|
Şerif Hüseyin Arap milliyetçisi miydi?

Birinci Dünya Savaşı esnasında Arap milliyetçiliğinin yükselişe geçtiği ve Osmanlı Türk karşıtlığı ile şekillendiği yönündeki ifadeleri bugün tekrar gözden geçirmemiz gerekir. Türkiye’deki Suriyeliler gibi güncel sorunları da kapsadığı için bu konunun etraflıca tartışılması faydalı olacaktır.

Geçmişin olayları değerlendirilirken dönemin koşullarının bütün yönleriyle resmedilmesi gerekir. Eğer dönemin koşulları tam olarak resmedilmezse süreci etkileyen faktörleri tespit etmek ve yerli yerine oturtmak mümkün olmayacaktır. Örneğin dönemin Suriye vilayetini Mısır’dan, bugünkü Irak’ı Körfez bölgesinden ve her şeyden önemlisi Şerif Hüseyin’in İngilizlerle birlikte hareket ettiği yerlerin diğerlerine göre farkını ortaya çıkarmadan varılan genel yargılar yanıltıcı olacaktır. İngiliz ve Fransız etkisini ele alırken de “İngiliz oyunu” gibi kavramları bağlamına oturtmamız gerekir.

Şerif Hüseyin ve döneme damga vuran akımlar Arap Milliyetçiliği kategorisine mi girer yoksa bunlar kabileci bir zihniyetin ürünü müdürler? Sorunun cevabını bugünün olaylarına ışık tutacak şekilde aramak gerekir. Bugün bölge dışı aktörlerle doğrudan temasta olan yapıları değerlendirirken Şerif Hüseyin ve döneme damga vuran akımlar arasındaki benzerlik ilişkisi gelişmeleri anlamak bakımından ne derecede önemlidir? Bunlar sabit değişkenler mi yoksa birbiriyle ilişkisi olmayan bölgesel olaylar mıdır? Örneğin hadiseleri anlamamız için bir model geliştirdiler mi? Yoksa iç dinamikler karşısında dışarıdaki gelişmelere göre yeniden yapılanan bağımlı yapılar mıdır? Benimsedikleri veya propagandasını yaptıkları görüşler tutarlı bir ideolojik çerçeve sunmuş mudur, yoksa bunlar da dönemsel gelişmelere göre değişim gösteren esnek unsurlar mıdır?

Her şeyden önce Şerif Hüseyin Osmanlı karşısında İngilizlerle birlikte hareket ederken ideolojik bir dayanaktan yoksundu. Bağımsız bir devlet kurmak istiyorlardı fakat bu amaca ulaşmak için kendi içinde tutarlı bir görüşten hareket etmiyorlardı. Ne İslamcı ne de milliyetçi idiler. Herhangi bir görüşe dayanmadıkları için savaş sonrası gelişmelere dair sağlıklı öngörüleri de yoktu. Bu sebeple savaş sonrasında karşılaştıkları olaylar onları şaşırtmıştı. Öfkelendikleri ve pişman olduklarına dair beyanlar günümüze kadar ulaşmıştır. Fakat geçmişi düzeltmenin imkânı yoktu. Herhangi bir dayanaktan yoksun oldukları için savaş sonrasında Siyonist yerleşimcilerin Filistin’i istila etmesinin sonuçlarını da öngöremediler. Filistin’i istila eden yerleşimcileri İngiliz kolonyalizmi bağlamında göremedikleri için bölgesel tehditleri kavrayamamışlardır. Bunun bir sonucu olarak bu yeni unsurları meşrulaştırmaktan öteye geçemediler. Şerif Hüseyin’in oğullarının Siyonist yerleşimcileri Arapların akrabası olarak meşrulaştırmaya çalışmalarını İngiltere’nin gücü karşısında çaresizlik olarak değerlendirmemek gerekir. Kabile çıkarlarına göre hareket ettikleri için bölgesel sonuçları görememişlerdir.

Şerif Hüseyin’in benzerleri günümüzde tekrar ortaya çıktı. FETÖ’cülük ile Şerif Hüseyin arasındaki benzerlikler fazlasıyla dikkat çekicidir. İlginç bir şekilde FETÖ elebaşı da İngiltere ile doğrudan ilişkilidir. FETÖ’cüler de İngilizlere dayanarak güç devşirdiler. Bunların da hadiseleri açıklayabilecek tutarlı görüşleri yoktu. Fakat her ikisi de bölgesel gelişmeleri yönlendirebilecek güce ulaşmışlardı. Bu, PKK gibi ayrılıkçı hareketler için de geçerlidir. Şerif Hüseyin ve adamlarıyla PKK arasındaki benzerlikler de dikkat çekicidir. Üçü de coğrafyanın geneliyle ilgili sorunların tam merkezinde yer aldılar. İlginç bir şekilde Siyonizm de Anglosaksonlarla ilişkilidir.

Kişi ve gruplar gelişmeleri açıklayabilmek ya da varlığını meşrulaştırmak için muhakkak birtakım gerekçeler öne süreceklerdir. Bu geçmişten bu tarafa yabancısı olmadığımız bir durumdur. Çoğu kişi ve grup nihaî tahlilde “Batı’ya akan nehirler”de yüzmektedir. Farkında olsunlar ya da olmasınlar su Batı’ya doğru aktığı için başka bir yere ulaşmaları neredeyse imkânsızdır. Benzer yapılar da aynı yönde hareket ediyor. Bu da bizi fikrî zaafların ve çözülmenin karşılığını bulmaya yönlendirmelidir. Cemaatler, gruplar, sivil toplum kuruluşları ve kişiler geçmişten devraldıkları entelektüel miras üzerinde daha fazla düşünmek mecburiyetindedir. Hadiseleri anlayabilmek ve bütünü oluşturan unsurları yerli yerine oturtabilmek için yepyeni çerçevelere ihtiyaç olduğunu görmek durumundayız. Türkiye’deki Suriyeliler meselesi de buna dâhildir. Konuyu sadece göç ve göçmenler çerçevesinde ele aldığımızda lümpen grupların devreye girmesi kaçınılmaz bir sonuçtur.

#FETÖ
#Irak
#Tarih
#Selçuk Türkyılmaz
2 ماہ واپس
Şerif Hüseyin Arap milliyetçisi miydi?
Transfer kaosu
Bu oyun gelişir
Gannuşi’den Gazze’ye giden yolu kim kapatıyorsa?
Dünya bize gebe, biz hakikate…
“Ya kezzabi ya a’milil Amrikani / yallah irhal ya Sisi”