydası var onu bilmiyoruz, düşünmüyoruz da.
Lüzumsuz, işe yaramayan binlerce bilgilerin arasında boğulurken
komşumuzun, akrabamızın, en yakınlarımızın
nasıl yaşadığını, ne tür dertleri olduğunu, sana ihtiyacı olup olmadığını bilmiyoruz.
peşinde koşuyor gibi gördüğümüz birçok şirketin patronlarını hayırsever zannediyoruz.
Oysa bu hayır ve iyiliklerin hepsi medyanın gözü önünde
güçlendirmek ve devletten
almak için yapılıyor.
Artık ne iyilik sadece ve sadece iyilik için, ne de yardımlar sadece yardım etmek için.
İyilikler de yardımlar da hayırlar da
dönüşmüş.
Yani silkelenme zamanı gelmiş, geçiyor.
Dindarlığıyla tanınmış biri, çıktığı pazarda beğendiği bir eşyayı satın almak için satıcıyla pazarlık yapıyordu.
Çevredekiler satıcıya; “Bu dindarlığıyla meşhur bir adamdır, ona indirim yap” dediler.
Dindar adam onlara şöyle cevap verdi;
Biz para karşılığında mal almaya geldik.
Dinimiz karşılığında mal almaya gelmedik.
, bir yolculuğu esnasında bir ağaç altında yemek yemiş. Epey bir müddet sonra torbasının üzerinde bir karınca gördüğünde çok üzülmüş.
Derhal geri dönüp yemek yediği mekâna yerinden ettiği karıncayı bırakıp tekrar yola çıkmış.
dergâhındaki bir sohbet esnâsında içeriye bir sarhoş girmiş.
Dervişler onu itekleyerek dışarı çıkarmak isteyince, Mevlana unutulmaz bir ders daha vermiş;
“Şarabı o içmiş, ama siz sarhoş olmuşsunuz!.
Osmanlı’da hayvanlara haddinden fazla
Yük hayvanları, sabahtan ikindiye kadar çalıştırılır, Cuma günleri dinlendirilirdi.
bu yasağı ihlâl edenlere cezâ olarak aynı yükü hayvanın sahibine taşıtırlardı.
Bir defasında, şehri teftiş eden bir
, yani belediye başkanı, sırtında ekmek küfeleri olduğu hâlde bir ağaca bağlı duran bir katır görünce sahibinin araştırılmasını istemiş ve kahvehanede olduğunu öğrenince de çağırtıp katırın sırtındaki küfeleri adamın sırtına yükletmiş,
olsun diye de adamı aynı ağaca bağlatmış.
Osmanlı'da top çeken büyükbaş hayvanlar yaşlanınca kasaplara satılmazdı.
Onlara asker muamelesi yapılır, emekli edilir ve ölene kadar bakılırdı.
Değişim kaçınılmaz. Ve dünya hızla değişiyor.
Elmastan kömüre mi, kömürden elmasa mı
?
İkisi de karbon ama biri sobalık diğeri en değerli mücevher.