İsrail’in, Beytü’l-Makdis’te üç Filistinliyi şehit edişinin akabinde, yolum birkaç edebiyatçıyla kesişti. Olay çok taze olduğundan, konuşurken söz hemen Kudüs’e dayandı ve onlardan biri “Hani Mahmud Derviş’i, Naci el-Ali’yi ve daha üç beş ismi biliyorum ama bana yeterli gelmediği için sorayım, Kudüs’te sanat ne durumda” diye sordu.
Bir diğeri “Onca şiddet, zulüm, yıldırma, sürgün, asimilasyon içinde sanat mı yapılır yahu?” diyerek meseleyi kökten halletmek isterken, üçüncüsü devreye girerek “Sanat, asgari refah şartlarında, öznenin kendi bilinçaltını ve iç yaralarını deşelemesidir. Toplumsal olaylar da sanatın konusudur elbette ama bireysellik her zaman daha baskındır” yargısını patlattı.
Sonra bu allameler, bana da bir cevap şansı tanıma inceliğiyle gözlerini üzerime diktiler ama ben sözden soğumuştum çoktan. Çünkü bizim edebiyatçılarımızın çoğunluğu sanattan anlamazlar, anlayanları da zaten edebiyatla yetinmezler.
Elbette, kitabın Berger tarafından (hatta onun himayesinde) sunulması önemlidir ama bu aynı zamanda şöylesi bir olumsuzluğun da tam ifadesidir:
Filistin’de sanatçı iseniz, Müslüman da olsanız kendinizi batıcı, laik ve solcu olarak takdim etmiyor ve bu çevrelerden gelebilecek küçük bir tezkiyeye kulak kabartmıyorsanız, kendi sakin köşenizde işinizle avunmayı baştan kabul etmişsiniz demektir.
Bundan olmalı ki, Kudüs’te sanat dediğimizde, zihnimizde hemen bir isimler silsilesi belirmez ve zaten sanatla ilgili faaliyet gösteren tek sivil kuruluş da sol tanımlı olduğundan yüreğimiz biraz burkulabilir.
Neyse ki, evrensel bir dile sahip olması nedeniyle Filistin müziğine ve şiirine (ki şiir bana göre edebiyatın fevkindedir) ortaklaşa sahip çıkma şansına sahibiz. Özellikle İkinci İntifada’da etkili olarak yer alan müzisyenleri ve çoğunluğu sürgün olan Filistinli şairleri hep birlikte izlemekten ve alkışlamaktan geri durmuyoruz. Ama yine de kritik bir eşik var ki, o eşiği aşamıyoruz.
“Aboud köyünden Enis el-Barghouti’nin belgeselindeki Farha adlı köylü bir hanımı hatırlıyorum şimdi: İntifada yılları boyunca kadınlar bir genci İsrailliler tarafından götürülürken görünce, hemen askerlerin üstüne saldırır, aynı anda bağırıp çağırırlarmış: ‘Oğlum, oğlum, bırak oğlumu!’ Bir defasında İsrailli asker, genç bir çocuğu sürüklerken bağırmış Farha’ya: ‘Git yalancı. Bir oğlana kaç ana! Yüz tane ana bir oğlana? Uzak dur, git!’ (Ona karşı şöyle) Bağırmış Farha: ‘Evet, biz böyleyiz. Burada bir oğlanın yüz anası vardır; sizin gibi değil, sizde bir oğlanın yüz babası olur çünkü!’ İntifada’da yer almış Filistinli kadın olgusu hayran olmaya değer.”
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.