“İnanıyorum ki, artık terörle mücadele operasyonunun tamamlandığından söz edebiliriz”. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 31 Ocak 2006’da Kremlin Sarayı’nda düzenlediği basın toplantısında, Çeçenistan’a karşı altı yıldır sürdürülen askeri müdahalenin tamamen bittiğini bu cümleyle duyurmuştu. Çok az tanınan ‘silik’ bir başbakanken 1999’da emrini verdiği operasyon, kendisini hem devlet başkanlığı koltuğuna taşımış, hem de uluslararası arenada bilinirliğini artırmıştı. “İkinci Çeçen Savaşı”, bu nedenle birçok kaynakta “Putin’in Savaşı” olarak anılıyor bugün.
Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasının ardından, Çeçenya, Rusya Federasyonu’ndan bağımsızlığını ilân etmişti. Afganistan işgali nedeniyle sarsılmış bulunan Rus ordusunun dağınıklığından istifadeyle Çeçenlerin üç yıllık yönetiminden sonra, Devlet Başkanı Boris Yeltsin, 1994’te Çeçenistan’a müdahale emri verdi. Kötü planlanan ve kötü yönetilen askeri operasyon, 1996’da Rusya’nın bölgeden çekilmek zorunda kalmasıyla sonuçlandı. İmzalanan anlaşma Çeçenistan’a bağımsızlık değilse de, özerklik tanıyordu.
26 Ağustos 1999’da, Rusya içinde düzenlenen -ve bilahare KGB ajanlarının parmağı olduğu ortaya çıkan- bombalı saldırıların ardından Başbakan Putin, Çeçenistan’a müdahaleyi resmen başlattı. Aynı yılın sonunda, Boris Yeltsin’in boşalttığı devlet başkanlığı koltuğuna vekâleten oturan Putin, Çeçen savaşıyla birlikte gücünün de doruğuna ulaştı. Başkent Grozni’nin taş taş üstünde kalmamacasına bombalandığı Rus müdahalesi sürecinde, ölü sayısının -çoğunluğu sivil olmak üzere- en az 50 bin olduğu tahmin ediliyor. Savaşta yaşamını yitiren Rus askeri sayısı ise, 11 bin dolayında.
İkinci Çeçen Savaşı’nın en önemli aşamasının sona erdiği Nisan 2002’de, Putin, savaşı şimdiden kazandıklarını ilân ediyordu. 2003’te kabul edilen anayasa değişikliğiyle birlikte Çeçenistan’a daha fazla özerk haklar sağlayan Putin, yerel silahlı gruplardan birinin lideri olan Ahmed Kadirov’u kısa süre sonra Çeçenistan devlet başkanlığına getirdi. 9 Mayıs 2004’te Grozni’deki bir stadyumda düzenlenen bombalı saldırıda Kadirov’un ölmesi Putin için hezimet olarak yorumlansa da, Kadirov’un henüz 28 yaşında olan oğlu Ramazan, babasının yerini fazlasıyla doldurabilecek bir aday olarak sırada bekliyordu. Nitekim Putin de bu seçeneği göz ardı etmedi, oğul Kadirov’u Çeçenistan’ın başına atadı.
***
2000’li yılların başında tamamen harabeye dönüşmüş haldeki Grozni’yi görmüş olanlar, Çeçen başkentinin bugünkü mamur ve modern manzarasına inanmakta güçlük çekeceklerdir. Grozni şu anda, savaşın izlerinden tümüyle arındırılmış, adeta sanki hiç yıkılmamışçasına baştanbaşa imar edilmiş, parklarla ve bahçelerle donatılmış, yüksek binaların ve lüks alışveriş merkezlerinin birbiri ardınca boy gösterdiği bir şehir.
Rusya, acımasızca bombalayıp harabeye çevirdiği Grozni’yi, kendisine karşı mücadele veren kadroları ortadan kaldırdıktan sonra, yine bizzat kalkındırdı. Ramazan Kadirov’a verilen siyasi ve ekonomik destek, Çeçen halkının Moskova’ya medyun-u şükran olmasını, sihirli sözcük ‘istikrar’ın etkisiyle, bir daha başkaldırmamalarını sağlamayı amaçlıyordu.
Rus siyaset yapıcıları, bir halkı sadece siyasi ve ekonomik yönden desteklemenin tam kontrolü temine yetmeyebileceğini fark etmiş olmalılar ki, Kadirov’un ülkesinde abartılı bir “İslâmlaşma” projesi yürütmesine de onay verdiler. Adeta “Çeçenistan İslâm Cumhuriyeti” denmeye layık biçimde, devletin güdümünde ve takibinde, devletin bizzat kitlelere öncülük ettiği, bilgiye değil duyguya dayalı bir “İslâmlaşma” bu. 2000 yılındaki seçim kampanyasında İslâm’ı ülkesi için bir tehdit olarak açıklayan Putin’in, Çeçenlere yönelik olarak uygulanmasında bilhassa fayda mülahaza ettiği türden bir “İslâmlaşma”.
İşte, 1990’ların sonundan günümüze dek Çeçenistan’da -ve özelde de başkent Grozni’de- yaşanan bu dönüşüm ve yeniden inşa süreci, “Grozni tecrübesi” olarak adlandırılıyor. Ayaklanmanın bastırılmasının ardından, bir halkın yeniden ayaklanamayacak biçimde yeniden dizaynı da denilebilir buna. Neye mal olduğu bir yana, bu tecrübe Moskova’nın amaçları açısından başarılı olmuş görünüyor.
***
Suriye’ye müdahale ederken, Rusya’yı bu “Grozni tecrübesi”nin yönlendirdiği oldukça açık. Önce Halep’te, şimdi de İdlib’de aynı strateji uygulanıyor: Sivil-asker ayrımı yapılmaksızın yerleşim birimleri bombalanıyor; savaşın gidişatı bu şekilde tayin edildikten sonra, ikinci aşama olan imar ve iskân sürecine geçiliyor. Bu çerçevede İdlib’e hâlâ bomba yağarken, Halep’in yeniden inşasına başlandı bile.
Suriye’de 2011’den bu yana devam eden çatışmalar artık sonlara doğru yaklaşırken, Rusya’nın “Grozni tecrübesi”ni bu ülkede birebir ve başarıyla uygulayabileceğini söylemek epey zor. Şimdilik aşama kat ediliyor görünse de, Rusların, Suriye’yi yeniden inşada yıkıp yok etmek kadar başarılı olamayacağı görülecektir. İran gibi muhteris bir rakibi olan Rusya, Türkiye’yi de dilediği gibi kontrol altında tutamayacaktır.
Türkiye, ABD ile çatışma ve çekişme içinde görünüyorsa da, Türk-Rus ilişkileri bundan çok daha kırılgan ve hassas bir dengede seyrediyor. Sahadaki gelişmeler de, Rusya’nın Türkiye’nin etkinliğini kırmak için alttan alta mücadele etmeyi sürdürdüğünü gösteriyor zaten.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.