Maxime Rodinson’dan Richard Falk’a İsrail yerleşimciliği

04:0028/11/2024, Perşembe
G: 28/11/2024, Perşembe
Selçuk Türkyılmaz

Richard Falk, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ve Galant hakkında verdiği tutuklama kararını yorumlarken “jeopolitik dokunulmazlığa karşı ve hesap verebilirlik lehine bir darbedir” dedi. Falk aynı yerde tutuklama emrinin kalıcı önemiyle ilgili olarak şunu söylüyor: “Tutuklama emirlerinin çıkarılmasının kalıcı önemi, Filistin’in hukuk, ahlak ve kamu söyleminin yüksek zeminini kontrol etmek için yürütülen ‘meşruiyet savaşını’ kazanmasına yardımcı olmaktır.” Bunlar oldukça hassas bir tahlilin

Richard Falk, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ve Galant hakkında verdiği tutuklama kararını yorumlarken “jeopolitik dokunulmazlığa karşı ve hesap verebilirlik lehine bir darbedir” dedi. Falk aynı yerde tutuklama emrinin kalıcı önemiyle ilgili olarak şunu söylüyor: “Tutuklama emirlerinin çıkarılmasının kalıcı önemi, Filistin’in hukuk, ahlak ve kamu söyleminin yüksek zeminini kontrol etmek için yürütülen ‘meşruiyet savaşını’ kazanmasına yardımcı olmaktır.”

Bunlar oldukça hassas bir tahlilin neticesinde ortaya çıkan yorumlardır. Türk düşünce hayatında Filistin’le ilgili oldukça yüzeysel yorumların yapıldığını görüyoruz. Örneğin çoğu kimse UCM’nin kararından sonra Netanyahu ve Gallant’ın yakalanıp yakalanmayacağı sorunu üzerinde durdu. Aynı kişiler verilen cezaların kapsamını tartıştı ve savaş suçu işleyenlerin bu iki kişiden ibaret olmadığından yakındılar. Bu yorumların, bugünkü uluslararası sistemi kuranların yargılanmakta olduğu gerçeğini göz ardı etmekten kaynaklandığını söyleyebiliriz. Elbette herhangi bir kimse Netanyahu ve Gallant hakkında verilen tutuklama kararı ile yetinme taraftarı değildir. Tutuklama kararı Filistin Davası’nın artık uluslararası bir boyut kazandığını ve tabiri caizse küreselleştiğini gösterir. Bu da Richard Falk’ın bahsettiği meşruiyet savaşını kazanmanın bir sonucudur. Ne Batı oryantalizmi ne de Siyonist propaganda bu meşruiyet savaşına gölge düşürebildi.

Filistinlilerin kaybının büyüklüğünü tartışma konusu hâline getirmek mümkün değil. Ne yazık ki bu kayıplar devam edecek fakat İsrail’i koşulsuz bir şekilde destekleyen hatta kendi varlığını onun yerine koyan İngiltere, ABD, Almanya, Hollanda ve Fransa gibi ülkelerin kazançlı çıktıkları da söylenemez. Onlar da meşruiyet savaşının kaybedenleri arasında yer alıyor. Kuşkusuz bu gelişmelerin önemi zamanla daha iyi kavranacaktır.

Richard Falk, İsrail için çok daha keskin ifadeler kullanıyor:

“Bu nedenle, ancak esas olarak bu analiz çizgisi olmadan, giderek daha fazla yakın gözlemci, İsrail’in savaşı çoktan kaybettiği ve bu süreçte gelecekteki güvenliğini ve refahını ve hatta muhtemelen varlığını tehlikeye attığı şaşırtıcı sonucuna varıyor.

Sonunda, Filistin direnişi böylesine korkunç bir soykırım saldırısının ödediği tarifsiz bir bedele rağmen zafere ulaşabilir.”

Richard Falk ve onun gibi düşünenlerin en önemli farkı Filistinlilerin mücadelesini oturttukları zemindir. Herkesin bildiği gibi Falk ve diğer çok önemli isimler Filistinlerin bağımsızlık mücadelesini kolonyalizm karşıtı bir çizgide ele alıyorlar. Maxime Rodinson’un İsrail’i yerleşimci kolonyalist bir yapı olarak tanımladığı günlerden itibaren Filistinlerin mücadelesi antikolonyal bir bakış açısıyla değerlendirildi. İsrail, yerleşimci kolonyalist bir yapı olarak görüldü. Fakat bu çerçeveyi benimseyenler azınlıktaydı. Bunun yerine Holokost, Yahudilerin çektiği acılar ve antisemitizm gibi kavramlar zihinleri şekillendirdi. Hâlbuki İsrail’in yerleşimci kolonyalist yayılmacılığı, ifade ettiğimiz gibi özellikle Anglosaksonların bir projesiydi ve Siyonistler buna Yahudileri dâhil etmişti. Richard Falk’ın “jeopolitik dokunulmazlığa karşı ve hesap verebilirlik lehine bir darbe” derken ifade etmek istediği de budur. İsrail, Yahudi ilahiyatının ve tarihinin değil; İngiltere, ABD, Almanya ve Fransa’nın Doğu Akdeniz merkezli jeopolitik hesaplarının eseridir. Falk, Filistinlilerin işte bu jeopolitik hesaplara dokunduğunu söylüyor.

Türk düşünce hayatında Avrupa devletlerinin 19. yüzyılda nihai aşamaya ulaştırdıkları kolonyal egemenliğin kapsamlı bir karşılığı yok. Aslında Avrupa egemenliğiyle mücadele düşünce hayatımızda derin izler bıraktı. Modern ideolojilerin ortaya çıkması da bu egemenlik karşısında takınılan tutumlarla izah edilir. Fakat özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra hâkim olan iki kutuplu dünyada ideolojiler çok güçlü bir anlam kaybına uğramıştı. Bu dönemde neokolonyalist bağımlı yapılar sürekli alan kazanmış, Avrupamerkezcilik, ideolojileri ve kavramlarıyla düşünce dünyamızı istila etmişti. Bunun sonunda 90’larda sivil toplumun kolonize edilmesinde fazla zorlanmadılar. ABD liberalizmi tahta oturdu ve Britanya İmparatorluğunun dünyaya armağan ettiği nimetlere övgüler düzüldü. Bu dönemde İsrail’in Filistin toprakları üzerindeki yayılmacı saldırganlığı daima Holkost ve antisemitizmin gölgesinde kaldı. Hâlbuki bu saldırganlığın temelinde ne Holokost ne de semitiklerin öz savunması vardı. Anglosaksonlar Filistin topraklarını adım adım ele geçiriyor, yerleşimci kolonyalist yayılmacılık Doğu Akdeniz’i için için kemiriyordu.

Filistinlerin meşruiyet savaşını kazanmasının sonuçları zannedilenden çok daha kapsamlıdır.

#israil
#siyaset
#Selçuk Türkyılmaz