Bir halk devriminin yıktığı fikrî sınırlar

04:0016/12/2024, Pazartesi
G: 16/12/2024, Pazartesi
Selçuk Türkyılmaz

Türkiye’nin Somali, Etiyopya, Libya, Sudan gibi Kuzey ve Doğu Afrika ülkeleriyle veya diğer ülkelerle kurduğu ilişkileri yayılmacı bir anlayışın yansıması olarak görenler var. Hatta Osmanlı dönemleri için yakıştırılan “sömürgeci” yaftası yakın coğrafyamızla kurulan ilişkilerden dolayı bugün Türkiye’ye de reva görülüyor. Bu yakıştırmalar savunmacı yaklaşımları gerçeklikten kopardı. Hâlbuki yakın coğrafyamız farklı güç merkezleri için bir oyun sahasına dönüştüğünde beka sorunu ile karşı karşıya olduğumuzu

Türkiye’nin Somali, Etiyopya, Libya, Sudan gibi Kuzey ve Doğu Afrika ülkeleriyle veya diğer ülkelerle kurduğu ilişkileri yayılmacı bir anlayışın yansıması olarak görenler var. Hatta Osmanlı dönemleri için yakıştırılan “sömürgeci” yaftası yakın coğrafyamızla kurulan ilişkilerden dolayı bugün Türkiye’ye de reva görülüyor. Bu yakıştırmalar savunmacı yaklaşımları gerçeklikten kopardı. Hâlbuki yakın coğrafyamız farklı güç merkezleri için bir oyun sahasına dönüştüğünde beka sorunu ile karşı karşıya olduğumuzu yaşayarak gördük. Suriye meselesinde olduğu gibi sorunlar bir aşamada çözülmek yerine daha da karmaşık bir hâl aldı ve bunlar içeriye çok daha farklı boyutlarda yansıdı. Bu dönemde hatırı sayılır bir geleneğe uygun olarak sorunların makul ölçüler içerisinde çözülmesinden yana olması gerekenler, büyüyen sorunların parçası hâline geldi. Böylelikle muhafazakâr grup ve çevrelerin de Türkiye’deki Suriyelilerden hareketle derin bir coğrafî yabancılaşmaya maruz kaldıklarını görüyoruz. Oryantalist yargılar zaman içinde derinleşmiş ve tarihimize onların açtığı pencerelerden bakmaya başlamışız.

Osmanlı dönemleri için kullanılan sömürgecilik yaftası hem tercüme hatasının nelere mal olabileceğini hem de belirli bir temelden yoksun olmasına rağmen dışarıdan ithal edilen fikirlerin rahatlıkla yayıldığını gösterir. Daha önce ifade ettiğimiz gibi sömürgecilik kavramı kolonyalizmin anlam genişliğini bütünüyle ifade etmekten çok uzaktır. Sömürgecilik exploitation kavramına bir karşılık olarak kullanılabilir. En meşhur sözlüklerde bu kavramın istismar ve işletme anlamına geldiği ifade edilmiştir. Türkiye’de çok meşhur iktisatçılar da sömürgecilik kavramını sözlük anlamıyla kullanmaktadır. Bu yanlışlık onların temelsiz bir şekilde faydalanma anlamına odaklanmalarına yol açmıştır. Açılan bu pencereden Osmanlı tarihine baktıklarında faydalanma, istismar ve işletme olgusuyla karşılaştıklarını düşünüyor ve böylelikle sömürgecilik kavramını Osmanlı tarihine de tatbik ediyorlar. Bunun çocuksu bir yanılsama olduğunu bilmiş olsalardı herhalde daha farklı bir tutum geliştirirlerdi.

Geçmişte kolonyalizmi karşılamak üzere kullandığımız müstemlekecilik kavramı çok daha kapsayıcıdır. Fakat o da yerleşimci kolonyalizmi karşılamaktan uzaktır. Bu sebeple yerleşimcilik kavramının işaret ettiği eylemleri diğerlerinden ayırt edemiyoruz ve anlamın yumuşadığına dair birtakım çıkarsamalarda bulunuyoruz. Hâlbuki yerleşimci kolonyalizm, kolonyalizmin bir koludur ve hususî bir insan topluluğunu gösterir. Anlamın yumuşadığını iddia edenlerin bahsettiğimiz hususî insan topluluğunun eylemlerini araştırması gerekir. Araştırmanın neticesinde farklı bir istimlak olayı ile karşılaşanlar hakikaten şaşıracaktır. Bu sebeple yerleşimcilik olgusu da istila gibi kavramlarla karşılanamaz. Altı yüz senelik Osmanlı tarihinde yerleşimcilik kavramının gösterdiği faaliyetlerden bir tanesini bile bulamazsınız. Hangi görüşten olursa olsun herhangi bir tarihçi veya iktisatçı hatta siyaset bilimi uzmanı Osmanlı tarihinde ve bugünkü Türkiye’nin yakın coğrafyasında cereyan eden olaylara yaklaşımında yerleşimci kavramının gösterdiği herhangi bir olguya tesadüf edemez. Fakat sömürgecilik ve istila gibi kavramlar anlamı belirsizleştirmekte ve karşılaştırma imkânını ortadan kaldırmaktadır. İngiltere ve Fransa tarihi ile Türk tarihini aynı bağlamda karşılaştırdığımızda ortaya çıkan devasa farklar bugünü anlamak için de önemlidir.

Kitapları ülkemizde de okunan Jürgen Osterhammel Osmanlı İmparatorluğu’nun 1517-1798 yılları arasında Mısır’da kurduğu sistemin halk açısından bir problem olarak görülmediğini söyler. Osterhammel’e göre dil açısından yabancılık dinî ortaklık sebebiyle İslâmî adil yönetim tasavvuruna zarar vermemiştir. Bu açıdan MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Şam Emevî Camii’nde kıldığı namazı duygusallıkla ve dinî kavramlarla sınırlandırmak doğru değildir. Sayın Kalın Suriye halkının bariz teveccühü ile karşılaştığında neler hissetti, bilemiyorum, fakat dışarıdan bakanların ortaya çıkan meşruluk karşısında hayrete düştüklerinden eminim. Buna yıllarca “demografik yapımız bozuluyor, kültürümüz istila altında, Suriyeliler bir önce gitsin” diyenler de şaşırmışlardır. Onlar da bu muazzam jeopolitik kaymayı beklemiyorlardı.

Peki, Filistin, Suriye devriminin gölgesinde kalıp unutuldu mu yoksa coğrafyanın kalbi başka yerde atmaya mı başladı? Çok önemli bir dönemi yaşıyoruz. Yeni fikirler olmadan bu dönemi kavramak mümkün değil.

#Türkiye
#Osmanlı
#Selçuk Türkyılmaz