Takvim Yırtıkları, Hüseyin Su’nun 1980-1993 yılları arasındaki günlüklerinden oluşan kitabın adı. Geçtiğimiz Ekim ayında, üç cilt olarak Şule Yayınları arasından çıktı.
Hüseyin Su, yazıda istikrar ve süreklilik konusunda örnek gösterebileceğim yaşayan birkaç yazarımızdan biridir. Bunun böyle olduğunu yakîn olarak bilmeme rağmen, şimdilik on dört yılın gün-dökümlerinden oluşan metnin büyük hacminde ispatlanan söz konusu istikrar ve süreklilik karşısında, deyim yerindeyse parmağımı ısırdım.
Bu yanıyla Takvim Yırtıkları, Saatli Maarif Takvimi’ne doğmuş olanların çok daha iyi bilecekleri gibi, her günün bir kağıt yaprağıyla temsil edilişine ve o yaprakların toplamında gün be gün meydana gelen eksilmenin aynı zamanda ömürden eksilmeyi işaretleyişine mecazi bir karşılık oluşturmaktadır.
Yine, zikredilen takvime doğmuş olanların iyi bilecekleri gibi, takvimde eskiyen günü kendi yılından bir yaprak niyetiyle yırtmak da büyüklerin işidir; bu nedenle çocukların erişemeyecekleri yüksekliğe asılırdı o takvimler; büyükler tarafından yırtılıp sedirin üstüne düşürüldüğünde ondan bir yaprak, henüz hayati mühlet telaşına düşmemiş çocuklar, onlardan küçük gemiler yaparak oynama zevkine erişebilirlerdi.
Belirttiğim mecaz ve yaprak yırtma teamülünden baktığımda da Takvim Yırtıkları, zamanını müdrik bir yazarın, derinden derine süren yazma eylemine istikamet veren hayati ilişkilerini ve dahası aynı zamanda bir imbiğe dönüşen okuma eyleminin nihai verimlerini topluyor kendi bünyesinde.
Dolayısıyla Hüseyin Su’nun günlükleri, çoğu yazarın pijamalı anlar kaydına, üçüncü kişilerce o günleri kaydeden yazarın hayatına ilişkin çokça merak edilen mahremiyetlerin ifşasına asla denk düşmüyor. Takvim Yırtıkları’nın 26 Aralık 1993 tarihli son günlük kaydında Hüseyin Su, şöyle veriyor günlüklerinin bu farkını:
“Günlükler benim için kişisel bir iç dökme değil, daha çok düşünme ve yazma imkanı sağlıyor. Bugün defterleri elden geçirdim. On dördüncü yılın sonuna gelmişim. İçinde vazgeçeceklerin de var, tashih edeceklerim de. Yeni yıl için bir defter daha hazırladım. Nasip olursa yazmaya ve düşünmeye devam etmek istiyorum. İçimden bir ses de hiç olmazsa ‘bir süre’ ara ver ve iç sesini dinle biraz diyor. Ara versem dönemeyebilirim endişesi var.
Hem takvime bağlı yazmak hem de genel olarak yazmak, yürümek gibi bir şey. Mola vermeye gelmeyebilir. Bugüne kadar Takvim Yırtıkları’nın toplamı sekiz defteri doldurmuş. Bazen iki üç yıl bir deftere sığmış. Bazen de bir yıl ikinci deftere taşmış. Bu defterleri baştan sona bir kez okumayı düşünüyorum, bakalım on dört yılda nereden nereye gelmişiz. Bunu yapabilirsem eğer, bir anlamda hafızamı yenilemiş, hesabımı görmüş olacağım.”
Bir yazar hafızayı yenilemekten söz ettiği yerde, kaçınılmaz olarak başka insanların ve onlarla mümkün olan müşterek çabaların tarihine doğrudan değmek zorunda kalacak demektir. Nitekim Hüseyin Su da, yukarıda vurguladığım farka bağlı olarak bu hususu sunuş yazısında şöyle çerçevelemektedir:
“Takvim Yırtıkları, bizim açımızdan ömrümüzün tam ortası sayılabilecek on dört yıllık, Edebiyat dergisi açısındansa kapanmadan (Aralık 1984) önceki beş yılıyla, kapandıktan sonra Nuri Pakdil’le birlikte olduğumuz dokuz yıllık zamandan kopardığımız yapraklara düşülen kayıtlardan oluşuyor. (...) Bunca yıl sonra, yayımlanmak amacıyla defterleri temize çekerken, yer yer ‘hayatın’ gerçekleriyle ‘yazının’ gerçeklerinin, gözetmemiz gereken sınırları, ve hassasiyetleri zorladığını gördüm. Böyle durumlarda hakikati bozmadan, çarpıtmadan, dilin imkanlarından yararlanarak, sınırlarımızı ve hassasiyetlerimizi gözeterek eksiltmeler, tashihler yaptığımı peşinen belirtmem gerekir. Bu bağlamda yeniden kurduğum, hatta hepten vazgeçtiğim cümleler oldu. Özellikle Nuri Pakdil’in hesaplaşan, sorgulayan, itham eden, çoğu zaman doğru ve haklı öfkesinin bir sele dönüşüp, silip süpürerek üzerinden geçtiği günlerde, konuştuğumuz, paylaştığımız bütün hakikatleri, bir emanet dikkatiyle, olaylardan ve insanların adlarından ziyade, ilkelerimiz üzerinden korumaya, yazmaya ve aktarmaya çalıştım.”
Hüseyin Su’nun sınır, hassasiyet, emanet ve ilke terimleriyle sabitlediği bu çerçeve, beni Miguel de Unamuno’unun Günlükler’inde yer alan şu sözüne götürdü: “Hakikati aramak gerekir, şeylerin nedenini değil. Hakikat ise tevazu ile aranır.”
Hüseyin Su’nun üç ciltlik Takvim Yırtıkları’nı tek bir terimle özetlemek istediğimde, Unamuno’dan imdadıma yetişen işte bu kavramdır: Tevazu!
Bir takvimden yırtılan yaprakların yere düşme ritmiyle eşleşen bu eylem, Takvim Yırtıkları’nın dikkatlice, özenle, sevgiyle okunmasını bence tek başına zorunlu kılmaya yeter.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.