40 Soruda Türk Öyküsü

04:0020/04/2018, Cuma
G: 20/04/2018, Cuma
Ömer Lekesiz

40 Soruda Türk Öyküsü, Cemal Şakar’ın editörlüğünde Ketebe Yayınları arasından çıkan güzel kitaplardan biri.“? soruda” şeklinde başlayan kitaplar, bilgiden çok malumata düşkün olan günümüz okurunu avlamayı hedef aldıklarından, benim mesafeli durduğum kitaplardır.Doğrusu Ketebe’nin on kitaplık 40 soruda serisiyle ilgili de buna bağlı çekincelerim vardı, ancak onu iyi öykücülerimizden biri olmasının yanı sıra, öykü nazariyatına zihin yoran ve genç öykücülerce yol göstermekte mahir olan Cemal Şakar’ın

40 Soruda Türk Öyküsü, Cemal Şakar’ın editörlüğünde Ketebe Yayınları arasından çıkan güzel kitaplardan biri.

“? soruda” şeklinde başlayan kitaplar, bilgiden çok malumata düşkün olan günümüz okurunu avlamayı hedef aldıklarından, benim mesafeli durduğum kitaplardır.



Doğrusu Ketebe’nin on kitaplık 40 soruda serisiyle ilgili de buna bağlı çekincelerim vardı, ancak onu iyi öykücülerimizden biri olmasının yanı sıra, öykü nazariyatına zihin yoran ve genç öykücülerce yol göstermekte mahir olan Cemal Şakar’ın hazırlamış olması, söz konusu çekincelerimi azaltırken, sorulara cevap verenlerin ehil kalemlerden oluşması, bu serinin gerekliliği konusunda beni mutmain kıldı.

Kavramsal Çerçeve, Tarihsel Arka Plan, Tematik ve Biçimsel Sorunlar, Dönemler – Akımlar - İsimler, Günümüz Türk Öyküsü ve Tartışmalar şeklinde beş ara başlık altındaki kırk soru, Abdullah Harmancı, Alaeddin Karaca, Ali Ural, Alim Kahraman, Bahtiyar Aslan, Ertan Örgen, Gönül Yonar, Gülhan Tuba Çelik, Güray Süngü, İsmail Özen, Köksal Alver, Mehmet Narlı, Necip Tosun, Oktay Yivli, Ömer Lekesiz, Recep Seyhan, Senem Gezeroğlu ve Yıldız Ramazanoğlu tarafından cevaplandırılmış.

Öykü adına soru sorulan yerde, kalın hatlarıyla da olsa bir öykü envanteri çıkarılıyor demektir ki bu envantere göre aynı yerde bir değerlendirmenin, nazari ve pratik tespitin, eleştirilerin yapılması da doğaldır.

Elbette, bunlardan maksat da, hem mevcudun değerini bilmek hem de bu değerin geleceğe hakikatli aktarılması için, ondaki mümkün sorunları, arızaları, eksiklikleri görünür kılmaktır.

Bu manada bir öykücünün öykü müktesebatına mahsus olarak tespit edilen sorunlar, onun güzel eylemine bir halel getirmeyeceği gibi, onu eksiklikleriyle bile yeni nesle fener kılma açısından da ayrı bir kıymet taşır.

Bu çerçevede, Alaeddin Karaca’nın öykümüzün iki ustası Rasim Özdenören ile Mustafa Kutlu öykücülüğü üzerine yaptığı tespitlerin özetini paylaşmakta yarar görüyorum:

“Rasim Özdenören, (...) öykü toplamıyla Türk edebiyatında, özellikle İslamcı edebiyatta nerede duruyor acaba? Bir kere öykü geleneğine yakın durmuyor; gerçi Denize Açılan Kapı, Kuyu gibi kitaplarındaki öykülerde tasavvufa açılsa da, bunlarda dil-anlatım ve kurgu olarak gelenek yoktur, ama düşünce olarak vardır denilebilir. Gelenek deyince din ve tasavvufu kastetmiyorum yalnızca. Onun öyküsü, Türk edebiyatından çok, Dostoyevski’ye, belki biraz Kafka’ya yakındır; en azından yazar daha çok bu tür öykülere yakın durmayı seçmiştir. Öyküsünü 1950’li yılların varoluşçu felsefesi besliyor daha çok, tekniğini de. (...) Bu ise öyküleri hayatla temas konusunda zayıf kılar. Hatta İmkansız Öyküler’deki kimi öykülerde görüldüğü gibi öykü salt bir ‘oyun’, bir ‘yazma eylemi’ olarak da görülür, okuru dünyasına çekmez. Kapalı, karanlık, ışıksız, doğasız, gergin bir dünyadır daha çok. Ömer Seyfettin’deki espri gücü, Refik Halid’deki yazma rahatlığı, Sabahattin Ali’deki doğa tasvirleri, Memduh Şevket’teki dinginlik, Haldun Taner’deki hinlik, Sait Faik’teki serazatlık yoktur Özdenören’in öykülerinde. Bir öncü, bir yol açıcı olabilir mi bu öyküleriyle yazar; özellikle İslami hassasiyetlere sahip edebiyat dünyasına bir yol açar mı? Sanmıyorum! Salt zihinde kurulan, hayattan soyutlamış, serazat ve rahat olmayan, kendi öykü geleneğimize uzak, Türkçenin zenginliklerinden yeterince beslenmeyen bu öykülerle bir yol açıcı olarak izlenmesi zor Özdenören’in.”

Mustafa Kutlu öyküsü için de şunları söylüyor Karaca:

“(...) Kutlu öykücülüğünün Türk edebiyatındaki yeri için ne denebilir? Bir kere Yahya Kemal’in Türk şiirinde yaptığını Cumhuriyet dönemi Türk öyküsünde Mustafa Kutlu yaptı; yani gelenekten kopan tahkiyeyi, başlangıçta tasavvuf, sonra halk hikayesi ve meddah öyküleri aracılılığıyla geçmişe bağladı. Bu bakımdan modern Türk öyküsünün izlediği yolun aksine bir yol izledi. Hem teknik olarak, hem de dil olarak ‘modern öykü’ye bilinçli bir biçimde karşı çıktı. Geleneğin günümüzdeki sürdürücüsüdür; ama son öykülerinde yer yer popüler edebiyata yaklaştı. Öykülerinde Türk toplumu modernizm önünde genelde güçsüzdür, direnir ama pek de başaramaz... Şahıs kadrosu taşralıdır, geleneksel toplumun bireyleridir. Öyküde bir ‘iz’ bıraktığı kesin!...”

Bir öykücüyü, eksiklikleriyle bile yeni nesile fener kılmak dediğim şey, tam da budur. Dolayısıyla Özdenören ve Kutlu ustalara sevgi ve saygı dolu bakışımızda -edeben ve edebiyat nedeniyle- süreklilik esastır.

40 Soruda Türk Öyküsü, bu bağlamda da bir yeniliği başlatmaktadır.

#Öykü
#Türk Öyküsü
#Cemal Şakar