‘Dile Kolay’

04:007/01/2018, الأحد
G: 18/09/2019, الأربعاء
Ömer Lekesiz

Cemal Şakar, yıllardır öyküde berdevam olan birkaç değerli isimden biridir.Yaşar Kaplan, “öykücü, öyküde ısrar edendir” derdi; Cemal’in öykücülüğü de bu gayret ve tanıma tam denk düşer.Sonra denemeler “de” yazdı. Sanırım öykü ile söyleyemediklerini söylemenin; öykücülüğünün berisinde ve ötesinde düşünen bir mümin olmasının “da” sorumluluğundan doğmuştu denemeciliği; dil, yazı, sanat, anlam, simge, görüş, görü, görüngü, sanallık, kutsiyet... üzerine yazdığı denemelerle, kendisininasıl öykücü olarak

C
emal Şakar
, yıllardır öyküde berdevam olan birkaç değerli isimden biridir.

Yaşar Kaplan, “öykücü, öyküde ısrar edendir” derdi; Cemal’in öykücülüğü de bu gayret ve tanıma tam denk düşer.


Sonra denemeler “de” yazdı. Sanırım öykü ile söyleyemediklerini söylemenin; öykücülüğünün berisinde ve ötesinde düşünen bir mümin olmasının “da” sorumluluğundan doğmuştu denemeciliği; dil, yazı, sanat, anlam, simge, görüş, görü, görüngü, sanallık, kutsiyet... üzerine yazdığı denemelerle, kendisinin
asıl öykücü olarak durduğu nazari ve pratik zemini
tahkim etmeye çalıştı biraz da.
Şimdi,
Dilek Kartal
kardeşimin, ince bir işçilikle,
Dile Kolay
adıyla ( İz Yayınları, İst., 2017), kitaplaştırdığı söyleşilerine bakarken, onları öykü ve deneme serüveniyle eşleştirdiğimde, zikrettiğim sorumluluk da dahil Cemal’in yazı eylemindeki değişmenin, gelişmenin
doğrusal bir seyir
izlediğini, onun sürekli ileriye doğru yürüdüğünü, bu manada bir kırılmanın, yaptığından mutmain olmayıp geriye dönme fiilinin hiç tahakkuk etmediğini görüyorum.

Dilek Kartal, “Yolda Değil, Yolunda Bir Ömür” başlığı altında, Cemal’in, efradını cami ağyarını mani bir özgeçmişiyle başlatmış söyleşileri. Oradaki şu önemli tespitini es geçemem:

“Cemal Şakar, ‘çok yönlü bir edebiyatçı’ tanımlamasının hakkını veren bir isim. Alışılagelmiş Müslüman yazar kalıbının dışında duran bir çizgisi var. Yazarken ve düşünürken, sınırları zorlamanın gerektiğine inananlardan. Öyküde gerek biçim gerekse içerik açısından denedikleri bunun en açık ispatı.”

Dilek Kartal’ın buradaki ilk belirlemesiyle ilgili, Cemal de kitapta yer alan söyleşilerinden birinde şu ayrımı veriyor:

“Necip Tosun (...) bana, sen söyleşilerinde ve konferanslarında bir öykücü gibi değil, vaiz gibi konuşuyorsun, diyor. Doğrudur, konferanslarımın sonu bir şekilde ilahiyata gider, bundan da memnunum. Ben her şeyden önce Müslümanım. Müslüman demek, Allah’a teslim olmuş demek. Daha da önemlisi Allah ile misak yapmış demek. Allah diyor ki, madem sen iman ettin, o zaman şöyle bir yükümlülüğün var. İmanın diğerlerinden farkı şudur: İman, size tekliftir, aynı zamanda bir yükümlülük gerektirir. Biz mesela başka şeylere de inanıyoruz, ama o inandığımız şeyler bizi yükümlülük altına sokmuyor, fakat iman, yükümlülük altına sokuyor. İman, benim öncelikle dünya hayatımı düzenler, ahiret de otomatikman düzenlenir; cennet ve cehennem olarak. (...)

Şimdi burada kitaplar var, kendi elimle yazmışım amellerimi zaten. Bir sicil oluşturuyor bunlar yarın hesap gününe. Diyelim ki, işte o özerk sanata falan atıf yapmışsınız; Ey Allah’ım, sanat ayrı bir şeydi, özel bir birimdi, bunun dinle, imanla ne alakası vardı, diyebilecek miyiz? Bana diyemeyecekmişiz gibi geliyor. İşte o zaman kendi hayatımda bir takım sağlamalar getirdim. Şimdi kırklı yaşlarında bir öykücü; bir öykü yazdığında Allah bundan razı olur mu diye düşünüyor musun dediğimde, çok garipsemiş bunu. On yıl sonra şimdi düşünüyorum bunu diyor zaten, hani biz eylemimizi hep Allah’ın rızasını gözeterek yapıyoruz diyoruz ama bu hep mümkün olmuyor tabii. Günah işliyoruz, düşünüyoruz, kalkıyoruz falan ama ilk gözettiğimiz şey bu. Hayat içinde yaşarken, Allah’ın rızasını gözetirken, öykü yazarken gözetmemek, bana biraz laik bir tutum gibi geliyor. Sanat oradadır, Müslümanlık buradadır, laiklikle örülmüş bir bilinç.”

İkinci hususla ilgili yani biçim ve içeriğe mahsus yeni denemeleri hakkında ise, “Dünyayı değiştirmenin yolu yalnızca dilden mi geçmektedir, bunu biraz açar mısınız” sorusu üzerine şunları söylüyor Cemal:

“Umutsuzluğu Allah’a sırt dönmek olarak anlıyorum ki, bu da iblisin tavrıdır. (...) Önemli olan doğru isim koymaktır. Çünkü isim, isimlendirdiğimizle ilişkimizi belirler, tayin eder. Çok bilinen örnektir, bir şeye masa derseniz onu masa olarak kullanırsınız; odun derseniz yakarsınız. Eşyanın hakikati dediğimiz de budur zaten. Önemli olan eşyanın hakikatine uygun isimler koymaktır. Bunca yıllık yanlış isimlerden kurtulup dünyayı kendi hakikatine uygun olarak isimlendirdiğinizde dünya da değişmiş olur. Bir insanın değişmesi, dünyanın değişeceğine dair umudumuzu güçlendirmek için yeter zaten.”

Yukarıda, Cemal’in öykü, deneme ve söyleşilerindeki eşleşmeden söz etmiştim. Onu kırk yıldır tanıyan biri olarak bu düşüncemde ısrarlıyım. Cemal’i söz konusu türlerdeki verimleriyle bir bütün olarak okuduğumuzda,
kendi vaktinin çocuğu olmanın hakkını veren bir yazarın
düşünme ve yazma serüvenini de en doğru şekilde kavramış oluruz.
#Öykü
#Cemal Şakar