Ney Neva

04:0026/11/2017, Pazar
G: 18/09/2019, Çarşamba
İsmail Kılıçarslan

Ah, sizin o havalı havalı ‘ençok İstanbul’a dönüşünü’ sevdiğiniz şehrin içinde sakladığı öyküleri bir bilseniz… Bir bilseniz, bozkırın ortasında, hak ettiğinden fazlaca büyüyen bu şehir irisinin insana neler ettiğini. Bilmezsiniz. Bilseniz, düşmanlık etmezsiniz.Kaç yaşındayım? Ombir. Bir gram fazlası değil. Ankara’nın Eski Garajları’nda, şimdi sonradan görmelerin ‘asıl mutluluk budur’ zannederek yemek yemeye gittikleri o karmakarışık cangılda geçiriyorum yaz tatilimi.Amcam, büfemizin hemen yanına

Ah, sizin o havalı havalı ‘ençok İstanbul’a dönüşünü’ sevdiğiniz şehrin içinde sakladığı öyküleri bir bilseniz… Bir bilseniz, bozkırın ortasında, hak ettiğinden fazlaca büyüyen bu şehir irisinin insana neler ettiğini. Bilmezsiniz. Bilseniz, düşmanlık etmezsiniz.

Kaç yaşındayım? Ombir. Bir gram fazlası değil. Ankara’nın Eski Garajları’nda, şimdi sonradan görmelerin ‘asıl mutluluk budur’ zannederek yemek yemeye gittikleri o karmakarışık cangılda geçiriyorum yaz tatilimi.


Amcam, büfemizin hemen yanına demirden, camekanlı küçük bir kulübe yapmış. İçine Kur’an başta olmak üzere dini kitaplar, dergiler, tespihler, takkeler ve sair eşya doldurmuş. ‘Buraya sen bakacaksın yaz boyunca’ diyor bana, ‘harçlığını da alacaksın.’

Eski Garajlar’ın hızlı zamanları. Kırıkkale, Nallıhan, Beypazarı, Kalecik gibi Ankara ilçelerinin de; Çankırı, Çorum, Nevşehir, Kırşehir gibi Orta Anadolu şehirlerinin de Ankara’ya giriş-çıkış kapısı burası. Hele yaz tatili olunca ortalık ‘melmekete giden’ insan dolu.

O demirden, camekanlı kulübedeki ilk günümü size imkanı yok anlatamam. İçerde sıcaklı bin derece falan. Bunaldıkça biyol büfeye gidip gazoz açıyorum kendime. Gazozdaki şeker tere, ter suya dönüşüyor dakikalar içerisinde. Bu böyle olmayınca, hacı dedemden öğrendiğim ‘harareti çay keser’ formülüne dönüyorum. Çaya devam etmeye başlıyorum. Kesiyor mu harareti? I-ıh, ne gezer. Çin işkencesine şapka çıkartacak bir formül bulmuş amcam bana. Belki de, ‘bu çocuktan derviş olmaz, en iyisi erbainini güneşin alnında çıkarsın bilmeden’ diye düşünmüştür. Bilemedim.

İşler iyi. ‘Bubama bir iyisinden tespih alalım’ diyen işçi abiler en pahalısını alamıyor elbet, ama ucuzuna da varmıyor eli. ‘En iyisi şondan alak’ diyerek ortalama fiyatlı birine yapışıyor. Bir de herşeyden acayip çok anlayan memur tayfası var. ‘Tespih dediğin kuka olacak. Sen kuka satmıyon ki’ deyiveriyor. Bende cevap hazır, ‘kuka pahalı geliyor abi millete, sedef var alırsan.’ Almıyor elbette. Çin işi taş tespihlerden birine kıyıp da para verirse ne saadet.

Hanım ablalara güllü Yasin, günlük dualar, nazar duası levhası veriyorum. Bazen garajların taksici esnafı karınca duası alıyor. Ama ben ençok, ‘selamün aleyküm, bir İslam Dergisi verir misin?’ diyen abilerin yüzündeki gülümsemeyle, ‘bir Mavera alabilir miyim?’ diyen adamların yüzündeki o asil ciddiyeti seviyorum.

Az kalsın unutuyordum. Bir de kaset işimiz var. Amcam, ‘arada ilahi de çalsana oğlum’ diyor ama ben sürekli ‘ezgi kasetleri’ çalıyorum. Hele ‘Ney Neva’ diye bir kaset var ki, off.

Temmuz başına kadar böyle ilerliyor mesele. İşler iyi. Ter dışında herşey yolunda…

O gün amcam dergilerin yeni sayılarını getiriyor. Mavera’yı açıyorum hemen. Seviyorum karıştırmayı. Bazen müslümanların yaşadığı ülkeler hakkında yazılar oluyor. Bayılıyorum onlara. Ama bu kez Cahit Zarifoğlu’nun öldüğünü öğreniyorum Mavera’dan. Rasim Özdenören’in, İhsan Işık’ın yazdıklarından anlıyorum ki büyük adammış rahmetli. Serçe Kuş’unu okumuştum geçen yaz. Çok şahane kitaptı. Üzülüyorum çok. Hatta nedense içimde bir yer eziliyor.

Öyle üzgün üzgün namaza gidiyorum. Dönüşte Malatyalıların dükkânda kıymalı pideyle doyuruyorum karnımı. Kulübeye döndüğümde namazda taktığım sarığı başımdan çıkarmadığımı fark ediyorum. Tam kenara koyacakken elinde fotoğraf makinesiyle biri yaklaşıyor. ‘Delikanlı, sarıklı halin çok hoşuma gitti; bir fotoğraf çekebilir miyim?’ diye soruyor.

Kulübenin önünde, fonda tespihler, dergiler, kitaplar birkaç pozumu çekiyor adam.

Ertesi gün ‘Eski Garajlarda gerici kitaplar satılıyor - Çocukların bu yobazlığa alet edilmesine kim dur diyecek?’ başlığıyla Ulus Gazetesi’nin ikinci sayfasında görüyorum kendimi. Başımda sarık, elimde İslam Dergisi’nin son sayısı var.

Bir yandan ağlarken bir yandan da, ‘şerefsiz herif söylemedi gazeteci olduğunu. ‘Sarığını sevdim’ dedi it. İslam düşmanı’ falan diyorum amcama. Amcam acı acı gülümsüyor.

Kulübeyi kapatıyoruz elbette. Malları iade etmek için gittiğimiz dükkândan amcam bana Cahit Zarifoğlu’nun diğer çocuk kitaplarını da alıyor. Sarıklarımızı sarıp durduğumuz ikindi namazının farzında gözümden iki damla yaş akıyor. Zarifoğlu’na mı üzülüyorum yoksa artık bir kulübemin olmamasına mı, anlayamıyorum.

#İstanbul
#Ankara
#Kent