İbnü’l-Arabî’yi nasıl okumalı

04:0022/07/2018, Pazar
G: 22/07/2018, Pazar
Ömer Lekesiz

Bilgi talebinin ihtiyaca bağlı olması sebebiyle, “İbnü’l-Arabî’yi neden okumalı” sorusunu, talibinin ihtiyaç durumuna, maksat ve anlayışının olgunluğuna havale ederek, yazıma “İbnü’l-Arabî’yi nasıl okumalı” sorusuyla başladım.Zaten, Hazret’in eserlerini okuma yönündeki çabamı bilenlerin hiç biri de şunca zamandır “neden okuyalım” diye sormadılar, hep “nasıl okuyalım” diye sordular.Yine bu bağlamda, “nasıl okumalı” sorusunun, ancak İbnü’l-Arabî’nin eserlerini okumakla elde edilebilecek bir misdakı

Bilgi talebinin ihtiyaca bağlı olması sebebiyle, “İbnü’l-Arabî’yi neden okumalı” sorusunu, talibinin ihtiyaç durumuna, maksat ve anlayışının olgunluğuna havale ederek, yazıma “İbnü’l-Arabî’yi nasıl okumalı” sorusuyla başladım.



Zaten, Hazret’in eserlerini okuma yönündeki çabamı bilenlerin hiç biri de şunca zamandır “neden okuyalım” diye sormadılar, hep “nasıl okuyalım” diye sordular.

Yine bu bağlamda, “nasıl okumalı” sorusunun, ancak İbnü’l-Arabî’nin eserlerini okumakla elde edilebilecek bir misdakı ve/ya çerçevesi sabitlenmiş bir metodoloji deneyimini kolay yoldan etmeye yönelik olduğunu da özellikle belirtmeliyim.

Böylece, “nasıl okumalı” sorusunun, aslında “kendi başımıza mı, yoksa bir bilenin dizinin dibine oturup onunla birlikte mi okumalıyız” sorusunu ihtiva ettiğine de hükmedebiliyoruz.

Konunun soru içinde sorular ihtiva etmesinin nedeni ise malumdur: Türk-İslam Felsefesi’nin en büyük isimlerinden biri olan İbnü’l-Arabî’nin tefekkür dili, kelimenin tam anlamıyla özel bir terminolojiye sahiptir. Bu terminolojiye vakıf olabilmenin yolu ise, öncelikle İslami terminolojiyi bilmekle mümkündür. Çünkü Hazret, kendi terminolojisini İslami terminolojiden hareketle yeni bir metafizik anlayış içinde kurmuştur.

İslami bilgiyi (İslam metafiziğini) İbnü’l-Arabî yönünden almak isteyenleri, yukarıda zikrettiğimiz soruyu sormaya iten husus da neticede budur: Gündelik yazı ortamında eserlerinden yapılan kısa ve son derece vurucu alıntılarla aşırı şekilde popülize edilen İbnü’l-Arabî’nin zor/lu düşüncesini, en hızlı, en etkili biçimde ve en kısa yoldan emme ve dolayısıyla fazla yorulmadan ihata etme çabası...

Bu noktada benim önereceğim yol ise, kuşkusuz kendi deneyimimle sınırlı olacaktır.

Öncelikle, İbnü’l- Arabî tefekkürü, İslam bilgiyi (İslami bilimlerin bilgisini) zorunlu kıldığı için, bu konudaki imkanlarımızı iyi belirlememizi gerektirir ki, bu belirleme, mevcut bilgimizi belirlemenin yanı sıra, İslami bilgiye İbnü’l-Arabî yönünden ihtiyacımızın belirlenmesi şeklinde de tahakkuk edecektir.

İbnü’l-Arabî, her şeyden önce bir arif olarak, Cevâmi’u’l-Kelim’e sahip kılınanan Hz. Peygamber’in varisidir.

Yeni zamanın zorunlu modernleri olarak bizler, zihniyet ve dil olarak her iki durumu da dışının içindeyiz. Buna göre, İbnü’l-Arabî tefekkürüne olan ihtiyacımız, dışın içinden içe geçmenin gayretinden ibarettir. Ancak bu gayret de tekil değil çoğul bir gayrettir. Daha açık bir söyleyişle, gerçekte İslam metafiziği açısından bir mürit olarak terbiye edilmeyi ihtiva eden o gayretler cümlesinden, hangi bilginin bilgisine erişmek istediğimizi seçmemiz gerekir.

Diyelim ki, bir tarikata bağlıyız ve İslam metafiziğini şeriat içinde kurumlaştıran bir zat olarak İbnü’l-Arabî tefekkürünü öğrenmeye ihtiyaç duyuyoruz. Bu durumda yapacağımız ilk şey, Hazret’in Fütûhat-ı Mekkiyye’sini bir mürit talebi, edebi ve bağlanışı içinde okumaktır. Zikrettiğimiz özel terminolojiden yana fazla bir eksiğimizin olmadığını düşünüyorsak, bu eseri doğrudan kendi başımıza okuyabileceğimiz gibi, kendi şeyhimizin (ki bağlanma yönünden doğru olan asıl budur) rehberliğinde de okuyabiliriz.

Ancak bir mürit değilsek, sadece düşünmeyi düşünme ihtiyacıyla İbnü’l-Arabî tefekkürünü kimi yönleriyle bilmek ihtiyacındaysak o zaman durum değişir.

Kendi adıma, tarikat ehli (yani bir mürit) olmadığım, salt İslam sanatlarını oluşturan zihniyetin ve bundan türeyen kültürün sularında yüzebilmeyi talep ettiğim için Hazret’in Fütûhat-ı Mekkiyye’si başta gelmek üzere, erişebildiğim eserlerini sadece belirlediğim çerçeve içinde durarak okumaya gayret ettim ki, bu gayret hâlâ da devam etmektedir.

Burada, çoğunluğun İbnü’l-Arabî’yi okumaktan maksadının Fusûsu’l-Hikem’i okumaktan ibaret olduğunu bilenler, neden ilkin bu eserini zikretmediğimi haklı olarak sorabilirler.

“İbnü’l-Arabî’yi nasıl okumalı” sorusunun bendeki cevabı söz konusu öncelemede yattığı için Fütûhat-ı Mekkiyye’yi başa aldım.

Şöyle ki, Fusûsu’l-Hikem’i, yeni yıl boyunca biraz da ontoloji merkezli olarak, felsefe ve sanat alanında uzman olan bir grupla birlikte okudum. Yedi yıl sonunda hepimizin ulaştığı sonuç, İbnü’l-Arabî tefekkürü hakkında hâlâ kimi birkaç şekilden öte hiçbir şeyi bilemediğimizdi.

Okuma grubumuz dağılınca kendim, bilenlerin “Fusûsu’l-Hikem’i anlamak için önce Fütûhat-ı Mekkiyye’yi okumak gerekir” tavsiyesini dinlemeye karar verdim.

Sonucu, sözü uzatmadan söyleyeyim: Ekrem Demirli çevirisiyle kitaplaşan yaklaşık 7.500 sayfalık metni okuduktan sonra Fusûsu’l-Hikem’in yüzde otuzunu (sadece İslam sanatlarını kuran zihniyet ve ondan türeyen kültür açısından) ancak anlayabildiğimi bildim.

Bu deneyimime yaslanarak, “İbnü’l-Arabî’yi nasıl okumalı” sorusuna verebileceğim ilk cevap, onun seçtiğimiz ve dolayısıyla sınırladığımız bir bilgiyi edinme ihtiyacımızla doğru orantılı olduğudur.

Yukarıda zikrettiğimiz şekliyle, ilmi donanımızın ihtiyacımızla denkleşebildiğini düşünüyorsak İbnü’l Arabî’yi kendi başımıza okuyabiliriz.

Eğer denkleşmiyorsa, bugün için Mustafa Tahralı’nın Ekrem Demirli’nin, İlhan Kutluer’in, Mahmut Erol Kılıç’ın ya da akıl ve ilim sahibi olduğunu sandığımız bir şeyhimiz varsa (ki, mevcut numuneler ışığında bunların sayısı gerçekten çok çok az olmalıdır) onun kapısını çalmak zorundayız.

#İbnü’l-Arabî
#Tarih