Hayata dair her ilişki siyaset kelimesiyle tanımlanır, çünkü hayat bir ilişkiler toplamıdır ve ilişkiler kurgulanmayı gerektirir.
İlişkilerin kurgulanma (siyaset) esasının (tarzının, normunun) belirlenmesini ise ahlâk yoluyla gerçekleştiriyoruz.
Dolayısıyla siyaset, ahlâkı belirleyen bir müessese olduğu kadar, aynı zamanda ahlâk tarafından da belirlenen bir müessese olmakla hayatın merkezinde yer alıyor. Bundandır ki, ahlâkı ihtiva etmeyen bir siyaset normal görülmediği gibi, siyaseti güzel (sahih) şekillendirmeyen bir ahlâk da normal görülmüyor.
Siyaset ve ahlâkın bu yanına mahsus en büyük kaydî birikim ise bizde bulunuyor. Gerek elyazması, gerekse tabedilmiş kitapların sayısı oldukça fazla.
Siyasetnameler ana başlığı altında toplanan nasîhatü’l-mülûk, âdâbü’l-mülûk, tuhfetü’l-mülûk, ahlâku’l-mülûk, enîsü’l-mülûk, nasîhatü’l-vüzerâ, tuhfetü’l-vüzerâ, mir’âtü’l-vüzerâ türü eserler kütübhanelerin raflarını doldurduğu gibi, Müslüman dünyadaki ilk siyasetname olarak kabul edilen Hz. Ali’ye ait: Nehcü’l-Belâga’dan Yûsuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig’ine, Necmeddîn-i Dâye’nin Mirsâdü’l-İbâd – İrşâdü’l-Mürîd ile’l-Murâd’ına hatta cenknamelere, hamzanemelere… varıncaya kadar devasa bir miras elimizin altında bulunuyor.
“Elimizin altında bulunuyor” derken biraz mecaza yaslandığım doğrudur.
CHP’nin yakmalarından, hurda kâğıt cinsinden Bulgaristan’a satmalarından kurtulanlar kütüphanelerimizde mevcut.
Ancak bu da öyle bir mevcudiyet ki, CHP’nin bu kitaplara yönelik fiziki tecavüzüne rahmet okutan ikinci (belki de birinci) zulmü nedeniyle söz konusu kitaplar, bundan on yıl evveline kadar ancak Osmanlıca bilen ilgililer ve akademisyenler tarafından okunabiliyordu. Diğer bir söyleyişle, geçmişte herkesin elinin altında bulunan o kitaplar, alfabe değişikliği nedeniyle şimdi ancak sınırlı sayıdaki uzmanların bilgilerine ve ilgilerine açıktı.
Neyse ki, devlet Osmanlı Türkçesi’yle barıştı da, CHP’nin basılmasına ve açıkta okunmasına zinhar izin vermediği kitaplar cümlesinden kimi siyasetnameler de kütüphanelerin tozlu raflarından alınarak yeni alfabeyle yayımlanmaya başlandı.
Bir mirası temellendireyim derken, asıl konuyu kaçırmış olmayayım.
Ahlâkın siyasete, siyasetin ahlâka etkisini siyasetnamelerde görebileceğimiz gibi, doğrudan ahlâk kitaplarında da görebiliriz.
Müslümanın ahlâkı Nebevî ahlaka uygun olmalıdır ki, Nebî’nin (sav) ahlâkı da Kur’an ahlakıdır. Hâl böyle olunca ahlâk kitaplarının yazarları siyaseti şeriatın çerçevesinde değerlendirmişlerdir.
Adudüddîn el-Îcî’nin (v. 1355) Ahlâk-ı Adudiyye’sinin şârihlerinden İsmâil Müfîd İstanbulî, Şerhu’l Ahlâki’l-Adudiyye’sinde, din/peygamber, ahlak ve siyaset ilişkisini şöyle temellendirmektedir:
“Her toplumsallaşma ve yardımlaşma şehir siyaseti denilen büyük bir yönetime ihtiyaç duyar. Bu siyaset üç husus üzerinde yükselir: (1) din adı verilen, dinî ve dünyevî hükümleri, dünya ve ahiret için gerekli olan şeyleri kapsayan ilahî bir yönetim, rabbanî bir kanun. Bu şeriat ve milledir. Filozoflar tarafından namus-ı ekber olarak adlandırılır. Bunu bir tebliğ eden olmalıdır. O da Allah (cc)’ın halifesi olarak gönderilmiş peygamberdir. Aristo onların hakkında şöyle der: ‘Onlar Allah’ın yardımına en çok mazhar olmuş kimselerdir.’ Hükümet ise insanlar arasındaki düşmanlıkları gidermek içindir. Çünkü insanların çoğu iyiliğe ve kötülüğe hazır bulunsalar da bazıları tabiatları itibariyle kötüdürler, bunda insanıyla ciniyle tüm yaratılmışlar için büyük bir zarar olsa da sadece kendi faydalarını düşünürler. Onlardan iyi olanlar azdan azdır. Bu yüzden bu zamanda iyilerin kimseye zararı ve faydası dokunmayan kimseler olduğu söylenmiştir.” (Ahlak-ı Adudiyye, çeviri: Selime Çınar, TÜYEK Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2014)
Yeni siyasi seçimde, kendi adıma bir seçimde bulunacağım.
Bu seçimi, laik, sosyal, demokratik, üniter Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşadığımı unutmaksızın, kendi inancıma mahsus bir ahlâkın içinde durarak yapmam benim hakkımdır.
Adayların nitelikleri, seçilme ilke, şart ve süreçleri inandığım şeriata göre değil, laik ve demokratik usullere göre belirlendiği için, seçime katılmayabilirim.
Ancak millet ve devlet kaygısı güden biri olarak, malum şartlarda bir oy’la da olsa kimi ferdi ve toplumsal olumsuzlukları önleyebileceğim kanaatiyle, seçime katılmaya mecburum.
Bu durumda kimi seçebilirim?
Öncelikle kendi inancımdan olanı seçerim.
Yetmez, kendi inancımdan olup da benimle aynı zihniyete sahip olanı seçerim.
Yetmez, en geniş manada milletimin derdiyle dertleneni seçerim.
Yetmez duada, dilekte, acıda, tasada, sevinçte, neşede benimle aynı dili konuşanı seçerim.
Ya da şöyle söyleyeyim: Müslümanlara zulmetmiş ve halen zulmetme hırsıyla yanıp tutuşan bir zihniyete mensup olanı; hangi gerekçeyle olursa olsun bunlara destek vereni seçemem.
Eli kadeh tutan birini seçemem.
Dine düşman oldukları halde, salt oy için dindarlara şirin görünmeye çalışan sahtekârları ise asla ve asla seçmem.
Kısaca, benden olmayanı seçmem; sizlerin de seçmeyeceğinize inanıyorum.
Çünkü siyaset ahlâka, ahlâk siyasete dâhildir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.