Hamaset değil iş!

04:0013/06/2020, Cumartesi
G: 13/06/2020, Cumartesi
İsmail Kılıçarslan

Kültür Bakan Yardımcımız Ahmet Misbah Demircan’la bir yanımızda deniz, diğer yanımızda yemyeşil orman Kilitbahir’e doğru yol alırken “aslında ne kadar çok işimiz var” cümlesi gelip yerleşti zihnime. Onlar, yani dedelerimiz kendi işleri olan “vatanı kurtarma ve memleketin devamlılığını sağlama” vazifesini hakkıyla yerine getirmişlerdi. Onlara bir borcumuz varsa o da “o devamlılığı hamasetle değil hakkıyla sağlama” ödevidir, başkası değil.Bu, burada bir dursun.Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin Çanakkale

Kültür Bakan Yardımcımız Ahmet Misbah Demircan’la bir yanımızda deniz, diğer yanımızda yemyeşil orman Kilitbahir’e doğru yol alırken “aslında ne kadar çok işimiz var” cümlesi gelip yerleşti zihnime. Onlar, yani dedelerimiz kendi işleri olan “vatanı kurtarma ve memleketin devamlılığını sağlama” vazifesini hakkıyla yerine getirmişlerdi. Onlara bir borcumuz varsa o da “o devamlılığı hamasetle değil hakkıyla sağlama” ödevidir, başkası değil.

Bu, burada bir dursun.

Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin Çanakkale Harbi’nde sahra hastanesi olarak kullandığı Ağadere mevkiine Türk Kızılayı’nın kondurduğu müze beni çok ama çok heyecanlandırdı. İlk etabı açılan müzenin sergi alanını da, bittiğinde alacağı hali de çok beğendim. Fakat heyecanım, sergi alanının duvarında yer alan bir mektupla ikiye katlandı.

Savaşta Hilal-i Ahmer’in üstlendiği vazifelerden biri de “esir mektupları”nın karşılıklı olarak gönderilmesi işi imiş. Bu mektupların pek çoğu dönemin şartları yüzünden gönderilememiş. Dolayısıyla bugün arşivde on’un üzerinde dilde yazılmış 25 bini aşkın esir mektubu ile 300 bini aşkın esir bilgi kartına sahibiz.

Bu arşive sahip çıkan Kızılay, mektupları ve esir kartlarını günümüz Türkçesine aktarmayı dert edinmiş kendine. Hem mektuplarda hem de esir kartlarında sonuna yaklaşılmış işin.

İşte Çanakkale Savaşı’nda esir düşen Bursalı bir askerimizin mektubu: “Bendeniz Bursa vilayetinin Karacabey kazasının Tavşanlı Mahallesi’nde Bursalı Ali Osman Ağa’nın oğluyum. Bundan iki sene önce hasbelkader Çanakkale Savaşı’nda İngilizlere esir düştüm… Kıbrıs adası esir kampının 2 numaralı esirler koğuşunda, 6. takım 2035 numarada Karacabeyli Mehmed Onbaşı.”

Ve yine Çanakkale’de, bu kez bize esir düşen bir İngiliz askere eşi tarafından yollanmış, ancak ulaşmamış bir mektup: “Sevgili George’um, iyi olduğunu bildiren iki satır mektup almak bizi mutlu ediyor. Kızın Ethel, ‘babacağım bize biraz daha ökse otu gönderecek mi yeni yıl ağacımızı süslemek için?’ diye soruyor. Bu yılın ayrı geçirdiğimiz son yıl olmasını umut ediyorum.”

Açık konuşmak gerekirse bu esir mektuplarında bir değil on filme, bir değil on romana yetecek malzeme var. Lakin bizde o heves var mı emin değilim. Hamaset üretmek yerine iş üretmeye hevesimiz var mı, ondan da emin değilim.

Kızılay’ın ortaya koyduğu olağanüstü gayreti taçlandırarak “memleketin devamlılığını sağlamak” değilse vazifemiz, nedir, bilemedim.

Bu da burada bir dursun.

Ben, Çanakkale’de bir tek müze görüp döneceğimi düşünürken Ahmet Misbah Demircan bir sürpriz daha yaptı. Meğer Kültür Bakanlığımız, Çanakkale ruhunu yaşatmak için bir “mobil müze” hazırlığı yapmış. Aslında bu 18 Mart’ta Çanakkale anmaları iptal olmasa hizmete alınacakmış müze. Şimdi yola çıkmak üzere.

Bu müzeyi size anlatmak isterim ama doğrusu “anlatılmaz, yaşanır” denen türde bir iş olmuş. Şu kadarını söyleyeyim yine de. Çocuklarımız bu mobil müzeyi gezince Çanakkale Savaşı ile ilgili hemen her bilgiyi edinmiş olacaklar. Üstüne bir de açık hava sinemasına dönüşebilen mobil müzede bir de sinema keyfi yapacaklar.

Ne demiştik, “memleketin devamlılığı” demiştik değil mi? Devamlılık o mobil müze ile sağlanır, devamlılık Ağadere’yi ihya ederek sağlanır, devamlılık esir mektuplarından filmler, romanlar üreterek sağlanır…

Ezcümle devamlılık “kültürel”dir. Kültürün dışında elde edebileceğimiz tüm devamlılıklar palyatiftir, sabun köpüğüdür. Hele hamaset, devamlılığı değil kopuşu garanti eder.

#Kızılay
#Çanakkale
#Savaş