|
Niçin elleri sürekli silaha gidiyor?

İngiltere, ABD ve İsrail arasındaki ilişkiyi “derin yapılar” ekseninde düşünmek gerekir. Derin yapılar İngiliz ve ABD elitlerinin eseridir. Onlar “derin devlet” ile kurdukları ilişkilerin neticesinde faaliyet alanlarını sürekli genişletmişlerdir. Bu, derin yapıların daha kuruluş aşamalarından itibaren emperyal bakış açısına göre hareket etmelerine imkân vermiştir. İmparatorluk ana vatanı ile koloniler arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ve yeniden üretilmesinde bu yapılar birinci derecede rol oynadı. Kendi aralarındaki rekabet de oldukça etkileyiciydi. Bu rekabet İsrail’i ilgilendiren olayları da içeriyordu. Geçmişte İngiltere ve ABD’de İsrail’le ilgili ayrışmalar yaşandığında esasen derin yapılar çatışıyordu. Fakat bu ayrışmalar günümüzde daha ileri bir safhadadır. Yüzyıllar boyunca sürekli kazandıkları ve bundan sonra da kazanmak istedikleri için işler çıkmaza girdiğinde ne yapacaklarına dair bir yol haritası çizemediler. Ellerinin hemen silaha gitmesi de teamül gereğidir. 1967’de İsrail tarafından Amerikan donanma gemisi USS Liberty’ye yapılan saldırı böyle bir ayrışma ve çatışmanın sonucuydu.

1990’ların başından itibaren ABD ve İngiltere Türkiye’nin yakın coğrafyasında yeni bir istilaya giriştiklerinde kuşkusuz İsrail’e muazzam bir alan açılmıştı. Bu, İngiltere ve ABD’nin Siyonizm’e 20. yüzyılın kolonyalist ve emperyalist ideolojisi olarak çok fazla kıymet atfetmelerinden kaynaklanmıştır. Bunun için Sovyetlerin dağılmasından sonra Türk ve İslam coğrafyasına yöneldiklerinde üzerine çalışılmış ve haddizatında başarıya ulaşmış bir ideoloji olarak Siyonizm’in öne çıkması İngiltere ve ABD için tabiî bir durumdu. Üstelik 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren akademi, siyaset ve medya dünyasında bu ideoloji rakipsizdi. Bu dönemde oryantalistlerin kahir ekseriyetinin Siyonistler arasından çıkması tesadüf değildi. Hem Sovyet Rusya hem de İslam coğrafyasıyla ilgili bilirkişiler Siyonist ideolojiye mensuptu. Siyonistler bu geniş coğrafyada tek başlarına at koşturdular. Bütün enerjilerini Anglosaksonların hizmetine sunmakla başarıya ulaşacaklarına inanıyorlardı.

90’lardan sonra Türk ve İslam coğrafyasından devşirilen ve “bağımlı yapılar” adını verdiğimiz grupların İsrail’le çok yoğun ilişkileri vardı. Bağımlı yapılar Siyonizm’in Anglosaksonların gölgesinde başarıya ulaştığına inanıyordu. Onun için Anglosaksonların izin ve teşviki ile Siyonistlerle temasa geçtiler. İsrail’in ve Siyonistlerin Anglosakson merkezli dünyanın tek hâkimi olduklarını söyleyemeyiz fakat zaman içinde sisteme yön verecek güce ulaştıklarını da kabul etmek durumundayız. “Neocon”ların sistem içindeki yerini tam olarak belirlemek mümkün değil fakat 1990’lardan itibaren Doğu Avrupa’da ve Türk İslam coğrafyasında hadiselerin yönünü tayin ettikleri de gözle görülüyordu. Çünkü onlar Anglosakson dünyanın kazanan elitleriyle birlikteydi. Bu sebeple FETÖ hem İngiltere ve ABD’yle hem de İsrail’le derin bağlantılar kurmuştur. FETÖ elebaşının İngiltere’ye tanrısal bir güç atfetmesi sıradan bir hadise değildi. Şirk kavramının anlam katmanları üzerinde yeterince durulmadığı için bu bağlılık farklı düzlemlerde tartışılmıştır.

Hâlbuki iman derecesinde bağlıydılar.

FETÖ’cüler de sürekli kazandı. Onlar 15 Temmuz’da da kazanacaklarına inanıyorlardı. Bu yapının, sözümona, profesörlerinin o gece için yana yakıla askerî rütbe ile görev almak istemeleri de bu sebeptendir. Kazanacaklarına inanıyorlardı. Başarı büyük olacaktı ve hepsi birlikte Anglosakson elitleri arasına gireceklerdi. Böyle bir hevesleri vardı. Türkiye’yi ve Türk İslam coğrafyasını Anglosaksonlar adına yönetmek istiyorlardı. 90’ların başından itibaren buna hazırlanmışlardı. Anadolu üzerinden Kafkasya, Türkistan (Orta Asya), Afganistan ve Pakistan’ı Hindistan ile birbirine bağlayacaklardı. Irak üzerinden Suriye’yi geçecekler, Doğu Akdeniz’e ulaşacaklardı. Bereketli hilalde herhangi bir kırılma yaşanmayacaktı. 15 Temmuz’a kadar geçen yirmi beş yıllık dönemde hem Siyonistler hem de FETÖ’cüler büyük bir ilerleme kaydetti.

15 Temmuz’da başaramadılar. Sürekli kazanma üzerine kurgulandıkları için Erdoğan’ın kararlı duruşu karşısında ne yapacaklarını bilemediler. Hem bu kararlı duruşu hem de Türk halkını hesaba katmamışlardı. İlk ve büyük yenilgiyi 15 Temmuz’da tattılar. Bu sebeple 15 Temmuz’u çok daha geniş bir çerçeve içinde düşünmemiz gerekir.

Başarısızlık durumunda elleri yeniden silaha gidiyor ve bu sefer kurşunları birbirlerine sıkmaya başladırlar.

#FETÖ
#ABD
#Selçuk Türkyılmaz
٪d أشهر قبل
Niçin elleri sürekli silaha gidiyor?
Transfer kaosu
Bu oyun gelişir
Gannuşi’den Gazze’ye giden yolu kim kapatıyorsa?
Dünya bize gebe, biz hakikate…
“Ya kezzabi ya a’milil Amrikani / yallah irhal ya Sisi”