“Rızasız bahçenin gülü derilmez”

04:0018/01/2019, Cuma
G: 18/01/2019, Cuma
Ömer Lekesiz

Ahmet Tezcan (nâm-ı diğer Ahmed Baba) direksiyonda, eşi Nazmiye Hanım, arka koltukta, ben de -kamyoncu deyimiyle- şoför mahallindeyim...Mardin’den Dârâ harabelerine doğru yol alırken, Ahmed Baba, “Her şeyin başı ve sonu rıza’dır, ah bir anlayabilsek!” dedi ve ekleyiverdi: “Tam da Neşet Baba’nın söylediği gibi, rızasız bahçenin gülü derilmez!”Sükûtu ikrar cinsinden olmalı ki, Nazmiye Hanım tepki vermedi. O günlerde “sanatı talep etmede sınır nedir?” sorusuna dair muhtemel cevapları içinde evirip

Ahmet Tezcan (nâm-ı diğer Ahmed Baba) direksiyonda, eşi Nazmiye Hanım, arka koltukta, ben de -kamyoncu deyimiyle- şoför mahallindeyim...



Mardin’den Dârâ harabelerine doğru yol alırken, Ahmed Baba, “Her şeyin başı ve sonu rıza’dır, ah bir anlayabilsek!” dedi ve ekleyiverdi: “Tam da Neşet Baba’nın söylediği gibi, rızasız bahçenin gülü derilmez!”

Sükûtu ikrar cinsinden olmalı ki, Nazmiye Hanım tepki vermedi. O günlerde “sanatı talep etmede sınır nedir?” sorusuna dair muhtemel cevapları içinde evirip çeviren bense Ahmed Baba’nın kalbini ve dilini mekan seçen bu zuhurat, hadi daha açığını söyleyeyim, bir hâl ehlinin tefekküründen ulaşan bu fetih karşısında hayrete gark oldum.

Geçen zaman içinde, sanat yönünden rıza’ya dair kimi cümlelerim birikti elbette ama ona geçmeden önce, büyük “R” ile rıza’nın, bir Tasavvuf makamı olarak ne anlama geldiğini ehlinden nakledeyim ki, konu kendi önemini doğru konumlandırmış olsun:

Hâce Abdullah el-Ensârî el-Herevî (v. 1089), “Sen O’ndan hoşnut O da senden hoşnut olarak Rabbine dön” (Fecr, 89:28) mealindeki İlâhî hitâba dayandırdığı rızayı, “Cenâb-ı Hak bu ayette razı olmayan kişiye bir yol bırakmamış, kendisine yönelene rızâyı şart koşmuştur. Rızâ samimi bir duruştur. Kul durduğu yerde ne ilerlemeyi ne de geri kalmayı ister. Daha fazla arttırılmasını istemediği gibi hâlinin değiştirilmesini de istemez. Rızâ, havâs ehlinin yollarının başlangıcı avâm için ise yolların en meşakkatlisidir” şeklinde açıklar. (Menâzilü’s-Sâirîn, çev.. Abdurrezzak Tek, Emin Yayınları, Bursa 2008)

Rıza’nın hâl ya makam olması arasında fark görmeyen İbnü’l-Arabî, onu ilahi nitelik sayarak, Allah’a izafe edilmiş her nitelik gibi vergi ve kesb ile nitelemez. “Allah yükümlü tuttuğu her şeyi herhangi bir güçlük çekmezden gücün ölçüsünde yerine getirdiğinde senden razı olur. Sen de dünyada sana verdikleriyle Allah’tan razı olduğun gibi bu konuda O’ndan razı olursun” kaydını düştükten sonra, benim asıl sanat bahsiyle ilişkilendirdiğim şu hususları zikreder:

“Hakk’ın dünya ve ahirette sana verdiği her iyilik ve nimet, Allah’ın nezdindekine göre pek azdır. Allah’ın nezdindeki şeyler sonsuzdur. Senin için gerçekleşen şey ise, varlıkta gerçekleşmesi bakımından sonludur. Sonlunun sonsuza nispeti ise azın azıdır. Hızır, sudan içmek için denize gagasını daldıran kuş hakkında Hz. Musa’ya böyle diyerek, kuşun gagasıyla aldığı su ile denizi insanların ve Allah’ın sahip olduğu bilginin örneği yapmıştı. Bu nedenle Allah, amelin azı hakkında ‘Allah onlardan razı olmuş’ demiş, sevabın azı hakkında ‘Onlar da Allah’tan razı olmuştur’ demiştir (Maide, 6:119). Çünkü sonsuz olan şeyin elde edilmesi mümkün değildir, çünkü o sonsuzdur. Bu nedenle rızanın az (ve mevcut) ile ilgili olduğunu söyledik. Bu ise mevcut ile razı olmaktır. Böylelikle Allah’tan ve Allah’tan (anillah) Allah’ta az ile razı olunur.” (Fütûhât-ı Mekiyye, cilt: 7, çev.: Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık, İstanbul 2008)

Sanat, vergi veya kesb olmayışı yönünden rıza ile aynı cinstendir ki, onu zanaattan ayıran da asıl budur. Günümüzde bilinen sanat türlerinin tanımları bakımından meydana gelebilecek bir anlam karışıklığını önlemek için, burada sanattan kastımızın şiir olduğunu özellikle belirterek, şairin feyz, vecd, fetih, ilham... şeklinde maruz kaldığı şiirin, bir kuşun gagasıyla denizden alabildiği suya benzediğini söylemeliyiz; aynı zamanda şiir istidadının, istihkakının ve imkanının idrakinde olan şair için maruz kalarak dile getirmek zorunda olduğu şeydir bu.

Kuşun gagasına denizden doldurabildiği su, su nimetinin miktarıyla değil, kuşun gagasının hacmiyle kayıtlıdır. Zira bu manada Allah’ın verdiği imkan sınırsız iken, kulun kendi fenomenal bedeninin imkanı sınırlıdır.

Bu nedenle imkanının hakkını gözetmek zorunda olan şair, rıza düşüncesinden rızanın kendisine geçmez, bilakis rızayı önceden (a priori / saf) yüklenmiş olarak razılığını sürdürür, çünkü şiirden yana nasibinin nispeti, inen / akan / taşan kelimeleri doldurabileceği kendi zihin kabının nispetidir.

İbnü’l-Arabî’nin mantığından hareketle söyleyecek olursak, sanat sınırsız iken, sanatçı sınırlıdır ve kendi sınırının sınırı da ona sınırdır ki, rızasının kemali sanat yönünden kendi sınırından dolayı, sınırı koyandan razı olmasıdır.

Zira, sınırın zorlanması akıl, hafıza ve idrak yönünden bir probleme dönüşebileceği gibi, sınırın sınırsızlık olarak algılanması da kibire neden olabilir. Sanatçının mahvına neden olan bu iki husus ancak rıza terazisiyle koruma altına alınabileceğinden, vergi ve kesb olarak nitelenmeyen rızanın ve razılığın Allah’tan talep edilmesi esastır.

Neşet Ertaş’a “Rızasız bahçenin gülü derilmez” dedirten ve Ahmed Baba’ya bunu tekrarlatan şey de, son tahlilde bu olsa gerektir.

#Ahmet Tezcan
#Neşet Baba
#Hâce Abdullah el-Ensârî el-Herevî
#İbnü’l-Arabî Sanat
#Şiir