Cumhurbaşkanı“Allah”deseydi n"olacaktı?

00:007/01/2007, Pazar
G: 28/08/2019, Çarşamba
Selahattin Yusuf

Yeni Şafak''ın dünkü (6 Ocak 2007 Cumartesi) manşetini okuyunca biraz durakladım. Habere göre Cumhurbaşkanı Sezer, Kanaltürk''ün özel gecesinde sahneye çıkan Emel Sayın''ın şarkısına eşlik etmemişti. Sezer''in eşlik etmediği “Çile Bülbülüm” şarkısının nakaratı olan “Allah” gazetemizin manşetine taşınmıştı. Zekice bir cümleydi doğrusu, “Bülbülün Kamusal Alan Çilesi” başlığı.Acaba bunu nasıl değerlendirmeliyiz?Gazete önümde, düşündüm. Çok geçmeden karar vermiştim. Bunu yazacaktım bu hafta. Bir hikâye

Yeni Şafak''ın dünkü (6 Ocak 2007 Cumartesi) manşetini okuyunca biraz durakladım. Habere göre Cumhurbaşkanı Sezer, Kanaltürk''ün özel gecesinde sahneye çıkan Emel Sayın''ın şarkısına eşlik etmemişti. Sezer''in eşlik etmediği “Çile Bülbülüm” şarkısının nakaratı olan “Allah” gazetemizin manşetine taşınmıştı. Zekice bir cümleydi doğrusu, “Bülbülün Kamusal Alan Çilesi” başlığı.

Acaba bunu nasıl değerlendirmeliyiz?

Gazete önümde, düşündüm. Çok geçmeden karar vermiştim. Bunu yazacaktım bu hafta. Bir hikâye olarak kurgulayacaktım. A. Necdet Sezer''i, başımız sıkıştığında “yabancılaştırma” etkisini güçlendirmek için hep kullandığımız o ülkenin, Papua Yeni Gine''nin Cumhurbaşkanı olarak tasarladım. “Konuk” Cumhurbaşkanı''nın, anlamadığı bir dilde söylenen bir şarkıya eşlik etmekteki çekingenliği açısından ele almalıydım hikâyeyi. “Dili” bilmediği için söyleyemiyor olacaktı. Ortada lisana gerek olmadan paylaşılan bir “ortak lisan” vardı zaten: Müzik ve gezegenimizin her yerinde hemen hemen aynı ifadelerle dışa vurulan insan coşkusu. Bunu anlayabiliyordu “Konuk” Cumhurbaşkanı. Yani coşkuyu fark edebiliyordu. Nezaketen katılmak da istiyordu. Ancak ne var ki hayatında ilk defa duyduğu o garip kelimeyi, şarkının nakaratı olmasına rağmen, içinden gelmesine rağmen, telâffuz edemediği için söyleyemiyordu… filân.

Ancak durdum. Bekledim. Gazetenin ilk sayfasına, resimlere, Emel Sayın''ın Cumhurbaşkanı''ndan rica eden ve “sadece bir kere söyleyin” manalı ısrarcı el işaretine iyice baktım. Cumhurbaşkanı''nın, her zaman yetersizliğin traji-komik bir kamuflajı kabul ettiğim “aşırı” ciddiyet içindeki yüzünün muhtemel ifadelerine iyice baktım. Eşinin yüzüne de baktım. O hafifçe gülümsüyordu. Ama Sayın Cumhurbaşkanı tamamen nötr bir yüzle ciddi biçimde bakıyordu olan bitene sadece.

Şuna karar verdim. Şimdiye kadar bu yüzü taşımış bir insan, niçin birden bire açılıp saçılsın ve “Allaaaahh!” diye ortalığa saçılsın?

Şimdiye kadar ciddiyet heybesinden geçinmiş bir imaj, niçin birdenbire “Allaaaaahh!” diye dağıtsın?

Bırakınız Cumhurbaşkanı''nı, ciddi ve edepli herhangi bir devlet adamı niçin o bayağı meyhane havasının “Allaaaaah”ına tav olsun?

Niçin zamansız açılmış kabak çiçekleri gibi ortalığa dökülsün saçılsın? Komik olsun? Kabuğunun dışında bir refleksle hödük magazin aleminin o haftaki onur konuğu olsun?

Niçin “Sonunda o da dağıttı!” gibi bir bulvar manşetine konu olsun? Niçin “İşte Cumhurbaşkanı Sezer''i Böylesine Efkâr Dağıtmaya Götüren Olası Nedenler: 1. Aşırı yorgunluk, 2. Stresli özel yaşamı, 3. Son zamanlarda iyice artan iş yükü, 4. …” gibi büyük balon haberlerin malzemesi olsun.

Niçin çınlayan kadehler arasında ezilen “şeref”in yanına düşük, eğitimsiz meyhane starlarının iliştirdiği “Allaaaaaah!” nidalarının basit bir taşıyıcısı olsun?

Dünya görüşünün, dünyaya ve yaşama bakışının ancak çok azını paylaşabileceğim Cumhurbaşkanı''nın bu “tutukluğu” inanın beni mutlu etti.