|
Alparslan Türkeş 27 Mayıs"ı anlatıyor

Dünkü yazıdan sözümüz var, 27 Mayıs''ın 50. yıldönümü dolayısıyla medya dünyasında yer alan yorumların “27 Mayıs-MHP” ilişkisinden söz etmediklerinden bahisle, konunun biraz olsun anlaşılması için Nazlı Ilıcak''ın yakınlarda yayınladığı “27 Mayıs Yargılanıyor” başlıklı kitabında yer alan Alparslan Türkeş ile yaptığı röportajı gözden geçirecektik. Bakalım Türkeş, kendi ifadeleriyle 27 Mayıs''ı nasıl değerlendiriyordu.

Nazlı Ilıcak''ın Türkeş''e yönelttiği şu açılış sorusu ile başlayalım: “İhtilale ne zaman katıldınız ve niçin katıldınız?” (27 Mayıs''tan bir “ihtilal” olarak söz etmek abes kaçsa da, soru yine de açık-seçik dile getirilmiş.)

Türkeş, “İhtilale 1958/59 yıllarında muttali oldum” diyerek başlıyor anlatmaya. Washington''dan dönmüştür, yeni görev yeri olan Elazığ''da Talat Aydemir ile karşılaşmıştır, Aydemir''in kendisine “Biz bu hükümeti devirmek istiyoruz” şeklinde açılmasından hoşlanmamıştır. Bu hoşnutsuzluğun nedeni Aydemir''in de içinde bulunduğu cuntanın “devirdikten” sonra iktidarı İsmet Paşa''ya teslim etmek istemesidir. Çünkü Türkeş''e göre TSK “birliği ve beraberliği temsil etmekte” olduğu için, bir partinin (CHP) yararına bu işe kalkışması doğru değildir.

Türkeş, daha sonra Ankara''da görev yapmaya başlıyor. Etrafındaki subaylar yine çok hareketlidir. Etrafta yine “Bunları devireceğiz, İsmet Paşa''yı iktidar yapacağız” diyen subaylar vardır. Peki bu şartlar altında Türkeş, durumu nasıl değerlendirmektedir?

Şöyle: “Gördüm ki, memlekette huzursuzluk var. O günkü hükümet de duruma hâkim değil. Gençlik nümayişleri oluyor, Ankara''da bulunan Süvari Alayı kılıç çekmiş olarak, Kızılay''da bu gençlerin üzerine saldırıyor…”

Peki Türkeş, kendisine ve arkadaşlarına “Bize katılın” çağrısı yapanların önüne hangi “şartlar”ı koymaktadır?

“Şartımız şuydu: ''Demokrat Parti iktidarını devirip Halk Partisi''ni iktidara getirmek bir çözüm değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri, tüm milletin malıdır. Bütün milletin birliğini temsil eder, bütün milletin koruyucusudur. Binaenaleyh, ordunun yapacağı bir hareket, bir partiyle birleşip bir partiyi tasfiye etmek olmamalıdır. Bütün partilere karşı iyi niyetli, adaletli, tarafsız bir tutum içinde davranılmalıdır.”

Türkeş''in bu sözlerinden, kendisinin ve arkadaşlarının “hükümeti yerinden etmeyelim, seçimle iş başına gelmiş bir hükümeti askeri müdahaleyle alaşağı etmeye hakkımız yok” gibi bir düşünceye sahip olduklarını sonucunu çıkarmıyorsunuzdur umarım… Buradaki şartlar ve itirazlar, sadece, DP''nin devrilmesinden sonra iktidarın CHP''ye teslim edilmesine yöneliktir. Çünkü -yine Türkeş''in sözleriyle- amaç bambaşkadır, yani şöyle: “Partilerüstü bir hükümet kurmak, memlekette parti kavgalarının yarattığı gerginliği yatıştırdıktan, huzuru sağladıktan sonra, memleketi tedricen demokrasiye götürmek hususunda ittifak sağladık.”

Bu cümledeki “tedricen”in ne anlam ifade ettiğini, 27 Mayıs''ın tarihine az da olsa vakıf olanlar anlayacaktır mutlaka. Nitekim, Türkeş''in de içinde yer aldığı “14''ler”, Milli Birlik Komitesi''nde çoğunluğu elinde tutan ekibin isteğinin aksine, ülkenin “tedricen demokrasiye götürülmesi”nde acele edilmemesi gerektiğini savunmaktadır.

Türkeş''in 27 Mayıs''ı gerçekleştiren cuntanın içindeki yerinin-rolünün ne olduğunu da yine Türkeş anlatsın:

“Çünkü ben o günlerde ihtilal kadrosunun en güçlü kişisiydim. Ve ihtilal olur olmaz da, Başbakanlık Müsteşarlığı''nı işgal ettim.”

İsterseniz Nazlı Ilıcak''ın şu yerinde sorusunu da yanıtlasın Türkeş. Ilıcak soruyor: “Halk Partisi''ne teslim etmeyecektiniz ama… Siz ne yapmayı düşünüyorsunuz?”

Güzel soru doğrusu…

Türkeş: “Bir defa ''Seçim için acele etmeyelim'' diyorduk. Çünkü o sırada temas ettiğimiz arkadaşlar, ''Bizi İsmet Paşa''ya teslim etmeyin, siz başımızda kalın'' diyorlardı…”

Alıntıyı uzatmaya gerek yok herhalde… Türkeş ve arkadaşlarının niyetinin iyi olmadığı apaçıktır. “Milletin verilmiş sadakası varmış” desek yanlış olmaz herhalde…Maazallah, “Resmen Başbakanlık Müsteşarı''ydım, ama fiilen Başbakan görevi ifa ettim” diyen Türkeş''in (ve arkadaşlarının) eğer fırsat bulabilse, birkaç yıl sonra partilerinin programına soktuğu “9 Işık”ı yeni bir “devlet ideolojisi” olarak millete dayatmasına ramak kalmış meğer…

27 Mayıs''ın tarihi olayların böyle cereyan ettiğini söylüyor.

Bunun dışında Türkeş''in, yine Ilıcak''ın bir sorusunu yanıtlarken söylediği gibi, “Bir memlekete en iyi şekilde hukuk düzeni içinde hizmet edilir” türünden -hem de en ufak bir pişmanlık belirtmeden!- açıklamalarda bulunmasının hiçbir kıymeti yoktur.

Toparlayacak olursak: 50. yıldönümü münasebetiyle özel bir ilgiye mazhar olan 27 Mayıs meselesini gözden geçirirken, dönemin “fiilen Başbakanlık görevini ifa eden” kuvvetli Milli Birlik Komitesi üyesinin bu büyük siyasi-toplumsal depremde oynadığı büyük rolü ihmal etmek vefasızlık olur.. 27 Mayıs hakkında konuşanların, yazıp-çizenlerin bundan kaçınması gerekir… 27 Mayıs''ı gerçekten anlamak istiyorsak eğer.

14 years ago
Alparslan Türkeş 27 Mayıs"ı anlatıyor
Filistin’de “İsrailli sivil” vahşeti bu belgeselde
Esir Şehirlerin eserleri
Bu mel’un amacı nasıl engelleriz
İki dağ arasında
Enflasyonun sosyolojisi