Şol rivayet odur ki, kardeşleri ne yapıp edip babalarını ikna ederek Yusuf’u kıra götürme izni aldıklarında niyetleri kesin olarak onu öldürmektir. On erkek kardeşin onu da bu cinayet üzere anlaşmışlardır. Yusuf’u öldürüp çöle atıverecekler, başlarına bela olan bu güzeller güzeli çocuktan ebediyen kurtulacaklardır.
Yusuf’u hırpalayıp, ağzını yüzünü kan revan içerisinde bıraktıklarında, kardeşlerin en büyüğü bıçağını çekmiş, kardeşini öldürmek üzere hamle etmiş, lakin onu öldürmeye muvaffak olamamıştır.
Niye böyle olmuştur bu? Çünkü muradı böyledir.
Büyük kardeş tam bıçağı vuracakken kardeşlerden biri elini tutmuş “vallahi bunu yaparsan biz zulmedenlerden olduğumuz yetmezmiş gibi sonsuza kadar lanete de müstahak oluruz, bu işten vazgeç” demiştir.
Daha iki dakika öncesine kadar kardeşinin ölümü üzerinde diğer kardeşleriyle anlaşmış bir delikanlı niçin bu kavlinden vazgeçmiştir? Çünkü muradı böyledir.
Bildiğiniz meseledir. Kardeşleri Yusuf’u kuyuya atmış, bir koyunun kanını sürdükleri Yusuf’un gömleğini babaları Yakup’a götürüp “kardeşimizi kurt yedi” demişlerdir. Yakup peygamber elbette üzerinde tek bir parçalanma işareti, tek bir yıpranma görmediği gömleğe bakıp “vallahi siz yalanı gerçeğe tercih ediyorsunuz, yalan söylüyorsunuz” demiştir oğullarına.
Şol rivayet odur ki, o kara gecenin karanlığının içinde ellerinde meşalelerle Kenan halkı “Yusuf’u arayalım” teklifiyle gelmişlerdir Yakup’un kapısına.
Geceden aramalar başlamış, çölün de, otlağın da, çiçekliğin de, bozkırın da her yanını sesler doldurmuştur: “Yusuf, neredesin Yusuf?”
Ne ilginç, ne muazzam bir soru bu değil mi? “Neredesin” sorusu insanın dünyadaki yerini tespite mi yarar sadece? Elbette hayır. “Neredesin” sorusu bazen “bu âlemdeki yerini tespit edebildin mi?” anlamına gelir.
İşte Kenan ahalisi Yusuf’a “neredesin?” diye çığırırken Yusuf, bu âlemdeki yerini tespit etmek üzere bir yakaza halindedir. Ondan duymaz sesi kalın, kelli felli adamların seslerini.
Çünkü… Meselenin düğümü bu “çünkü”dedir dikkat isterim ki gayetle dikkat isterim. Çünkü Yusuf olmanın kaderi de bedeli de “kuyuda kalmak”tır. Yusuf, Yusuf olmaklığını kuyuda kalmasına borçludur. Şu insan denen zavallı varlık kuyuda kalmayı, kalabilmeyi göze alamadığı için Yusuf olma şansını kaçırmaktadır. Amma ki insan o denli kibirli, o denli kendine güvenen bir varlıktır ki hem kuyuda kalmayı göze almaz hem Yusufluk iddiasından caymaz. Çünkü bilmez ki insanın asıl iddiası iddiasız olabilmekte gizli. Bu sırrı bir çözse Yusuf olacak insan. Ne ki bu sırrı görecek göz nerede?
Şol rivayet odur ki Yusuf “neredesin?” sorusunu duyup da “buradayım” cevabını verseydi bir daha asla “orada” olamayacaktı. Yusuf, bir kez bile “buradayım” deseydi Yusuf olamayacaktı.
Behey âdemoğlu! Behey kendisine bir kez bile “neredesin?” sorusu yöneltilmemişken sürekli “buradayım, ben Yusuf’um” diye feryat eden âdemoğlu! Behey beklemeyi bilmeyen, sabrı öğrenemeyen, hale halle razı olamayan köpek nefsli âdemoğlu! Behey kuyusuz âdemoğlu!
Bir bilsen neydi mesele? Bir bilsen neydi “muradı böyledir” cümlesine teslimiyetin anlamı? Bir bilsen, bir bilebilsen…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.