Bir seyis hikâyesi

04:0014/10/2018, Pazar
G: 14/10/2018, Pazar
İsmail Kılıçarslan

Ben elbette Sadi’nin yalancısıyım. O anlattı ben dinledim, oradan bilirim birazdan anlatacağım hikâyeyi ki anlayana ibrettir, anlamayana gaflettir.Vakitler vakit içre, şehirler şehir içre imiş. İnsan insanın yurdu, zan gerçeğin kurdu imiş. Haksız yere bir serçeyi öldürse Allah’ın bunun hesabını soracağını bilen kulların bunu bilmeyen kullardan çok olduğu bir eski zaman imiş.İran’ın mıdır Turan’ın mı bilmem, ismine Dârâ derler bir hükümdar varmış ki halkının yüzünü güldürürmüş her vakit. İyilik yapar

Ben elbette Sadi’nin yalancısıyım. O anlattı ben dinledim, oradan bilirim birazdan anlatacağım hikâyeyi ki anlayana ibrettir, anlamayana gaflettir.

Vakitler vakit içre, şehirler şehir içre imiş. İnsan insanın yurdu, zan gerçeğin kurdu imiş. Haksız yere bir serçeyi öldürse Allah’ın bunun hesabını soracağını bilen kulların bunu bilmeyen kullardan çok olduğu bir eski zaman imiş.


İran’ın mıdır Turan’ın mı bilmem, ismine Dârâ derler bir hükümdar varmış ki halkının yüzünü güldürürmüş her vakit. İyilik yapar hayır dua alırmış fakir fukaradan, garip gurebadan.

Hükümdar Dârâ’nın, yücelerden yüce bir tepeye kurulu güzeller güzeli bir sarayı varmış ki bir kapısından sabah girsen öbür kapısından öğle ezanıyla ancak çıkarmışsın.

Dârâ’nın bu dünyadan sevdiği iki şey varmış. Biri atı Akduman, diğeri de avlanmak.

Av dediysek sanma ki tavşana kekliğe ok atarmış hükümdar. Vurduğu ya ceylan olacakmış ya aslan. Akduman’a binip “ya Allah” diye hopladı mı yel olur uçar, yıldırım olur konarmış avının üstüne.

O gece teheccüdün ardından “Ava!” demiş Dârâ. Sarayda bir hareketlenme olmuş hemen. Sadaklar okla dolmuş, temrenler bileylenmiş, yaylar kurulmuş, atlar zırhlanmış.

Dârâ, Akduman’ın sırtına atlayıp “ya Allah” diyerek mahmuzlamış. Şaha kalkıp dikilen Akduman, yel olup uçuvermiş.

Saraydan epey uzak bir yerde Dârâ, o civarda eşine az rastlanır bir panter gömüş ki geceden siyah. “Aman, almak lazım gelir” diyerek deh etmiş Akduman’ı. O panterse bu da Akduman. Şimşek gibi çakmış da şaşırmış kalmış maiyettekiler. “Hele yetişelim hükümdarımıza” demişler ama Akduman’a yetişen atı kim kaybetmiş ki maiyet subayları bula?

Dârâ, hükümdarlığı falan unutmuş o dakika. Elinde Keyhüsrev yayı, gözler pantere kilitli, sürmüş Akduman’ı.

Panter koşmuş Akduman kovalamış. Dârâ, “hele şu açıklıkta salayım oku, hele az daha yorayım panteri” diye diye dağ da bırakmamış vadi de.

Belki bir, belki bir buçuk saatin sonunda kıstırmış panteri bir kayalık dibine. “Ya Allah” edip bırakmış oku. Ok, gerginliği tam ayarlı yaydan fırladığı gibi gitmiş, hayvancağızın tam kalbini bulmuş.

Dârâ, avı bitirmenin neşvesiyle ardına dönüp “getirin bakalım şunu” demiş demesine ama getirecek adam nerede? Bir kendisi var o kayalığın dibinde, bir Akduman, bir de panter.

Çaresiz inmiş aşağı hükümdar. Panteri yüzmeye koyulacağı sıra bir sese kulak kesilmiş. Dönmüş bakmış ki otuz metreden yakın bir yerden bir yaya koşa koşa kendisine doğru gelir. “Bu gelen düşman m’ola?” diyerek yayını kurmuş, nişanını almış Dârâ.

Öteden gelen adam zınkadak durup tanışlık vermiş hemen. “Aman” demiş, “hünkârım ben seyis kulunuz Cemşit. Benim size bir zararım olmaz.” Dârâ, ince ince sorular sorup Cemşit’in saray ahırında çalıştığına ikna olmuş. Sonra da “şanslı adammışsın. Az daha yiyordun oku böğrüne. Hele yardım et de şu hayvanı yüzelim” demiş yayı indirirken.

Seyis Cemşit, panteri yüzerlerken “kızmazsan sana bir şey diyeceğim hünkârım” demiş. Cevazı alınca da şunları şöylece söylemiş: “İnsan iyili­ğini gördüğü insanlara, doğru yolu göstermek mecburiyetindedir sultanım. Haddim olmayarak, nasihat olmak üzere söylüyorum. Bir padişahın dostunu düşmanından ayırt edememesi, o padişah için iyi bir şey değildir. Büyük­ler öyle yaşamalıdırlar ki, her küçüğün kim olduğu­nu bilmelidirler. Sen beni sarayda kaç kere görmüş; atlardan, otlaklardan sormuştun. Şimdi huzurunuza muhabbet ve hürmetimi arz için geliyordum. Beni gördüğünüz, bildiğiniz, tanıdığınız halde düşmandan ayırt edemediniz. Hâlbuki ben seyis kulu­nuz, istenilen bir atı yüz atın içinden derhal bulup çı­karırım. Demek ki, çobanlığım akıl ve fikir iledir. Sen de benim gibi ol, sürünü, atını muhafaza et.”

#Seyis
#Hikaye