|
Almanya’nın ezikliği, ölümcül nefret ve o kamyon!
Almanya sokakları, futbolun coşkusunu “iyi değerlendiren”
Türklerin gövde gösterisinden geçilemez
olmuştu. Hiç abartmıyorum. Almanlar, organizatör olarak turnuvayı yönetedursun, Türkler de
baskın azınlıklar olarak
kamuoyunu muazzam yönetiyor.
Israrla favori gösterilmeyen
Milli Takımımızın Euro 2024 gruplarından çıkması ve çeyrek finale kalması futbol başarısı olarak ayrı, Türk taraftarların Avrupa’nın ortasındaki performansı ayrı konuşuluyor.
Haliyle Almanlar için, şampiyonanın ev sahibi ve kupanın tartışmasız favorisi olmalarına rağmen
görsel vitrini kaptırmanın
ve
Türklerin gölgesinde kalmanın
sinir eden tarafları söz konusu. Açıkça, futbolun saha dışı etkileri üzerinden de olsa “
eziklik
” hissediyorlar. Öyle olmasa,
Alman devlet televizyonları
ARD ile ZDF
Türkiye’nin Avusturya maçını
canlı yayın listesinden çıkarmazdı
. Üç milyondan fazla Türk’ün,
vergisini ödeyerek yaşadığı
ülkedeki kamusal yayın sansürü için bazı çevreler “
klasik Alman kibri
” yorumu yapsa da farklı bir çekince de söz konusu.
Avusturya maçı için geldiğim Leipzig’de görüştüğüm bir yetkili, sansür kararı için dikkate değer bir gerekçeye dikkat çekti: “
Dortmund ve Hamburg’un
adeta birer
Türk şehrine dönüşmesi
futbolun doğasındaki taraftar coşkusu elbette. Lakin Türklerin burada 1950’lerden itibaren oluşan varlığı ilk defa gözle görülür bir güce ve
sosyolojik meydan okumaya
da dönüştü. Sportif rekabetin, sosyal medya ve sokaktaki yansımaları üzerinden okuma yapınca, Alman toplumunda zaten var olan ‘o
ölümcül nefretin
’ yeniden depreşme riskinin çekincesi de var.
Yani? Gözlemlerimden, konuşmalardan ve sokaklardaki soğuk, sinirli bakışlardan da anladığım şu: Alman toplumunun tamamı değil ama özellikle yükselişte olan aşırı sağcılar,
sokaklarındaki kırmızı-beyaz tablodan
rahatsızlar.
Maç yayını sansürü de işte bu
sosyolojik travmalara ve fıtrattaki ırkçılığa
bağlanabiliyor.
Türkler yani bizim deyimimizle “gurbetçiler” ise tam olarak böyle düşünmüyorlar. Geride kalan 50 yılda maruz kaldıkları dışlanma, evlerinin kundaklanması ve türlü ırkçılığın
kendilerini sindirmediğini
, asla eziklik hissetmediklerini,
taviz vermedikleri kimlikleriyle
her zaman övündüklerini, şampiyonaya da en doğal, en samimi ve coşkun hallerini yansıttıklarını düşünüyorlar.
Grup maçlarını oynadığımız Dortmund ve özellikle Hamburg’da sergilenen Türkiye manzarası,
Avusturya’yı evine yolladığımız
Türk nüfusunun çok az olduğu Leipzig’de de sergilendi bu arada. Kaldı ki bu şehirdeki ev sahibinin, soydaşlık ve sınırdaşlıktan dolayı doğal olarak Avusturya olması gerekiyordu. Lakin Türkler; eğitim, kültür, sanat, kitap ve heykeller şehrinin sokaklarını boş bırakmadıkları gibi stadyumdaki atmosferi de belirleyen taraftılar. Avusturyalılar, yenilgiden önce böyle bir
altta kalmışlığı tattılar
ve onlar da
ırkçılıklarını sergileyerek
, “Almanya Almanların, yabancılar dışarı” sloganına sarıldılar.
Futbolun sadece bir oyun olmadığı
ve kitleleri birleştirip, domine ettiği gibi toplumları keskin ayrıştırmalara sevk ettiği gerçeği bir kez daha tecrübe edilirken, Almanya’da Türklere yönelik nefret dalgasının yükselmesi göz ardı edilmemeli.
Ülkede 1980’li yıllardan bu yana yabancılar ve özellikle de
Türklere yönelik ırkçı saldırılar
daha dün gibi. Kundaklamalar, ölümler, tehditler… Almanya’nın geçmişinde ve bu günlerinde dahi yazılacak, raflardan indirilecek, gün yüzüne çıkarılacak çok fazla hadise var.
Irkçılık önlenemez bir virüs
, ana kaynağı Batılı ülkeler. Almanya ise uygulama sahalarından.
Bu virüs şimdi ülkemizde kol geziyor. Kayseri’de yaşananlar, Türk ve Müslüman toplumda ihtimal verilemeyecek seviyede bulaşıcılık olduğunu da gösterdi. Bildiğimiz ettiğimiz, dünya görüşünden emin olduğumuz kişiler bile söze “Bu misafirlik uzadı, gitsinler artık” diyerek başlıyor. Tezahür eden düşüncenin sebepleri ve neden bu noktaya gelindiği tartışılmalı ve mutlaka
iyileştirici sonuçları
olmalı. Lakin beni, Kayseri’deki kundaklamalarda
bölgeye kamyonla taşınan çoğu uyuşturucu, yağma, yaralama ve tacizden sabıkalı vandallar
olduğu gerçeği ayrıca şoke etti.
Yeni Şafak muhabirleri Neslihan Önder ve Burak Doğan’ın önceki günkü haberinden okuduk. O nefret kamyonunun
19 yaşındaki sürücüsünün
yaralama, tehdit, kişiyi hürriyetinden alı koyma ve reşit olmayanla cinsel ilişkiden
suç kayıtları varmış
. Memleketi iki günde ateşe vermeye kalkanların,
masum insanların dükkanlarını yağmalayıp, evlerinde diri diri ateşe vermek isteyenlerin
peşine takıldıkları profil bu. Bizi işte asıl bu “peşe takılma” telaşlandırmalı.
Tarihte böyle
onlarca hadise var
. Her şeyi de sosyal medyaya bağlamayalım.
6-7 Eylül olaylarında, Maraş’ta, Sivas’ta
sosyal medya yoktu. Devlet göçmen politikalarını gözden geçirsin istiyoruz. Doğru. Yanlış uygulamalar hızla düzeltsin. Mutlaka. Peki ya toplum? Sivil toplum kuruluşları? Bizler? Konuşanlar? Yazanlar? Düşünce üretenler?
Sınırlarında normalleşmenin kapılarını aralayan Türkiye
’nin kaderini uyuşturucu bağımlısı bir psikopatın sürdüğü ve sabıkalı dolu kasasıyla mahalleye dalan bir kamyon mu belirleyecek?
Futbol zaferinin sevincini doya doya yaşarken Avrupa’da yükselen aşırı sağ ve
soydaşlarımızın maruz kaldıkları
muamele kadar kendi içimizdeki, -mutlaka yönetilmesi gereken- ırkçı dalgayı da; sebep ve sonuçlarıyla konuşmamız gerekiyor.
#Almanya
#Türkiye
#Avusturya
#EURO 2024
#ırkçılık
#aşırı sağ
#Kayseri
#Suriye
3 gün önce
Almanya’nın ezikliği, ölümcül nefret ve o kamyon!
Sanatçı susar mı?
Türkiye’nin 20 yıllık çabasına sallanan bıçak
Ötekine yapması gerekeni söyleme alışkanlığı
Şahit olmak
Hem ŞİÖ hem NATO nasıl oluyor?..