Sokrates’in gölgesi

04:0027/12/2019, Cuma
G: 27/12/2019, Cuma
Ömer Lekesiz

Sokrates,felsefi tefekkürüne dair yazılı hiçbir eser bırakmadığı halde, öğrencisiPlaton’un kendi felsefi tefekkürünü, diyalog esaslı eserlerinde, onun üzerinden nakletmesiyle felsefe tarihi içinde müstesna bir mevki kazanmıştır.Platon’un diyaloglarında dile getirdiği felsefi tefekkürün ne kadarının kendisine, ne kadarının hocası Sokrates’e ait olduğu bilinmemekle birlikte, her ikisinin hayatına ve tefekkürüne dair malzemeler de yine ancak diyaloglarından devşirilebilmekte. Diğer bir söyleyişle,

S
okrates,
felsefi tefekkürüne dair yazılı hiçbir eser bırakmadığı halde, öğrencisi
Platon
’un kendi felsefi tefekkürünü, diyalog esaslı eserlerinde, onun üzerinden nakletmesiyle felsefe tarihi içinde müstesna bir mevki kazanmıştır.

Platon’un diyaloglarında dile getirdiği felsefi tefekkürün ne kadarının kendisine, ne kadarının hocası Sokrates’e ait olduğu bilinmemekle birlikte, her ikisinin hayatına ve tefekkürüne dair malzemeler de yine ancak diyaloglarından devşirilebilmekte. Diğer bir söyleyişle, hoca olarak Sokrates ile öğrenci olarak Platon’un hayatına ve tefekkürüne dair bilgiler, Sokrates diyaloglarında iç içe geçmiş bulunmaktadır.

Platon’un bunları ve bu şekilde Sokrates’i baş role oturtarak, diyaloglar yoluyla vermesi de oldukça ilginçtir. Zira,
Oğuz Haşlakoğlu
’nun belirlemesiyle diyaloglar
bir sahneye sahiptir
ve bu sahne “diyalogların kendi iç bütünlüğünde anlaşılmasını sağlayacak ‘
asli görsel mimetik
’ unsurdur.”
“Bu açıdan bakıldığında’ der Haşlakoğlu, “Diyalogların sahnesi, tıpkı bir tiyatro sahnesinde olduğu gibi, her şeyden önce izleyicisini muhatap alan belli bir mekandan ve içinde ‘sahneye koyulan’ belli bir oyundan oluşur. Bir sahne, izleyici yoluyla anlamını bulan bir temaşa anlamında theoria mekanıdır, çünkü sahneyi bir tiyatro (
theatron
) kılan özellik onun ‘nazari’ (
theoria
) esasından gelir. Öyle ki tiyatro izleyicisi de bu nedenle ‘nazari bakışında sahneyi kuşatarak temaşa eden’ anlamında
theorian
adını alır. Demek ki izleyici, sahneyi seyrediyor olması sebebiyle aslında oyunun vazgeçilmez bir parçası olarak oyuna esas bakımından dahildir. Ne var ki bu katılımın koşullarına baktığımızda şu sınırlayıcı durumla karşılarız: sahne her şeye rağmen bir mekan olarak yalnızca oyuncu içindir, çünkü oyun seyirci için oynansa da bunu sağlayan asli öğe oyuncudur. Dolayısıyla bir oyun, gerçekleşebilmek için, elbette seyirciye hitap etmek zorundadır, ancak yine de yalnızca oyuncu vasıtasıyla oynanabilir.” (Platon Düşüncesinde Tekhnê, Sentez Yayınları, İstanbul 2016)
Haşlakoğlu’nun bu değerlendirmesi esasında asıl ilginç olan theo, theoria, theorian kelimelerinin kökdeşliğinde gelişen Sokrates diyaloglarının, bir
sahne imgesi
olarak hâlen sahneden temaşa edilebilme özelliğini taşıyor ve dolayısıyla kendisini bu manada da halen sürdürüyor olmasıdır ki bunu (
Platon’un mağara istiaresine
göndermede bulunarak söyleyecek olursak), Sokrates’in (ve Platon’un) asırlar önce bedenen yokluğa karışmalarına rağmen, birer gölge halinde, felsefi tefekkürleriyle aramızda bulunuşlarında pekiştirmemiz de mümkündür.
Zira Sokrates,
Nietzsche
’nin kelimeleriyle, tıpkı yaşadığı zamanlardaki gibi bugün de hayat sahnesinde yine baş rolde, “Felsefi görevlerini yerine getirmekte, soru sormakta, bizar eden bir
atsineği gibi
insanları canından” bezdirmekte ve “İnsanın elde edebildiği en büyük mutluluk (olarak) erdemi ve başka konuları” her gün tartışmakta (halen tartışılmasına neden olmakta) değil midir? (Platon Öncesi Fiozoflar, çev.: Nur Nirven, Pinhan Yayınları, İstanbul 2018)

Sokrates diyaloglarının imgesel olarak sahnelenmede sürekliliğini, imgeden esere tevdi ederek teyid eden bir deneme de var üstelik:

Paul Valéry
’nin (1871 – 1945) dilimize
Mimar Üzerine Aykırı Düşünceler
adıyla çevrilen eseri (Çev.: Alp Tümertekin, Janus Yayıncılık, İstanbul 2018).

Bu kitapla ilgili Fransız yayımcının Notu’nda şu bilgiler verilmektedir:

Eupalinos
’un ardından yazarın gençken kaleme aldığı ve L’Ermitage dergisinin 1891 Mart sayısında yayımlanan, ancak daha sonra hiç yayımlanmayan bir parçasını okumak ilginç olacaktır; bu parça mimarlığın ve sorunlarının yazarın hep ilgisini çektiğini göstermektedir.
Bu parçanın son satırları aleksandrin olarak kaleme alınmış ve Pierre Louys’un girişimiyle
Conque
dergisinin 3. sayısında (1 Mayıs 1891)
Orphée
başlığıyla sone biçiminde yayınlamıştır.”

Valéry, bir önceki yüzyılın büyük şarilerinden biri. Aynı zamanda mütefekkirdir ki, zaten büyüklüğü bunu zorunlu kılar.

Mimar Üzerine Aykırı Düşünceler’i edebi planda “Fransız üslûbunun” oluşmasında mimarlık, iç dekorasyon, resim, heykel ve gravür çalışmaları cihetinden bir etki taşısa da, asıl Sokrates diyloglarının günümüzde de sürdürebilirliğini göstermesi bakımından önemlidir; zira ayrıca sone biçiminde yayınlanmış da olsa başlı başına bir diyalogdur.

Sokrates ile
Phaidros
arasında diyalog tarzında kurgulanan eser, Platon’un güzellik, aşk, belagat konularını işlediği
Phaidros
’un devamı gibidir.

Bu nasıl mümkün olmuştur; bakalım inşallah...

#Oğuz Haşlakoğlu
#Sokrates i
#Pierre Louys
#Paul Valéry