|
Seninle başım dertte

Enflasyon sadece ekonomik hayatın değil aynı zamanda toplumsal psikolojinin de iniş ve çıkışlarını etkileyen bir dertten kederden hallice bir olgu. Bir şarkının ritim ve melodileri gibi sürekli değişkenlik gösteren bu acı gerçek hüzün, neşe ve öfke gibi duygusal tepkilere gebe olmayı sürdürüyor. Haziran ayı enflasyon ayının beklenenin biraz altında gelmesi ile dikkatleri çeken TÜİK birinci ağızdan madde fiyatlarından bir zamanların prensi ENAG’a, aylık enflasyondaki düşüşten enflasyonun olası kaynağına kadar pek çok duruma açıklık getiriyor. Satır aralarında önemli mesajları da içeren TÜİK Başkanı’nın kamuoyuna yansıyan açıklamaları enflasyonla mücadelenin yol haritasına ışık tutuyor.

Haziran ayında enflasyonun aşağı yönlü gelmesinin gıda fiyatlarındaki artışın yavaşlamasına, enerji fiyatlarındaki göreli düşüşe, kurdaki kısa vadeli istikrara dayandırılmasının yanı sıra özellikle akaryakıt zamlarının ertelenmesi nedeniyle olduğu gerçeği bir kez daha açıklığa kavuşuyor.
Enflasyonun bundan sonraki seyri için gıda ve enerji fiyatları ile kur istikrarının yanı sıra yapısal reformlar başımızdaki derdin defi için önem arz ediyor. Tarım sektöründe verimlilik artırıcı yatırımlar ve destekler, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması, döviz rezervlerindeki artışın sürdürülebilirlik kazanması, işgücü piyasasında esneklik sağlanması gibi orta ve uzun vadeli yapısal düzenlemeler enflasyonun kontrol altına alınabileceğini gösteriyor. Aynı zamanda
ekonomik politikaların tutarlı ve tüm paydaşların iş birliği içinde kalıcı çözümler üretme beklentisi ekonomik istikrar ve refahımızın anahtarı olma özelliğini koruyor.

YÜZDE 75 VEYA 45: FARK VAR MI HİÇ?
TÜİK Başkanı Erhan Çetinkaya’nın madde fiyatları, verinin açıklanma tarihi, ölçümsüz ENAG ölçümü değerlendirmelerinin satır aralarında istediğini bulamayan bir kesim “enflasyonun yüzde 75 olmasıyla 45 olması arasında fark olmadığı” sözleri üzerinden bir algı oluşturarak kurumu yıpratmayı tercih ediyor. Talebin, beklentilerin ve maliyetlerin enflasyon üzerindeki etkilerini uzunca süredir hem konuşuyoruz hem de hissediyoruz. Daha açık bir ifadeyle, günlük yaşantımızda epeydir anlamlandıramadığımız yüksek fiyatlarla mücadele ediyoruz. Enflasyon oranı belirli bir eşiğin üzerine çıktığından beri 45 de olsa 75 de olsa bizim için ek bir stres ya da fark ortaya çıkarmıyor. Çünkü algımızdaki yüksek enflasyon eşiğini ve stresini aşmak için mücadeleye öncelik vermiş oluyoruz. Her ne kadar ücret artışları olsa da ortaya çıkan fiyat dalgalanmalarında gelirlerimizin değer kaybettiğinin ve alım gücümüzün azaldığının farkındayız. Enflasyon ister 45 olsun ister 75 yaşam standartımızda başlayan aşağı yönlü gidişat beraberinde sosyolojik yoksunluğu da getiriyor. Belirli bir süre sonra hayatımızın akışının bir parçası haline gelen yüksek enflasyona uyum sağlamaya çalışırken buluyoruz kendimizi.
Psikolojik dayanıklığın ötesinde alternatif çözüm yolları ile enflasyon derdini aşmaya çalışıyoruz. Bazen her ay yeni bir bütçe ayarlaması ile, bazen harcamaları kısarak, bazen harcamaların önceliklerini değiştirerek bazen de Allah ne verdiyse topyekûn hücum ederek. Dolayısıyla uyum sağlamak zorunda kaldığımız bir ortamda belirli bir eşikten sonra enflasyonun yüzdesinden ziyade hayatımızda ortaya çıkardığı değişikliklerin neden olduğu stresle daha çok ilgileniyoruz.
Başkan da büyük oranda aslında bunu kastediyor ve yaklaşık olarak bunu kastettiğini hepimiz anlıyoruz.
Ekonomi politikalarının sadece matematiksel hedefler üzerine değil toplumsal psikolojinin iyi hali üzerine de odaklanması gerektiğinin altını bir kez daha bu vesile ile çizmiş oluyoruz.

NEDEN ÇOK SONUÇ ENFLASYON

Bugün Türkiye’de ve dünyada yaşanan enflasyonun pek çok kaynağını ve bunun ücretliler üzerindeki etkisini tartışıyoruz. Talepteki artışa, maliyetlerdeki yukarı yönlü seyre, beklentilere odaklanırken kurumsal karlar tarafından yönlendirilen enflasyon gerçeğini de görmezden gelmemeliyiz. Bugün hem Türkiye’de hem Avrupa’da hem de Amerika’da yapılan pek çok bilimsel çalışmada karların enflasyonu artırıcı rolü açıkça ortaya konuyor. Şirketlerin artan ve beklenen maliyetlerinin fiyatlandırma stratejilerine yansımasıyla ortaya çıkan kar marjlarındaki büyümenin enflasyonu tetikleyici fonksiyonunu gelecek açısından hafife almamak gerekiyor.


ÇÖZÜMÜ KARANLIKTA ARAYANLAR
Enflasyon ve ortaya çıkardığı satın alma gücündeki tahribata yönelik yeni bir akşam ritüeline (ışık aç/kapa mucizesi) eleştiri dahi getiremeyenlerin TÜİK üzerinden siyasal mücadele verme motivasyonundan artık vazgeçmesi gerekiyor. Toplumun gerçek sorunlarına çözüm getirmekten uzak demode, popülist ve yüzeysel arayış içerisinde olan muhalefet anlayışı kendisini bir kez daha gecenin karanlığında ışık yakıp kapatırken gösteriyor. Halkı tiyatral eylemlerle oyalayarak, gölgelerin gücü adına kurdukları kabine kurgularıyla akılcı ve kalıcı ekonomik, etkili sosyal destek, yapısal reform önermelerinden giderek uzaklaşıyorlar.
Ekonomik sorunların çözümü için somut ve uygulanabilir politikalar görmek isteyen toplum karşısında muhalefetin politik alternatif üretme kapasitesinden yoksun olduğunu bir kez daha ışıklar sönünce dahi görüyoruz.
Bizde “mutluluk, kendi kendine yetenlerindir.”
#Ekonomi
#Enflasyon
#Özgür Bayram Soylu
2 ay önce
Seninle başım dertte
Esir Şehirlerin eserleri
Bu mel’un amacı nasıl engelleriz
İki dağ arasında
Enflasyonun sosyolojisi
Demokrasi mi piyasaları bozuyor, piyasalar mı demokrasiyi?