Konya’da, Kayseri’de, Bursa’da, son zamanlarda Kahramanmaraş’ta gördükçe düşündüğüm, zihnimde çerçevesini belli belirsiz çizdiğim o meselenin adını sonunda İstanbul’da, Yedikule Hisarı’nın bahçesinde çay içerken koyabildim.
Oraya geleceğim ama önce Yedikule Hisarı’nda ne olduğundan bahsetmem gerekir size. Kolay değil, 1600 yıldır ayakta olan Yedikule Hisarı hem Bizans’ın hem de Osmanlı’nın ortak mirası. Bazen geçen gemilere ok üşürülmüş, bazen kıymetli silahlara hazinelik etmiş, bazen zindan olarak kullanılmış, bazen de imparatorlar, şehzadeler boğdurulmuş burada.
Bu 16 yüzyıl boyunca hem Bizans hem Osmanlı hem de Cumhuriyet döneminde çeşitli tadilatlar, türlü restorasyonlar görmüş bu yapı bu yanıyla İstanbul’a sahiplik etmiş her medeniyet ve ülkenin ortak mirası haline gelmiş.
Son restorasyonunu 1970’lerde görmüş hisar. Bu tarihten sonra da yavaş yavaş ihmal edilmiş. Yanılmıyorsam 2009 yılında da kapısına kilit vurulmuş.
Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan, Yedikule Hisarı’nı bir süre önce Vakıflar’dan devralıp pandemi sürecini de çok çok iyi değerlendirerek bu eşsiz mirasın kapılarını yeniden açmış. 20 yıl civarında sürecek bir restorasyon planının da startını vermiş.
Bu güzel haberden sonra gelelim zihnimde oturttuğum çerçeveye.
Bu türden yenilemelerin üç temel şartı var bana kalırsa. Birincisi inşa. Yani fiziki olarak zor durumda olan bir yapının tekrar sağlığına kavuşturulması süreci. Böyle süreçleri yönetme konusunda iyi olduğumuzu söylemek zor tabii. Özensiz restorasyonlar hepimizin gündeminde. Seneler önce Anadolu’nun bir şehrinde restore edilmiş bir mekânda açmak için davrandığımda çerçevesinden çıkıveren pencereden beri bu mesele benim de gündemimde. Dönemin belediye yetkililerine falan sorsanız size o bina hakkında “ecdat yadigârını hayata döndürdük” falan diye yarım saat diskur çekeceklerdir. Oysa yaptıkları şey “ecdat yadigârını hış etmek” idi. Allah’tan, Yedikule Hisarı’nı Türkiye’nin alanında en yetkin isimleri restore edecek…
İkincisi ihya. Yani, inşa ettiğiniz eserin çevresini esere nispetle planlayabilmek. Çevreyi de inşaya dâhil etmek hatta. Bu yanıyla Süleymaniye restorasyonu gördüğüm en kötü örneklerden biriydi mesela. Cami ve çevresi inşa edilirken Süleymaniye-Unkapanı arasında muazzam bir sosyal çöküntü alanı oluşmuş durumda. Şükür ki o alanda da yapılan yanlıştan dönülmüş ve o mahal de dönüştürülmek üzere planlanmış.
İnşa ettiğiniz eseri çevresinden bağımsız düşünmeniz, yapılabilecek en vahim hata olacaktır. Dünyanın en güzel camisini, konağını, köşkünü restore etmiş olsanız bile “çevreyi merkeze dâhil etme” başarısı gösteremezseniz sonuç alamazsınız o işten.
Ve üçüncüsü işlev… İnşa ve ihya ettiğiniz yapının “amacını” doğru planlayabilme kabiliyeti. “Burayı inşa ve ihya ediyorum ama burası ne işimize yarayacak?” sorusunu sormak ve bunun doğru cevabını bulabilmek. Yoksa elinizde bir adet Hamamönü Mahallesi oluyor. İnşa da ediyorsunuz, belli oranda ihya da ediyorsunuz ama koca mahalleyi kapıları dışa hep kapalı olan STK’lara verip bölgeyi “hayalet şehir” hüviyetine çeviriyorsunuz.
İsmini verip kimseyi rencide etmeyeyim ama Üsküdar’da her gün önünden geçtiğim muhteşem bir köşk, şehir hayatına çok rahat dâhil edilebilecekken, bir STK’nın “kapısı kapalı” mekânına dönüşmüş durumda mesela. Beni rahatsız eden bu durumun Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen’i de rahatsız ettiğini düşünüyorum üstelik.
İnşa, ihya ve işlev dedik değil mi? Yedikule Hisarı’nda çay içerken hem Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan, hem proje müellifi Celalettin Çelik, hem de başta İbrahim Yiğit olmak üzere projenin bilim kurulu üyeleri kafamdaki tüm soruların cevabını verdi. Hisar, çevresiyle birlikte ele alınıyor ve o muazzam alan birinci sınıf kültür-sanat işlerinin mekânı olmaya hazırlanıyor. Ve emin olun hemen akla gelen “burada büyük konserler yapalım”, “şuraya da biçimsiz bir lokanta konduralım” gibi vasatlıkların hiçbiri projede yok. Konser de olacak, yeme içme alanı da olacak elbette ama “muazzam bir ölçü” ile olacak. Doğrusu, Yedikule Hisarı ile ilgili duyduklarım çok hoşuma gitti ve bir İstanbullu olarak projenin ilerleyişini çok yakından takip etme kararı aldım.
Gelelim ek yerine. İnşadan kasıt “sonrasında restoran haline getirilecek eski bina” değildir. İhyadan kasıt “çevreyi-çeperi dikkate almamak” değildir. “İşlev”den kasıt ise “harcıâlem işler üretmek” değildir. Bunlara ikna olduğumuzda “bir şehir neye benzer?” sorusunu tartışmaya başlayabiliriz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.