|
Tehdit ve çekilen yoklama!

Gazeteci olarak, Suriye topraklarında oluşturulan güvenli bölgedeki şehirlere birçok kez gittim. İzlenimler yazdım. 2021’de “Sınırın öteki tarafındaki Türkiye’den notlar” yazım dikkat çekmiş, “Neden ‘Türkiye’ dedin?” diyenler olmuştu. Tabii ki oralar Suriye topraklarıydı. Türkiye de zaten en başından beri Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunma politikasından asla şaşmadı. Üstüne, Şam yönetiminin kaybettiği kontrolü, sınırlarında sağlayan ülke oldu.
İç savaşın, terör devletleri kurma girişimlerinin ve dış müdahalelerin şehirleri yakıp yıktığı Suriye’de, güvensizliğin tam ortasında güvenli bölgeler oluşturdu Türkiye.

Kilis’in Elbeyli ilçesinden çıkıp sınıra doğru hareket edince yol boyunca uzayıp giden TIR kuyruğunun ne anlama geldiğini sorduğumda, “bölgede çarklar döndükçe TIR’ların giriş ve çıkışları arttı” demişlerdi. Türkiye’nin kontrolü altındaki Suriye kasabalarında yeni bir düzen inşa ediliyordu.

Fırat Kalkanı Harekatı sırasında, DEAŞ’ın karargah olarak kullandığı ve Binbaşı Bülent Albayrak ile 15 kahraman askerimizin şehit düşme pahasına ele geçirdikleri Akil Tepe’ye çıkmış ve burada kurulan TSK karargâhında Mehmetçikle karavanadan yemek yiyip, yetkililer ile sınırın öteki tarafını konuşmuştuk. O dönem Gaziantep’te görev yapan ve sınırın öteki tarafından çok önemli icraatlar gerçekleştiren İstanbul Valisi Davut Gül şunları söylemişti: “
Biz burada olmasaydık, bombaların bazıları belki Türkiye’nin içinde patlayacaktı. O yüzden Türkiye’nin güvenliği buradan başlıyor.
‘Türk askeri Suriye’de ne arıyor’ sorusunun yanıtı buydu tam olarak.

Suriye tarafına son olarak 2022’de sivil toplum çalışmalarını yerinde takip etmek için geçtim. Şehirleşme hızlanmıştı. Lakin hissedilir bir huzursuzluk da vardı. Dönüşte bu sefer, “Sınırın öteki tarafındaki ‘yeni Suriye’den’ notlar” başlıklı bir yazı yayımladım. Bu sefer de “Ne değişti?” soruları geldi. Hem El Bab’da gençlerle hem de Gaziantep’te Suriyeli kanaat önderleri ile yaptığım görüşmelerden güvenli bölge sahasının karıştırılmak istendiğinin işaretlerini almıştım. Suriyelileri, Türkiye karşıtı bir çizgiye çekmek isteyen türlü söylemler üretilmişti. Türkiye karşıtı yazılar önce Facebook’ta paylaşılıyor sonra da WhatsApp gruplarından dolaşıma sokuluyordu. Kaynak olarak, PKK ve PYD bağlantılı hesaplar gösteriliyordu. O günlerde de Türk bayrağı indirme provokasyonu yaşanmış ve Suriye Milli Ordusu tarafından yakalanan saldırganların terör örgütü PYD taraftarları oldukları açıklanmıştı.

Geçtiğimiz hafta Kayseri’de başlayan ve ardından farklı şehirlere de sıçrayan Suriyelilerin ev ve işyerlerine yönelik saldırılarla birlikte Suriye tarafından da Türkiye karşıtı protestolar yaşanınca geçmişte aldığım notlarımı gözden geçirdim. Bağlantılarımla konuştum. Tedirginlik vardı. Hani, “biz bu filmi daha önce görmüştük” denir ya, tam olarak o film yeniden vizyona konulmak isteniyor. Bazı zihinleri işgal edilmişlerin heyecanla destekledikleri kundaklamalar gerçekten ürkütücüydü.

Aklıma direkt ‘Arap Baharı’nın başlatılmasıyla, Batı’dan coğrafyamıza doğru hızla estirilen kaos yüklü rüzgarlar geldi. Hatırlatmakta fayda var; Ocak 2011’de Tunus’ta, “ekmek, onur ve özgürlük” sloganıyla başlayıp, kısa sürede pek çok ülkeyi etkisi altına alan ve adına ‘Arap Baharı’ denilen süreç, nihayetinde “darbe, karşı devrim, iç savaş, dış müdahalelere” kapılar araladı ve devletsiz, yönetimsiz ülkelerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Tunus’ta yakılan ateş; aynı yıl içinde Mısır, Yemen, Bahreyn, Libya ve son olarak Mart 2011’de Suriye’de alevlendi.

Bölgedeki istikrarsızlığın, sınır güvenliğinin sorunlarıyla mücadeleye koyulan Türkiye’de ise bu süreçte önce Gezi kalkışması (2013), ardından da 15 Temmuz (2016) darbe girişimleri yaşandı.
Aklı başında her insan, geride kalan son 13 yıla sadece Türkiye’ye etkileri üzerinden bakabilse, yeniden ortaya konulmak istenen ve gösterimi yıllarca sürecek filmi görecektir.
Özellikle de 28 Mayıs seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yaptığı diplomatik hamlelerin parçaları birleştirilince, Kayseri merkezli ve Suriye tarafında meydana gelen olayların
Türkiye’ye karşı hamleler olduğu da net şekilde anlaşılacaktır.
İsrail’in
Gazze’deki soykırımının durdurulamadığı ve 3. Dünya Savaşı senaryolarına evirildiği günlerde, Türkiye’nin hem içeriye döndürülmek istenmesi hem de güvenli bölgesinin karıştırılması sadece toplumdaki tepkiler üzerinden okunmamalı.
Türkiye’ye saçılan ırkçılık tohumlarının sınırın öteki tarafında Türkiye karşıtı filizler verdiği de görülmeli mesela. Daha da önemlisi,
Ankara ve Şam arasındaki normalleşmeye yönelik ilk güçlü sinyaller üzerine çıkarılan eş zamanlı karışıklıklar, bir büyük tehdit ve aynı zamanda “yoklama” olarak ele alınmalı.
#Politika
#Toplum
#Suriye
#Türkiye
#Ortadoğu
#Ersin Çelik
13 gün önce
Tehdit ve çekilen yoklama!
Cumhur ve Cumhuriyet
Twitter, yaralı köpekler, akrabalar, paralar, evler, arabalar…
Gemide isyan büyüyor..
Ünlü sahaflardan hâtıra kırıntıları
Değişen Türk dış politikası ve Suriye’de yeni süreç