|
Türkler Avrupalı değildir ama Avrupa’ya mecburdur

İyi ki semboller var!

Aksi halde düşünmenin kendisini geriye çektiği ve görselliğin onun tahtına yerleştiği şu zamanda inanç farkını, milli karakteri, tarihi hakikatleri… beyan eden imalar, işaretler, semboller de olmasa, gemi azıya alan kafirlerle benzeşme, benzeştirilme furyasında -Allahuâlem- tuz gibi eriyip giderdik.

2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Avusturya’ya iki gol atan Türk futbolcunun yaptığı kurt figürüne getirmek istiyorum sözü. Futboldan hiç anlamam, kurtla işim olmaz, Türkçülüğe bir Yahudi tezgâhı olması bakımından aşırı derecede mesafeliyim ama söz konusu olay perdesinin gerisinde ne olduğunu bilmek konusunda hassasım.

Kurt işareti UEFA’nın eteklerini tutuşturdu; Alman İçişleri Bakanı (ki kendisi aynı zamanda cinsel sapkınlığın da savunucusudur) konuyu “aşırı sağcılık” vurgusuyla siyaset sahnesine taşıdı. Böylece konu Modernizmin en yaygın ayinlerinden biri olan futbolu ve bir futbolcunun gol sevincini aşıp, bir çatışmaya evrildi.

Bu evriliş Avrupa’nın Türklere olan kadim düşmanlığını; insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü vb. terimlerinin birer Batı fantazmasından ibaret olduğunu; Avrupalıların kafir, Türklerin ise Müslüman olmaları bakımından -ki Avrupa’da Türk demek Müslüman demektir- ikisinin arasında daima var olan tarihi çatışmanın bugün de sıcaklığından ve gerçekliğinden hiçbir şey kaybetmediğini yeniden gösterdi.

Bunlardan bazılarını uçuk ya da fazla abartılı olarak değerlendirmek mümkün olmakla birlikte, hepsinin özünü oluşturan inanç ve tarih çatışmasının tevili; “Türkler Avrupalı değildir ama Avrupa’ya mecburdur” sözüyle özetlenen hakikatin başka yere, söze veya şekle taşınması mümkün değildir.

Bunu tarihten iki örnekle açıklayacak olursak:

Birincisi Osman Gazi’nin Bizans’ı yıkmadaki kararlılığıdır.

Büyük Oğuz Kurultayı’nın (1281-82), İlhanlılar’la iktidar çatışmasına girmek yerine Bizans’a ve devamında Avrupa’ya akınlar düzenlemesi yönündeki kararına yaslanan Osman Gazi, i‘lâ-yi kelimetullah uğrunda, halkının geniş ve verimli topraklara, ek insan emeğine olan ihtiyacını da gözeterek “Batı’ya yürümeyi” seçmiştir. (Bkz.: Âşıkpaşazâde)

Yürümek
Türk’ün
kaderi
dir. Bu nedenle Türklerin
durmak
fiiliyle başı hiç hoş olmamış, ne zaman dursalar bir fetret devri yaşamışlardır. Öte yandan Âl-i Selçûk’tan beri
Rûmî
nisbesini kazanmış olan Anadolu Müslümanları, önceki Batı medeniyetlerinin mülküne de hakim olma anlamında bu nisbenin hakkını vermekten de hiç geri kalmamışlardır.

Vereceğimiz ikinci örnek ise Yıldırım Bayezid’le (1389-1403) ilgilidir.

Yıldırım ile Timur Şah arasında baş gösteren -gereksiz- iktidar dalaşına konu mektupların birinde Timur Şah, Yıldırım’ı Bizans Tekfuru olarak niteleyip ona -mealen- şöyle demiştir: “Madem Bizans’tan bir tekfurluk elde etmişsin, Geriye dönüp bizimle uğraşarak güç kaybedeceğine, önünde açık duran Avrupa’ya doğru yürü.”

Timur Şah’ın,
Ankara Savaşı’ndan
önce (1402) Yıldırım’ı küçümsemek kastıyla söylediği bu sözler, Osman Gazi ile somutlaşan tarihi misyonun teyit edilmesi bakımından son derece önemlidir; neticede Timur da mezkur üslubuyla Avrupa’yı asıl hedef olarak işaretlemiştir.
Bu iki örneğe ilaveten Türklerin ilk kez Selçuklu zamanında Rumeli’ye ayak bastıklarını (1261), Osmanlı’nın kuruluşundan 1352 yılına kadar burada varlık gösterebilmek için muhtelif zamanlarda düzenlenen seferlerde çok sayıda şehit verildiğini, Rumeli’de tam hakimiyetin ancak 1357 - 1385 yılları arasında gerçekleştirilebildiğini ve bilahare
serhattı
Viyana’ya kadar uzanan Avrupa mülkünde İkinci Viyana Kuşatması’nın da tarihi olan 1683 yılına kadar neler yaşandığını bildiğimize göre, artık yukarıda zikrettiğimiz son olayları ve tarihi çatışmayı Türklerin Avrupalı olup olmadıklarına göre değil, Türklerin hem ecdadından devraldığı misyon hem ekonomik güç toplama hem de siyasi iktidar anlamında Avrupa’da bulunma mecburiyetlerine göre tartışmalıyız.

Diğer bir ifadeyle asıl konumuz Avrupalıların Türkleri kendilerinden sayıp saymamaları değildir. Asıl konu, Müslüman demek olan Türklerin Avrupa’nın tamamına hükmetme idealinin inanç, siyaset ve mefkure düzeyinde yüz yıllardır etkili bir şekilde yaşatılmasıdır.

Burada özne olarak Türklüğün ırkçılıkla eşitlendiğini sanmak ancak cehaletle mümkün olabilir. Zira Türlük İslam içinde, Uygurcadaki “kuvvet ve güç” anlamına uygun olarak onun muahhar gücünün (medeniyetinin) temsil edildiği çeşitli yollardan en belirgin ve en sağlam olanıdır.

Bu bağlamda Türkler Avrupalı olmadıkları için değil, Müslüman oldukları için kafirlerin hedefindedir.

Çünkü Avrupa’yı fethetmek Müslümanlara vaciptir.

#Türkiye
#Avrupa
#Müslüman
#İslam
#Osmanlı
2 ay önce
Türkler Avrupalı değildir ama Avrupa’ya mecburdur
Esir Şehirlerin eserleri
Bu mel’un amacı nasıl engelleriz
İki dağ arasında
Enflasyonun sosyolojisi
Demokrasi mi piyasaları bozuyor, piyasalar mı demokrasiyi?