|
Mesele birkaç kendini bilmez mi?

Başlıktaki nitelemeyi toplumun bütününe mal etmekten kaçınmayı istediğimiz durumlar ortaya çıktığında, o durumlara sebep olanlar hakkında kullanıyoruz. Her toplumda toplumun kahir ekseri-yetinin içinde olmadığı birtakım eğilimler ortaya çıkabilir, bunların gerçekten de istisnai sayılması ve toplumun geneline yakıştırıl-maması gerekir. Tabii söz konusu güruh gerçekten birkaç kendini bilmezden ibaret kalıyorsa!

Toplumsal yapımızı sağlam kılan temel değerlerde önemli aşınmalar ortaya çıktığı artık saklanamaz biçimde gözler önünde. Kayseri’de yaşananlar ve sonrasında başka şehirlerde de aynı potansiyelin bulunduğunu gösteren daha küçük ölçekli başka hadiseler bize toplumsal değerler dokumuzda kırılmalar, parçalanmalar yaşandığını gösteriyor. Zaten uzun süredir işaretlerini aldığımız bu kötü gidişat, kabul etmeliyiz ki artık alarm verme noktasına gelmiş bulunuyor.

Bu toplumda asırlarca ciddi hiçbir emaresi bulunmayan, ancak son yüz-yüz elli yılda ırk temelli akımlar ve ayrışma ideolojileriyle kendine yol bularak zeminini geliştiren yeni bir ötekileştirme kültürü ile karşı karşıyayız.

Bir yanda Türk kelimesini telaffuz etmekten kaçınan ve Türkiyeli gibi ara başlıklarla durumu kafa karıştırıcı noktalara çekme gayretinde kompleksli, yerli olamayan, milli düşünemeyen bir kesim; diğer tarafta ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yok!’ diyerek Türkiye’yi dünyaya kapalı ırk temelli kapalı devre bir toplumsal yapıya mahkûm etme gayretinde bir başka kesim… Her iki kesimin neredeyse tek ortak özelliği ise; Ümmet-i İslam’a kapılarını kapatan, Arap’a, Acem’e düşman, yeri geldiğinde ırkçılık ayıbını açıktan ya da örtülü biçimde rahatlıkla üstlenebilen, dini coğrafyasından, aslî zemininden, ahlakından ve ruhundan kopararak aksesuarlaştıran bir yapıda, bir zihniyette olmaları… Ve elbette bugün artık seslerinin diğer bütün sesleri bastıracak kadar yükselmiş olması…

Böyle bir gerilim ortamında hiçbir şeyin aklıselim dairesinde ve gerçek muhtevasıyla konuşulup anlaşılmasına imkan olmuyor doğal olarak. Bunu yapmaya çalışan, o meşhur toplumsal dokumuzu tehdit eden bu bozulma halini teşhise ve tedaviye yol arayan da pek yok. Oysa ur habisleşiyor hızla; her şeyi oluruna bırakma alışkanlığımız her zaman olduğu gibi yine başımıza büyük belalar açacak çapa ulaştı, ulaşacak.

Artık hukuku hiçe sayma, bireysel bir suçu o suçu işleyenin ırkına, dinine, kültürüne mensup başka masum insanlardan çıkarma, masumiyet karinesine aldırmadan her biri adli birer suç olan saldırı, taciz, linç, talan, kundaklama, vandalizm, mala ve cana kasıt gibi noktalara vardırabilen kalabalıklar, ‘birkaç kendini bilmez’ nitelemesiyle sınırlanamayacak niceliğe ulaşmış görünüyor. Sosyal medyada açıktan ırkçılık, ötekileştirme, hedef gösterme kültürü zemin buluyor, hatta bu insanlık dışı eğilimleri gururla savunanlar çıkıyor.

Yaşanan her olayda provokasyon kavramını hatırlıyoruz. Bunda haksız değiliz çünkü bu coğrafyada her zaman böyle kirli oyunlar oynanıyor. Son yaşananların altında da mutlaka organize birtakım oluşumlar var. Ancak burada atlamamamız gereken şey, her provokasyonun bir zemine ihtiyaç duyduğu olmalıdır. O zemin artık bizim toplumumuzda belli ki mevcut durumda…

Toplumsal hayatımızda birtakım çok ciddi, hatta alarm veren sorunlar bulunduğunu artık kabul etmek durumundayız. Meselenin başta mülteci meselesi olmak üzere başka işaret edilmesi gereken boyutları da var elbette, nasipse buradan devam ederiz.

#Türk
#ırk
#Gökhan Özcan
3 gün önce
Mesele birkaç kendini bilmez mi?
‘Hayırcılar’a sesleniyorum!...
Sanatçı susar mı?
Türkiye’nin 20 yıllık çabasına sallanan bıçak
Ötekine yapması gerekeni söyleme alışkanlığı
Şahit olmak