Kudüs’e ilk ziyaretimi, Gezi eşkıya kalkışmasının başladığı günlerde yapmıştım.
Bülent Deniz’in ısrarı, Abdullah Hanönü’nün ricasıyla gerçekleşen bu ziyaret, benim siyasi idrak planında yeniden doğuşumdur. Vatan, devlet, ümmet, bağımsızlık, özgürlük, emperyalizm, işgal... kavramları sanki onları ilk kez duyuyormuşum gibi, Kudüs’ün temsil ettiği mananın içinde haddelenerek yepyeni bir anlama ve forma büründüler.
Ayrıca, yönümü Kudüs’e döndüğüm halde, “Gezi’ye demir atanlar acaba haklı olabilirler mi?” diye düşünüyordum bir de. Serde edebiyatçılık vardı ve ben de Müslüman edebiyatçıların çoğu gibi siyaseten tatlısu Müslümanıydım; sekülerliği yararlı bir bakteri niyetine taşımaya teşneydim; kültürel hegemonyayı elinde tutan Sol-Kemalistlerle flörtü gerekli görüyordum çünkü.
Kudüs’ü ilk ziyaretimle birlikte, şükürler olsun bu da bitti. Zaten son yıllarda ilgimi daha çok sanata yöneltmiştim ki, Kudüs’ü tanıdıktan sonra edebiyatla arama koyduğum mesafe daha da açıldı.
Mekke ve Medine gibi Kudüs de ziyaretçisi için özlemini süreklileştiren bir şehirdir. Ben de bu etkiye uğradığım için, Haziran 2013’ten bugüne kadar yılda ortalama beş kez, Kudüs’ü ziyaret ettim, etmeye de devam ediyorum.
Yeşil pasaportlulara vize uygulanmadığından daha çok münferiden, ama dostlarımın da içinde yer adlıkları kimi gruplara da katılarak yaptığım onca ziyarette, hiçbir sorgulamaya, engellemeye maruz kalmadım.
Kelimenin tam anlamıyla bir Kudüs sevdalısı olan Bülent Deniz’in on yıl süreyle deport edilmesine neden olan, yerli bir Yahudi’nin ihbarında benim adım da yer aldığı halde, bundan sonraki gidişlerimde de yine hiçbir olumsuzlukla karşılaşmadım.
Bunun nedeni, Kudüs ziyaretçilerini daha Türkiye’deyken cep telefonları yoluyla takibe alan İsrail’in benim hakkımdaki bilgisizliği değildir. Bilakis, Kudüs’le ilgili yazılarımı gazeteci sıfatıyla değil, tanık sıfatıyla yazdığımın; Kudüs’e cihat için değil Peygamberim’in emri gereğince gittiğimin; mazlum halkıyla, işgal edilmiş mekanlarıyla, mübarek işaretleriyle çoğul bir özne olan Kudüs’teki zamanlarımı Türkiye’ye ait kurumlarda çalışan arkadaşlarım dâhil, herkesten kıskandığımın İsrail tarafından çok iyi bilinmesindendir.
Ancak bunlar ne benim açımdan ne de Kudüs’ü ziyaret edecek olan başkaları açısından bir güvenlik şartı oluşturmaz. İsrail, “gözünün üstünde kaşın var” diyerek, hiçbir hukuki dayanağa ihtiyaç duymadan, Müslümanların Kudüs’e ilgisini kırmak, gelmeyi düşünenlerde tereddüt hatta korku oluşturmak için dilediği herkesi sorguya çekebilir; havaalanında saatlerce bekletebilir, deport edebilir, hatta tutuklayabilir. Çünkü Kudüs’ün yolu, 1917’den beri, 1948 ve 1967’de katbekat artırılarak Yahudiler eliyle sarp bir yokuşa dönüştürülmüştür.
İçinde bulunduğumuz günlerde ise, bu sarp yokuş, Türkiye’den giden Müslümanlara tümüyle kapatılmak istenmektedir. Özellikle Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, Kudüs’ü ziyareti tavsiye etmesi, İsrail tarafından örgütlü bir yönlendirme olarak algılanmakta ve Gazze’deki İsrail şiddetine karşı sadece Türkiye’nin itiraz etmesi, Yahudilerce bir suçüstü yakalanma hali olarak derin bir kaygı doğurmaktadır. Türk ziyaretçiler (tur şirketleri), bunlara bağlı olarak her geçen gün daralan İsrail kıskacında şimdi daha fazla bunaltılmaktalar.
Buna dair 5 Temmuz 2018 tarihli tanıklığımı özetle aktarayım:
Numan Balcı’nın düzenlediği 36 kişilik ziyaret turuna katıldım. Sabah 08.30 sularında havaalanına indik ve vakit geçirmeden pasaport kontrol bölümüne geçtik. Grubun tamamı, pasaportları ilgililerce görüldükten sonra beklemeye alındı. Önceki gurupla gidişlerimin hemen tamamında birkaç kişinin beklemeye alındığını ve belli bir süre sonra bırakılarak gecikmeli de olsa Kudüs’e geçildiğini biliyorum ama 36 kişilik grubun tamamı beklemeye alındı.
Rehberimiz Balcı, bunun gerekçesini sorduğunda, hem deport edileceğine dair tehdit yedi hem de kaçak işçi olarak gruba karışmış olan üç kişinin itirafını sağlaması talebiyle karşılaştı. “Madem biliyorsunuz, siz isimlerini verin, soruşturalım” önerisi ise kesin bir dille reddedildi. Yaklaşık beş saatlik bir bekleyişten sonra, Büyükelçiliğimizin devreye girmesiyle ancak alandan çıkış izni alınabildi.
36 kişilik grupla Türkiye’ye dönerken, Balcı havaalanında “Ömer Lekesiz ile Abdullah Hanönü dönmüyorlar değil mi?” sorusuna olumlu cevap vererek ilk ilgiliyi şaşırtmasına rağmen, yine sorguya alındı; kaçak işçi getirmekle suçlandı. Vizede isimleri yer alan herkesin uçuş kartı aldığını belgelediği halde, kuşkulu ve öfkeli bakışlar altında bir süre daha sorgu odasında tutulup, uçuş saatine ramak kala bize yetişebildi.
İlginç olan, kaçak işçi olarak ihbar edildiğimiz halde ne bana ne de Hanönü’ne herhangi bir şeyin sorulmamış olmasıydı.
Evet, Kudüs’ün yokuş yolu sarp yokuşa dönüştürülmek üzeredir.
O halde, gözünün üstünde kaşı olanlarla, yokuşu sevenler lütfen Kudüs’e buyursun!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.