Halide Edib Adıvar’ı bilirsiniz.En azındanhocaları kötülemefuryasında yazdığıVurun Kahpeyeadlı malum metnini ortaöğretim sırlarında mecburen okumuş olmakla, babasının dönmeliğinden başlayarak, yazarlık hayatını, siyasi faaliyetlerini, despotizme itirazını, sürgünlüğünü, laikliğe ve Latin alfabesinin kabulüne muhalefetini, kısaca özgeçmişini de bir şekilde öğrenmişsinizdir.Ben şimdi Halide Edib’in daha az bilinen bir yönü üzerinde durmak istiyorum.Geçtiğimiz günlerde, adı lazım değil bir gazeteci,Şeyhülislam
En azından
furyasında yazdığı
adlı malum metnini ortaöğretim sırlarında mecburen okumuş olmakla, babasının dönmeliğinden başlayarak, yazarlık hayatını, siyasi faaliyetlerini, despotizme itirazını, sürgünlüğünü, laikliğe ve Latin alfabesinin kabulüne muhalefetini, kısaca özgeçmişini de bir şekilde öğrenmişsinizdir.
Ben şimdi Halide Edib’in daha az bilinen bir yönü üzerinde durmak istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde, adı lazım değil bir gazeteci,
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi
’yi,
sarıklı, hoca, şeyhülislam, İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucusu, Milli Mücadele karşıtı ve mandacının teki” olması nedeniyle, “onu severseniz falancayı sevemezsiniz” kükreyişine malzeme yapmıştı.
Bunu yaparken,
başta olmak üzere yüzlerce münevver Anadolu evladının sürgün edilme sebeplerini ve hassaten, Halide Edib’in
Wilson Prensipleri Cemiyeti
’nin kurucuları arasında yer alışını hatırladığını hiç sanmıyorum. Eğer hatırlasaydı, her şeyden önce kılık-kıyafet ve sosyal rol vurgusuyla bir nefret suçunu işlemez ve Halide Edib’in 1964 yılında söylediği aşağıdaki sözleri bulup okur, onların adeta bugün kendisine söylenmiş olduğunu anlardı.
’den milletvekili olan Halide Edib, Parti’nin kimi politikalarını eleştirmeye başlayınca geçmişte
yapmasının yeniden gündeme getirilmesi üzerine 1954 yılında milletvekilliğinden istifa etmiş; ilgili tepkisini
’e şöyle aktarmıştı:
“Yine bir gün Halide Hanım’ı Vedat arkadaşımla ziyarete gittik. Çok sinirli, öfkeliydi. Milletvekilliğinden yeni ayrılmıştı. (...) Demokrat Parti kodamanlarından biri, Halide Hanım için ‘bırakın şu Amerikan mandacısını’ demiş. Bu söz de kendisinin kulağına gelmiş. Aynen şöyle konuştu Halide Hanım: ‘Köpoğlu köpekler, 1919 yılının o meş’um günlerini biliyorlar mı? Hepimiz bir çıkar yol arıyorduk, herkes mandacıydı, Amerika uzaktır belki bir gün kurtuluruz diye düşünüyorduk. (...) Biz bunlar kadar Amerikan mandacısı değildik” (Yeni Ufuklar, sayı: 141).
Halide Edib’in söylediği son iki cümle, aynı zamanda hakkaniyete, siyasi nezakete, yazarlık edebine ve tarihi olayların doğru değerlendirmesine mahsus önemli bir ders niteliğindedir.
Şöyle ki, ölmüş ve Hak evine gitmiş birine karşı, kibir diliyle nefret kusmak dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir inançta ve hiçbir kültürde mazur görülmez; “Mustafa Sabri Efendi’yi seviyorsanız, şunu sevmezsiniz” şeklindeki bir beyan, siyasi tercihlere, fikirlere ipotek koymak, despotlaşmak ve siyaseti kendi nezaketsizliğinin nesnesi haline getirmek olarak değerlendirilir.
Ömür kalemi kırıldığı için
olan birine karşı, elindeki kalemi arkasına alarak külhanbeylik taslamak yazarlık edebine sığabilecek bir hal olarak görülmez.
Tarihi olayların ise, kendi şartları ve bağlamları içinde değerlendirilmeleri esas kabul edilir.
Örneğin, Mustafa Kemal’in Milli Mücadele'yi başlatmak üzere
görevlendirilmiş olmasından, onun saraya kulluk ettiği sonucunu çıkarmak ve buna dayanarak “savunmayın bana şu Mustafa Kemal’i, adam Osmanlı ordusunun paşası” demek tarih aklıyla, mantığıyla, gerçeklerle bağdaşmaz.
Halide Edib, “
Biz bunlar kadar Amerikan mandacısı değildik
” derken hangi “biz”i kastediyor, bakalım:
(Özden), Sabah Gazetesi Başyazarı
,
(Ulaş),
(Karay),
,
(Ege), Ati ve İkdam Gazetelerinin Başyazarı
(İleri), Akşam Gazetesi Başyazarı
(Sadak), Zaman Gazetesi başyazarı
, Yeni Gazete yazarı
, Vakit Gazetesi başyazarı
(Yalman) ve Yeni Gün Gazetesi başyazarı
(Abalıoğlu).
Halide Edib’le birlikte, Amerikan mandasını önermek ve benimsetmek üzere Wilson Prensipleri Cemiyeti’ni kuran bu isimleri, salt bu yönden değerlendirdiğimizde, şu an itibariyle bu isimlerin bizdeki mevcut karşılıklarının ve yeni akıbetlerinin ne olacağını bir düşünün.
Yukarıda Refik Halid’in adını zikretmiştim, ona yine döneyim:
Refik Halid, sarıklı, hoca ve şeyhülislam değildir fakat Amerikan mandacısı, Milli Mücadele karşıtı 150’liklerden biridir.
Mustafa Sabri Efendi’nin ehibbasındandır
; sürgünlükten kurtulmasını sağlayan
İnönü’ye zerre kadar muhabbet duymamış
ama bir laik-demokrat olarak vefat etmiştir. Son tahlilde ise o, büyük bir edebiyatçı, bir dil ve din sevdalısıdır.
O halde konu, (siyasi görüşlerini, düşüncelerini, yaşayışlarını beğenelim veya beğenmeyelim)
ise, onlar hakkında şımarıklık, zibidilik yapmak, kanun zırhıyla korunmuş kimi isimlerin arkasına saklanarak onlara karşı kabadayılık, külhanbeylik taslamak ve dahası onlara karşı nefreti körüklemek ortalama bir akla ve edebe sahip bulunan hiçbir kimseye yakışmaz.
Aksi halde, bu yanlışı kendisine yakıştıran ve onda ısrar eden biri için bidayetinden beri söylenile gelen
,
,
,
... gibi sıfatlar, onun gerçekten hak ettiği şeyler haline gelir ki, uğrayacağı haksızlıklarda da hiçbir vicdan sahibi onun yanında yer almaz.
#Halide Edib Adıvar
#Amerika