Besim Dellaloğlu hocanın ne dediğini anlıyorum elbette. Şöyle yazdı: “Siz sanatı hâlâ eser, yapıt, tual, pentür, malzeme mi sanıyorsunuz? Orada sanat olan muz değil. Koli bandı da değil. Orada sanat olan olay, edim, tavır fikir, provokasyonun ta kendisi. Ve muzcu başardı. Sanatı bir kez daha tartışmaya açmayı başardı. Üstelik hepimizi tartışmaya dâhil ederek. Sanat belki de artık sanatın sınırlarını tartışmaya devam etmeyi de içeriyor. Bir bakıma hepimizi sanat eleştirmeni, hatta sanatçı kılarak…”
En azından Trabzon Belediyesi’nin duvara bantladığı hamsiden, Malatya’nın duvara bantladığı kayısıdan falan haberiniz olmuştur bu “muz” meselesinden ama yine de izah edeyim. Dünyanın en önemli çağdaş sanat etkinliklerinden birinde, Art Basel’de İtalyan sanatçı Maurizo Cattelan “Komedyen” adını verdiği bir yerleştirme yapıyor. Pazardan aldığı muzu bir koli bandıyla duvara yapıştırmak suretiyle elde ettiği yerleştirme, 120 bin dolara satılıyor. Dünya, duvara bantlanmış bir muzun o paraya satılması haberleriyle kaynarken bu kez de bir başka İtalyan sanatçı olan David Datuna sergi esnasında muzu duvardan alıp yiyerek bir “performans” sergiliyor. Haberler üçe-beşe katlanıyor tabii. “Komedyen” yerleştirmesi bir anda Mona Lisa yahut Warhol’un Marilyn’i kadar popüler oluyor.
Çıkan kısmın özeti şudur benim açımdan. Burada bir “sanat olayı” var mı? Elimizdeki “verili sanat anlayışı”na göre elbette var. Dellaloğlu, tespitlerinde haklı. Cattelan, tıpkı daha önce imza attığı “Altın Klozet” işi gibi yine “manipülatif ve provokasyona dayalı” bir iş yaparak sanatın tanımını tartışmaya açmış. Eh, kabaca Marcel Duchamp’ın “Çeşme”sinden bu yana çağdaş sanat bunu yapıyor zaten. Hatta neredeyse başka bir şey yapmadan durmaksızın “sanatın aslında ne olmadığını” anlatmaya çabalıyor. Ve fakat yetmez mi artık?
Bir pisuarı su içilen bir çeşmeye dönüştürerek Duchamp’ın yaptığı iki şey neydi, hatırlayalım. İlki “high art” denilen ve sanatın sadece “çok incelmiş estetik” barındırması gerektirdiğini savunan anlayışa nanik yapmak. İkincisi de sanatın “üst sınıfların babasının malı olmadığını” işaretlemek.
Ne ki gelinen noktada sıklıkla Duchamp’ın önermelerini desteklediğini gördüğümüz “çağdaş sanat” fevkalade berbat bir şey yapıyor. Üretimlerini medya vd. unsurlarla destekleyerek olmadık şekillerde bir PR başarısı elde ediyor ve çılgın bir pazar oluşturuyor. Yani sorun Cattelan’ın duvara bantladığı muzda değil. Sorun, duvara bantlanan bir muzun 120 bin dolara satılabilmesinde. Dolayısıyla “çağdaş sanat”ı şaibeli hale getiren şey içeriği değil manipülasyona son derece açık pazarlama düzeni. Buna karşı sesini yükselten herkese “sen sanattan anlamıyorsun” diyor üstelik bu düzen. Duchamp’ın da, aslında Cattelan’ın da yapmaya çalıştığı şey tam burada kendini yok ediyor işte. Mevcut pazarlama düzeneği ile çağdaş sanat hem üst sınıfın dışında kimsenin erişimine açık değil hem de bu eserlerin fiyatlandırma numaraları üzerinden itiraz eden herkesi “çağdaş sanatın içerdiği estetiği anlamamakla” suçlayarak bir çeşit “high art” etkisi oluşturuluyor.
Hadi açıkça söyleyeyim. Örneğin teması “Fecr” olan 99 eserlik bir sergide “eee, fecr teması nerede?” diye sorduğunuzda “sen anlamıyorsun ki bu işlerden” tepkisini alıyorsunuz hemen. “Yo, gayet de anlıyorum, fecr temasında fecrle ilgili eserler görmem gerekir” dediğimde ise bir takım tutundurmalar, bir takım anlaşılmaz açıklamalar, bir takım uzaktan göndermelerle aslında sergideki eserlerin tümünün “fecr” ile ilgili olduğu izah edilerek finalde şöyle yapılıyor: “Kapa çeneni seni sanattan anlamayan cahil.”
Hadi eli artırayım biraz. Çağdaş sanatla iştigal eden sanatçının üretimi değil piyasa ile ilişkisi belirliyor onun kaç para edeceğini. Sadece çağdaş sanatla mı? Elbette hayır. Edebiyat üretiminde de bu böyle, geleneksel sanat üretiminde de bu böyle, müzik üretiminde de bu böyle. Sadece çağdaş sanat piyasasında el değiştiren paranın miktarı çok olduğu için dikkatimizi daha fazla çekiyor, hepsi bu.
Elbette Cattelan’ın amacı belli. Ama Cattelan’ı “pazarlayan piyasa” hepimizle dalga geçiyor çok uzun süredir. Sanatın asla kaldıramayacağı “belirsizlik yükü” ile küpünü dolduran sanat simsarları çağdaş sanatın baş düşmanı bana kalırsa. Kelimenin gerçek anlamıyla “iki çiziktirmeye” binlerce dolar fiyat biçen piyasa, kitleleri “tükürürüm böyle sanatın içine” noktasına getiriyor. Olay bence budur.
Bu arada üzerinde “tükürürüm böyle sanatın içine” yazan bir tükürük hokkası yerleştirmesi acaba kaç para eder? Bizim Samet Karagöz’e bir yürüyeyim ben. 50 bin doları falan varsa yapmak lazım. Hem Furkan Çalışkan’ı da organize ederiz, sergide hokkanın içine tükürüverir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.