Bilgini ne kadarı keşifle bilinmiş, ne kadarı kendiliğinden verilmiştir?Yeni doğum yapan bir annenin göğüslerine yürüyen sütü yürütmeyi anne mi bilmiştir, göğüsler mi yoksa sütün kendisi mi? Bilim, beyinde uyarılma süreçlerini, prolaktin ve oksitosin hormonlarını, süt keseciklerini keşfetmeden önce o bilgi bilimin neresinde beklemiştir?Çocuğun anne sütüne muhtaçlığı, annenin emzirme muhtaçlığına bilgi olarak eşit midir? Bu muhtaçlık ilişkisinde istidadın, istihkakın ve imkanın tahakkuku nasıl mümkün
Bilgini ne kadarı keşifle bilinmiş, ne kadarı kendiliğinden verilmiştir?
Yeni doğum yapan bir annenin göğüslerine yürüyen sütü yürütmeyi anne mi bilmiştir, göğüsler mi yoksa sütün kendisi mi? Bilim, beyinde uyarılma süreçlerini, prolaktin ve oksitosin hormonlarını, süt keseciklerini keşfetmeden önce o bilgi bilimin neresinde beklemiştir?
Çocuğun anne sütüne muhtaçlığı, annenin emzirme muhtaçlığına bilgi olarak eşit midir? Bu muhtaçlık ilişkisinde istidadın, istihkakın ve imkanın tahakkuku nasıl mümkün olabilmiştir?
nun söyleyişiyle, “Bilgi, kendisini yapan bilimin içinde kaybolacak epistemolojik şantiye değildir.” ki, bilim bilgiyi tek başına inşa etsin; bilgi-bildiren-bilen ve bilim ilişkisi bir projenin uygulama süreçleri gibi işlesin.
in, (Ekrem Demirli çevirisiyle)
sinden yapa geldiğimiz seçmelerin, bir yenisini
ağırlıklı olarak sunarken, hazretin bilgiye dair ilettiği bilgilerin, bize bu konuda
verdiğini hatırlatmadan geçmeyelim.
“
, niteliklerin eserlerini kendinden olumsuzlamasıdır. Bu ise, seninle ve seni failin –sen değil- O olmasını bilmekle gerçekleşir. Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onun perçeminden tutmuş olmasın.” (FM, 9:423)
“Bütün
ler, tecelliler değil, ilâhî hitaplardır. Bu nedenle Allah onları Amâ’da –ki Rahman’ın nefesidir- meydana gelen suretler olarak inşa etmiştir. Bir insan onları görüp, söylediğimiz bilgiyle Allah kendini rızıklandırmazsa, sureti gördüğünde, hatıraların ilâhî tecelli olduğunu zanneder. Onların hatıra diye isimlendirilmesinin nedeni de tıpkı harfin suretinin sabit olmayışı gibi varlıkta sürekliliklerinin olmayışıdır. Dil kendisini söyledikten sonra, harfin varlıkta kalıcılığı yoktur ve söylendikten sonra ikinci bir zamanı yoktur. Sonra yok olur ve anlayanın zihninde onun suretinin bir örneği kalır. Söz konusu kişi de, hatıranın bâki olduğunu zanneder. Nitekim Zünnûn ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ ayeti hakkında böyle bir zan taşıyarak şöyle demiştir: ‘Sanki şimdi de kulaklarımdadır!’ Halbuki kulağında duyduğu ses değildi. O kalan, kelamın suretinden anlayışın aldığıydı. Böylelikle nefiste sabit kalır. Allah ehlinden iki sureti ayırt edenlerin sayısı azdır.” (FM, 9:430-1)
“
, Allah’ın kalpte meydana gelmiş ipidir. Varlık istidadıyla Hakk’ın mertebesine ulaşınca, kendisine ilham gelir ki bu, yoldur. Kalpte de gayb bilgisinin, özellikle de oluşla ilgisi bulunmayan Allah hakkındaki bilginin kendisinde bulunmasıyla aydınlanır. (...) İstidat, tenezzül ve ipin örneği bir fitile benzer.” (FM, 9:441)
“
ile değer bilinenler bilindiği gibi aynı zamanda bilgi de kendisiyle bilinir.” (FM, 10:46)
“Bilgi, bilinene, bilinenin üzerinde bulunduğu hale göre ilişir.” (FM, 10:231)
“
, bir yönünün bilinmediği ve bir yönünün bilindiği bir şeyi sormak demektir.” (FM, 10:233)
“Bizdeki
, (...) yaratmanın yenilenmesiyle sürekli yenilenir.” (FM, 10:277)
“
, delili olduğu şeyin üstünlüğüne göre değer kazanır.” (FM, 10:276)
“Bir şeye
, yukarıdan aşağıya doğru gerçekleşir.” (FM, 10:297)
“Alemde
ten başka bir şey yoktur.” (FM, 10:303)
“
üç şeyle ilgilidir: Açıklık, sır ve sırdan daha gizli olan.” (FM, 10:312)
“Kulun bütün
şeyler ve bütün varlıklar, gerçekte bir hatırlama ve unutmuş olduğu bir şeyin yenilenmesinden ibarettir.” (FM, 10:313)
“Ben
nden ve arkadaşlarımdan ayrı düşmemekten hoşlanırım.” (FM, 10:314)
“Sözün
diye isimlendirilen bir terazisi vardır.” (FM, 10:344)
“
zan ile ortadan kalkmaz.” (FM, 10: 380)
“
sahibi, her şeyi yerli yerine yerleştiren ve o şeye mertebesini taşırmayan kimsedir.” (FM, 11:37)
“Peygamberler
sahibiyken, biz
sahibiyiz. Ki, o da bir bilgidir.” (FM, 11:77)
“İnsanların
ları birbirlerinden farklıdır ve
mizaçtan doğmuştur. Bu nedenle teorik araştırma mizaçların değişmesiyle değişmiş, onun algısı ve algıladığı şey hakkındaki hükmü de değişmiştir.” (FM, 11:156)
“
, alâmetten başka bir şey değildir ve bu nedenle ‘bilgi’ diye isimlendirilmiştir.. (...) Bilgi de bilgiyle öğrenilir.” (FM, 11:177)
“
, ses denilen şeydir. Onun seste kesintiye uğraması ise ‘
’ diye isimlendirilir.” (FM, 11:187)
“
lerin ortaya çıkması (...) şehadettir. Harfler onların ruhları olan manaların zarflardır ve ‘tevâtür’ yoluyla göstermek üzere konulmuşlardır.” (FM, 11:187)
“
hüküm vermek üzere inmiştir, yoksa hükme konu olmak için değil.” (FM, 11:279)