AK Parti, kırmızı çizgiler, Reisçilik…

04:0017/08/2021, Salı
G: 17/08/2021, Salı
Mehmet Metiner

Ak Parti 20 yaşına bastı.Ak Parti’nin kurulduğu yıllardaki Türkiye artık yok. Ak Parti hem kendisini değiştirerek yoluna devam ediyor hem de Türkiye’yi değiştirerek.Ak Parti de artık dünkü Ak Parti değildir, Türkiye de eski Türkiye değildir. Ak Parti’nin Türkiye’yi ne kadar değiştirdiği doğruysa, Türkiye’nin de Ak Parti’yi bir o kadar değiştirdiği doğrudur.Bunu söylemek Ak Parti’nin kuruluş felsefesinden veya ilkelerinden uzaklaştığı anlamına gelmiyor elbet. Tersine kuruluş felsefesi ve ilkeleri

Ak Parti 20 yaşına bastı.

Ak Parti’nin kurulduğu yıllardaki Türkiye artık yok. Ak Parti hem kendisini değiştirerek yoluna devam ediyor hem de Türkiye’yi değiştirerek.

Ak Parti de artık dünkü Ak Parti değildir, Türkiye de eski Türkiye değildir. Ak Parti’nin Türkiye’yi ne kadar değiştirdiği doğruysa, Türkiye’nin de Ak Parti’yi bir o kadar değiştirdiği doğrudur.

Bunu söylemek Ak Parti’nin kuruluş felsefesinden veya ilkelerinden uzaklaştığı anlamına gelmiyor elbet. Tersine kuruluş felsefesi ve ilkeleri doğrultusunda kendini sürekli yenileyebilmesi anlamına geliyor. Ak Parti’yi kalıcı kılan gücü budur. Bence yeni bir değişime artık ihtiyaç var: Kurucu ilkeleri dogma gibi telakki etmek yerine onun ruhunu esas alan ama o kurucu ilkeleri de yeniden güncelleyen, dahası ve en önemlisi değişen yeni Türkiye gerçekliğine uygun yeni ilkeler benimseyen bir dinamik harekete dönüşmesidir.

Değişen şartlara göre belirlenen siyasaların doğruluğunu-yanlışlığını kendi içinde tartışmaya açan bir Ak Parti eminim ki bu tartışmalardan güçlenerek çıkacaktır. Ak Parti’nin yeni dönemde kurumsallaştırması gereken işlerden biri de bu anlamlı tartışma platformlarını oluşturmak olmalıdır.

Bu hareketin lideri Erdoğan’dır. Erdoğan liderliği Ak Parti’yi anlamlı ve gerekli kılan ana sütundur. Ak Parti’nin Erdoğan merkezli olması, tek adamlıkla izah edilebilecek bir olgu değildir. Erdoğan liderliğinin hem Ak Parti hareketi için önemini, hem de genel başkanlıktan farklı bir şey olduğunu anlamak lazım.

AK PARTİ’NİN KIRMIZI ÇİZGİLERİ DEVAM EDİYOR MU?

Reis geçmişte üç kırmızı çizginin altını önemle çizerdi: Dinsel milliyetçilik, etnik milliyetçilik ve bölgesel milliyetçilik. Her üç milliyetçiliğe hayır diyen kuşatıcı birlikçi dil, kırmızı çizgiler olarak sunulurdu.

Bu çerçevede kimi önerilerim olacak.

Dinsel milliyetçilik, bence doğru bir tanımlama değil. Mazruf doğru, ama zarf sorunlu Türkiye’de yaşayan herkesi dinsel aidiyeti ne olursa olsun kendinden bilip kucaklama anlayışına yaslanan bu tanımlama yeni bir adlandırmayla sunulmalı.

Etnik milliyetçilikten kasıt, hiç kuşkusuz, bir cahiliye pisliği olan ırkçılıktır. Reis’in etnik milliyetçiliği ayaklarımın altına alıyorum dediği şeyin ırkçılık olduğunu söylemek bile gereksiz. Ak Parti’nin bu konudaki duruşu her dönem olduğu özellikle bu durum çok daha anlamlı bir biçimde vurgulanarak sunumlanmalıdır. Bence milliyetçilik kelimesi yerine ırkçılık kelimesinin kullanılması daha anlamlı ve ikna edici olur.

Bölgesel milliyetçilikten kastın, Ak Parti’nin belirli bir bölgeyi eksene alan siyasaların Türkiye’yi bölüp parçalayacağına ilişkin hassasiyetine yaslanıyor. Kendi adıma Ak Parti’nin bu hassasiyetini bugün çok daha anlamlı ve gerekli görenlerdenim. Ak Parti’nin bu kırmızı çizgisinin aşındığı, yani Ak Parti’nin giderek belirli bir bölgenin, hatta şehirlerin partisi biçimine dönüştüğü algısı üzerinden yürütülen propagandaları akim kılmak olmazsa olmaz bir öneme sahiptir. “Biz oy veriyoruz, ama şu bölgenin adamları makamlara kuruluyor!” biçimindeki propagandalar boşa çıkartılmazsa korkarım ki bundan Ak Parti zarar görür. Ak Parti’nin sadece siyasetteki değil bürokrasideki temsiliyetinin de her bölgeyi kapsayacak düzeyde olduğunun gösterilmesi nirengi öneme sahip.

REİSÇİLİK NEDİR?

Kendi adıma ben Reisçi olarak kendini tanımlayan biriyim. Öyle ki Ak Partililiğim bile Reis’ten dolayıdır. Reis’ten dolayı Ak Partili aidiyetimle gurur duysam bile partime karşı her daim “sahiplenici eleştiri” dediğim ilkesel bir duruşun içinde olmuşumdur. Partimin yeni dönemde bu “sahiplenici eleştiri” anlayışını bir ahlaki ilke olarak kurumsallaştırmasını hayati önemde gördüğümü de yeri gelmişken belirtmek isterim.

Bizim Reisiçiliğimiz, o birilerinin putçuluk biçiminde tanımladığı şahısperestlik değildir. Tersine Reis’in büyük bir liyakatle ve cesaretle üstünde taşıdığı idealleri sadakatle sahiplenmekten ibarettir.

Biz iktidardaki Erdoğan’ı değil, Reis’in kendisini sevenlerdeniz. Uğruna ölüme gidecek kadar da seviyoruz.

Bu sevgimizin ve sadakatimizin adını putçuluk olarak koyanlar bilsinler ki biz her türlü putçuluğa ve şahısperestliğe karşıyız. Bilinsin ki buna en başta Reis’imizin kendisi hiddetle ve şiddetle karşıdır.

Kim ki Reis’i hatasız, kusursuz, günahsız ve lâyüs’el görüyorsa bilesiniz ki Reis’in kendisinin nefretini üstüne çeker. Çünkü kişilere bu tür sıfatlar izafe etmenin akidemiz açısından ziyadesiyle sorunlu olduğunu Reis’in kendisi herkesten çok bilir.

Biz “Kim ki Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim ki Allah’a tapıyorsa bilsin ki Allah daim ve bâkidir.” diyen bir inancın mensuplarıyız. Bizim durduğumuz yeri yüce Kur’an açık beyan ortaya koymuştur: “Muhammed yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geri dönecek misiniz? Kim böyle yaparsa bilsin ki Allah’a asla bir zarar vermiş olmayacaktır.” (Al-i İmran, 114)

Bizim Reisçiliğimiz de yürekten sevginin, bağlılığın ve sadakatin adıdır.

O birileri bizi kendileriyle karıştırmasınlar.

Bizde ne put olur, ne de bizden putçu çıkar.

#AK Parti
#Türkiye
#Recep Tayyip Erdoğan