Dondurmam Gaymak

00:0017/12/2006, Pazar
G: 28/08/2019, Çarşamba
Selahattin Yusuf

Dondurmam Gaymak gösterime girmeden önce Yönetmen Yüksel Aksu''yla ve filmin başrol oyuncusu Turan Özdemir''le sohbet etme imkânım olmuştu. Fragmanları izledikçe, onları konuşturdukça merakımı uyandırıyordu bu hikâye. Düşünmeye başlamıştım; Burnumuzun direklerini bir Fellini rayihası mı devirecekti? Üst üste konulup pasta gibi dikine kesilmiş bir Kusturica filmleri dilimiyle kendimizden mi geçecektik? Bir “Cinema Paradiso”yla mı karşı karşıyaydık?***Dün akşam filme gittim..Ege''nin o bitimsiz, doyumsuz

Dondurmam Gaymak gösterime girmeden önce Yönetmen Yüksel Aksu''yla ve filmin başrol oyuncusu Turan Özdemir''le sohbet etme imkânım olmuştu. Fragmanları izledikçe, onları konuşturdukça merakımı uyandırıyordu bu hikâye. Düşünmeye başlamıştım; Burnumuzun direklerini bir Fellini rayihası mı devirecekti? Üst üste konulup pasta gibi dikine kesilmiş bir Kusturica filmleri dilimiyle kendimizden mi geçecektik? Bir “Cinema Paradiso”yla mı karşı karşıyaydık?

***

Dün akşam filme gittim..

Ege''nin o bitimsiz, doyumsuz özel şivesi, bütün nüanslarıyla, bütün sevimli harf yutma teknikleriyle, bütün tatlı didişme seremonileriyle, bütün o görkemli hayat acemiliğiyle, bütün insan tazeliğiyle, bütün giyinmemiş gözleriyle, kültürsüz, iyi ki kültürsüz, tam da bundan dolayı derin bilge, fehm ve incelik dolu, göz kamaştırıcı özel kültürüyle Ege''miz, Azîz Ege''miz, Mübarek Ege''miz, Kutsal Ege''miz bütün güzel hengâmesiyle hemen karşımda, perdede duruyordu!

Şaşakalmıştım!

***

Hikâye hiçbir zaman gerçekten önemli değildir. Önemli olan anlatımdır. Yaklaşımdır. Burada da işte Yüksel Aksu, belli ki içinde bir çocukluk yarası olarak uzun yıllar boyunca taşıdığı şeyi açmış ve bizlere göstermek istemiş. Film boyunca onun yarasını, aktıkça rahatlayan bir yara olarak sakladım içimde ben de. Yaşardıkça rahatlayan, nefes alan migrenli bir insan kafası gibi bir şey olmalı bu, diye düşündüm. Evlerin içinden kapılara, bahçelere kadar taşan yemek sofraları, o nefis, loş, serin kasaba kahvelerinden sokaklara kadar taşan çay masaları, sohbet halkaları, kahkahalar, aktıkça rahatlayan, nefeslenen insanlık yüreği. Uzun yıllar boyunca saklanmış, dindirilememiş bir çocukluğun, günün birinde birdenbire yelkenleri fora etmesi..

Hikâye mi?

Hikâye basit, yalın bir hikâye. Bir trajedi-komedi.

Ama bence yine de asıl hikâye, dondurmayı çalan çocukların, üzümleri çalan çocukların, karpuzları çalan çocukların, çaldıklarını birer enik iştahıyla mideye indirirlerken ağızlarının kenarlarından çıkıp çenelerine doğru akmakta olan o seyrine doyulmaz şeydir. Çaldıkça hırsızlıktan kurtulup hayatımıza neşe veren çocuklardır. Suç işledikçe suçsuzlaşan, hayatımıza tazelik veren, hayatımıza doğal suçsuzluğunu ve yalın içtenliğini kazandıran çocuklardır. Harama ve yasağa battıkça günah yazmak için ellerini asla kımıldatmayacak olan meleklerin anlayış dolu bakışlarına, kabarmış şefkatlerine muhatap olan çocuklardır.

***

Film bittiğinde şaşkınlıktan koltuğumda kalakalmıştım..

***

Teşekkürler Yüksel Aksu!

Teşekkürler, Mandacıların baş düşmanı, çocukların ise acımasız alaylarının çaresiz hedefi, bununla birlikte Kastilya ülkesinin büyük asilzadesi, Dondurmacı Don Quijote!