Ne zaman bir araya gelsek, muhabbetimizin bir yerinde Kudüs özlemlerimiz uç verir ve bu özlemi hayırlısıyla gidermeyi Rabbimiz'den birlikte talep ederdik.
Gün geldi, Rabbimiz şartlarımızın denkleşmesini ve seferi nasip etti.
Bir bebeğin hayata tutunabileceğine dair kanaatlerin oluştuğu süredir bu aynı zamanda ki, bebeğin kırklanması da zaten fidelikten fidanlığa geçişinin tescilidir.
Alegorik bir dille söyleyecek olursak, Hz. Ömer’in kırkıncı Müslüman oluşu bir tür bebeğin kırklanma etkisi (töreni) gibidir.
İlk Müslümanların sayısı onunla birlikte kırka eriştiğinde, İslam’ın tebliği de gizlilikten âşikâra çevrilmiştir.
Ömer, ümran kelimesi ile aynı köktendir. Fâruk ise hak ile batılın farkını fark eden, haklı ile haksızı kesin hatlarıyla ayıran demektir.
Kırkıncı olmak Fârukî bir yön taşır da, Kudüs özlemi taşımaz mı hiç?
Bu şehirde birçok cami Hz. Ömer adını taşır; Tekbir Dağı dendiğinde akla hemen onun adı geliverir; Kubbetü’s-Sahra’nın zarfladığı Hacer-i Muallaka’ya değen ilk Müslüman eli onun elidir ki, o el Hz. Peygamber’in Gece Yürüyüşü’nde Muallaka’ya değen mübarek ayak izlerini okşayan ilk eldir.
Kıyamet Kilisesi dendiğinde de Hz. Peygamber’in, “Sezgi diye bir şey varsa, o Ömer’dedir” sözünü, kâmilen tasdik eder şekilde hatırlatan yine ilk odur. “Namazımı burada kılarsam, Müslümanlar burayı camiye çevirirler. O nedenle dışarıda kılayım” diyerek ortaya koyduğu hak gözetici ferasetin, geleceğe demir atan sezginin sahibi de odur.
Başkalarını bilemem ama benim Kudüs özlemim zikrettiğim imgeler, terimler ve filler nedeniyle aynı zamanda Hz. Ömer’e duyduğum özlemdir.
Hicaz’dan kalkıp, deve sırtında Tekbir Dağı’na ulaşan Hz. Ömer’in, oradan Kudüs’e bakarken nasıl bir hal içinde olduğunu hep ama hep merak etmişimdir.
Buraya gelirsem, onun durduğu yeri, duruşunu, Kudüs’e bakışını göreceğime, o anda onun engin aklından geçenlere, kıt aklımla çok az da olsa değebileceğime dair çocuksu bir saplantı kuşatır beni.
Kıyamet Kilisesi’ne doğru yürürken, temsilcisi ve emanetçisi olduğu mümin vakarının çehresine yansıyışına; Hacer-i Muallaka’nın yerini sorarken aslında Hz. Adem’den, Hz. Nuh’tan, Hz. İbrahim’den, Hz. İshak’tan gelecek haberleri gözetişine; Beytü’l-Makdis’teki ilk mescidin yerini belirlerken, Gece Yürüyüşü’nün, namazın, ezanın hatırasını ve daima hatırda kalmasını arzulayışının ona verdiği mutluluğa dokunmak isterim.
Saplantılarım, isteklerim aklımı yaya bırakacak kadar coşunca vazgeçerim onlardan, Kudüs dediğimde Hz. Ömer’i, Hz. Ömer dediğimde Kudüs’ü dilsizliğimde kendime dil ederim.
Muhammed Ali Sallâbi’nin, Hz. Ömer tarafından okunduğunu söylediği şu dizeler, ihtiva ettikleri ışıklı mesajlarla gösterirler asıl istikametimi:
“Hiçbir şey olduğu gibi kalıcı değildir
Sadece Allah bâkîdir, mal ve evlâtlar yok olup giderken
Hürmüz Kralına hazineleri fayda sağlamadı
Niceleri ebedî yaşamak istedi fakat olmadı
Süleyman bile bâkî kalmadı
Rüzgâr, ins ve cin emrine onun verilmişken
Nerede oyalanan krallar
Kapısına sıra sıra heyetler gelenler
İşte orada toplanılacak yer, yalan yok, herkes oraya gelecek
Bir gün muhakkak ama muhakkak.”
(Raşid Halifeler Dönemi 2: Müminlerin Emiri Hz. Ömer, Çev.: Mehmet Akbaş, Ravza Yay., İstanbul 2016).
Sonraki yazımda devam etmek kaydıyla, şimdilik şu kesin kanaatimle tamamlayayım Kudüs notlarımı:
Fârukî bir şehir olarak Kudüs, sadece fiziki bir emanet değil, Allah’ı, Peygamberi'ni ve onların dostlarını sevme ve özleme terbiyesinin edinileceği seçilmiş bir yerdir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.