Başarı için nasıl bir hikâye yazmak gerektiğine dair…

04:003/03/2019, Pazar
G: 3/03/2019, Pazar
Yaşar Süngü

İş dünyasında, eğitim alanında, sporda başarılı olan takdir edilen uzun soluklu her şirketin, her iş insanının, her bilim adamının, her sporcunun güzel bir hikayesi vardır.Her başarısızlığın da kötü bir hikayesi.İyi bir hikaye için iyi hikayeler dinleyip, ders alıp ona göre yol haritası çizmek lazım.Bugüne kadar yazılan Mesnevilerde yer alan hikayeler de insanların iyi bir hikaye yazmaları içindir.Her hikayeden herkesin nasibi de aynı değildir.Kimisi bir hikaye ile anbarını doldurur kimisi eli boş

İş dünyasında, eğitim alanında, sporda başarılı olan takdir edilen uzun soluklu her şirketin, her iş insanının, her bilim adamının, her sporcunun güzel bir hikayesi vardır.

Her başarısızlığın da kötü bir hikayesi.

İyi bir hikaye için iyi hikayeler dinleyip, ders alıp ona göre yol haritası çizmek lazım.



Bugüne kadar yazılan Mesnevilerde yer alan hikayeler de insanların iyi bir hikaye yazmaları içindir.

Her hikayeden herkesin nasibi de aynı değildir.

Kimisi bir hikaye ile anbarını doldurur kimisi eli boş döner, kimisi de oradaki nasibi göremeyenlerdendir.

Bakalım bu hikayelerden kime ne düşer?

**

Süleyman peygamber bir gün saltanat işlerini bitirir havalarda gezen tahtını erenlerinden birinin ziyaretine yöneltir. Gökkubbe altında havalanan tahtı bir ova yolunu tutar. O sade bir çölde bir çiftçiye rastlar.

Çiftçi kulübesinden getirdiği ekinlerden bir kısmını tarlasına saçmaktadır, her köşeye tohum atar.

Ektiği tohumların her danesinden bir başak filizlenir.

Köylünün emeğiyle yeşillenir tohumların manzarası. Süleyman’a konuşmak fırsatı verir:

Ey eşsiz ihtiyar, der, mademki bu kadar ekinin var, bunları yemeye bak...

Tuzağın yoksa boşuna tane saçma...

Benim gibi kuşların dilinden de anlamıyorsun, bari bu zahmetten de vazgeç...

Elinde belin yok ki ovanın toprağını kazasın, suyun yok ki ektiğini yeşertesin... Bırak şu boş savaşı!

Biz en sulak yerlere tohum ektiğimiz hâlde, ektiğimiz şeylerden ne biçebiliriz?

Sen bu çorak çöllerden bu kurak topraklardan ne kazanabilirsin?

İhtiyar cevap verir:

Sözlerimden incinme... Ben su ve toprağın feyzinden bir şey beklemem, benim kuru ile yaş ile işim yok.

Emek benden, yetiştirmek Allah’tandır.

Benim suyum işte şu alnımdan çıkan ter, belim sapanım da tırnaklarımın ucudur.

Başımda (senin gibi) memleket ve saltanat kaygısı yok.

Ömrüm oldukça bu ekin bana bol bol yetişir. Bana tek bir tanenin yedi yüz misli artacağı müjdesi verilir.

Danede şeytanın ortaklığı yoktur, bire yedi yüz verir.

Her şeyden önce sağlam tohum gerektir ki başağın düğümü iyi çözülebilsin.

Not: Çalışmayı ve ardından gelen tevekkülü bundan daha güzel nasıl anlatırsın?

**

İhtiyar çalgıcı ile Hz. Ömer’in hikâyesi

Çalgıcı bir hayli ihtiyarlayıp zayıflayınca kazançsızlıktan bir parçacık yufka ekmeğine bile muhtaç hâle gelir...

Der ki: Allah’ım, bana çok ömür ve mühlet verdin, yetmiş yıldır isyan edip dururum... Bugün kazanç yok. Çengi sana çalacağım, gayrı seninim.

Çengi omuzlayıp Allah’ı aramaya düşer, ah ederek Medine mezarlığına yollanır.

Bir hayli çeng çalıp ağlar ve başını yere koyar, çengi yastık yapıp bir mezara yaslanır.

Çalgıcıyı uyku bastırır...

(Halife) Ömer’e ses gelir!

“Ey Ömer, kalk. Beytülmalden (devlet hazinesi) yedi yüz dinar al, hepsini onun avucuna say!”

Koltuğu altında para kesesi olduğu hâlde mezarlığa yönelir. Çalgıcıyı bulur ve seslenir:

“Allah selâm söylüyor; hâlini, hatırını soruyor. Hadsiz hesapsız zahmetlerden ne haldesin, buyuruyor. Şimdilik şu birkaç dinarı ibrişim olarak al, harca da bitince yine buraya gel.”

İhtiyar, bunu işitince kendini yerden yere vurup ellerini ısırmaya elbisesini yırtmaya başlar...

Bunun üzerine
Ömer, çalgıcıya der ki: Senin bu ağlaman, aklının başında olduğuna delalet eder.

(Mevlâna’nın Mesnevi’sinden).

Not: Bazen ümitsizliğin herkesi esir aldığı, uyuttuğu zamanlar olur, birisi gelir uyandırır... Anlayabilene!

**

Aynı mesneviden bir hikaye daha:

İyi adlı padişah, bir gece tahtında otururken damda bir tıkırtı, bir hay huy duyar.

Sarayın penceresinden “Kim o“ diye seslenir.

Bir bölük halk, damdan başlarını indirir: Kaybımız var, gece vakti onu arıyoruz.

İbrahim Edhem “Ne arıyorsunuz?” der.

Derler ki: Develerimizi!

İbrahim Edhem “Damda deve arandığını kim görmüş?” deyince

Derler ki:
“Peki, öyleyse sen taht üstünde oturur, padişahlık ederken Allah’ı bulmayı nasıl umarsın?”

İşte bu son olur, bundan sonra bir daha İbrahim Edhem’i kimse görmez.

**

Gelibolulu Mustafa Âlî’nin, Tuhfetü’l-Uşşak mesnevisinde hikayenin devamı şöyledir:

İbrahim bin Edhem, bir gün Dicle kenarında oturmuş, parça parça olan elbisesini dikerken aniden iğnesini düşürür. Bu durumu gören biri, yanına gelip şöyle der:

“Dün şah idin, dünya devletine kâni olmadın, bahtın tali olmadı bu hâle düştün.”

İbrahim, bu sözü duyunca, nehirdeki balıklara iğnesini bulmalarını emreder.

Balıklar bu emri duyunca, bir balık İbrahim bin Edhem’in düşürdüğü iğneyi getirir.

İbrahim’in iğnesini bulduğunu gören şahıs, söylediği söze pişman olur.

Not: Hiçbir şey göründüğü gibi değildir.

#Başarı
#Hikaye
#Hz.Ömer
#İbrahim Edhem
#Gelibolulu Mustafa Âlî