Bazı Fransızlar neden Erdoğan’a oy verir?

04:001/12/2016, Perşembe
G: 17/09/2019, Salı
Erol Göka

“Avrupa'da ve şimdi de Trump'ın gelip çatmasıyla ABD'de, popülist hareketlerin yükselişi, birçokları tarafından Batı dünyasını saran siyasi krizin başlıca nedeni olarak görülüyor. Bu görüşe göre -en iyileri hırslı demagoglar, en kötüleri ise faşistler olmak üzere- utanmaz politikacılar, belli insanların ve grupların önyargılarına, irrasyonel korkularına ve hayal kırıklıklarına berbat basitleştirici yanıtlar vererek, yalanlar söyleyerek karşılık veriyor ve böylelikle bu yalanları bir yandan beslerken bir yandan da yayıyorlar… Zamanla basitleştirici ve ayrıştırıcı retoriklerine popüler destek oluşuyor ve nihayetinde demokratik süreç ya gasp ediliyor ya da akamete uğruyor.



Popülist hareketlerin ilerlemesi engellenemez ya da kalıcı hale geldiğinde, çoğunluk bunu seçmenlerin 'cahil'liğine, 'aptal'lığına ya da 'ırkçı'lığına verme eğiliminde: Yoksa İngilizlerin çoğu nasıl olur da AB'den ayrılmak isteyebilir? Ya da ABD vatandaşlarının çoğu nasıl olur da Donald Trump'a oy verebilir? Bu insanlar olsa olsa aptal olabilirler… Bu anlatı, özellikle de kentli çalışan sınıflar arasında yaygınlaşıyor…” (Medyascope.tv. Fransız yazar Paul Arbair'ın bloğundan Işın Eliçin'in çevirisi)



Bu uzun alıntı, Batı'da bir süreden beri olup bitenleri çok iyi özetliyor. Oxford Sözlüğü'nün yılın kelimesi seçtiği, “post-gerçeklik” de bu özetin allanmış pullanmış, bilimsel bir giysi giydirilmiş formülü. Arbair gibi neler oluyor, niye oluyor diye sorup, durumu açıklayan düşünceler üretmek yerine, eski düzende nispeten rahat yaşayan sınıfların ve akademiklerin, tamamen psikolojik “günah keçisi” arama gayretleri… Neresinden bakarsak bakalım liberal demokrasi için bir kriz durumu söz konusu. Batı toplumunda kurumları, sendikaları, partileri hatta kiliseyi ve aileyi de içine alan bir güven bunalımı var. Seçmen, bir yandan müesses nizamdan umudunu kestiğini göstermek ve eskinin unsurlarını cezalandırmak diğer yandan da yeni bir arayış içinde olduğunu belli etmek için dün marjinal diye görülen siyasi hareketlere yöneliyor.



Eski düzende nispeten memnun olan sınıflar ve akademikler, her ne kadar kitlelerin kolay yanılma eğilimlerine odaklanmış ve buna uygun önyargı ve kavramlar üretmeye koyulmuş olsalar da işin aslı pek öyle değil. Sürecin esasını, hiçbir şekilde Brexit'i, yani AB'den ayrılmayı savunanların ya da Trump'ın kurusıkı atıldıkları biraz incelendiğinde belli olan, (haydi “yalan” demeyelim) gerçeğe dayanmayan söylemleri oluşturmuyor. Kim ne derse desin AB'ye de Amerikan müesses nizamına da güven, büyük bir ivmeyle azalıyor. Kimsenin kendisine söylenenlerin doğruluğuyla ilgilendiği yok. “Beni Müslümanların, mültecilerin, göçmenlerin istilasıyla korkutuyorsunuz. Belki doğru belki yanlış, bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. Kendimin, ailemin, ülkemin geleceğine, geleceğimize baktığımda koskocaman bir karanlık görüyorum ey eski düzenin siyasileri!” demeye çalışıyor insanlar. AB'nin her ülkesinde bu korku ve endişenin hızla yayıldığını tüm anketler gösteriyor. Velhasıl, ortada “post-gerçeklik”le açıklanabilecek bir durum, kolay kaldırılan cahil kitleler falan bulunmuyor, basbayağı liberal ekonominin ve liberal demokrasinin krizi var.



Ülkemizde de bazıları, Batı'da yenilerde üretilen önyargılara ve “post-gerçeklik” kavramına sarıldılar hemen. Onların sığ anlayışlarına göre, nasıl Türkiye'de cahil kitleler, Erdoğan'ın ve Ak Parti'nin şanlı geçmiş, büyük Türkiye retoriğine kanıp oy vermişlerse, aynı cehaletin egemenliği bu kez Batı'ya yayılıyordu. Kabahat, onlarda değil cehalete ve kaba sabalığa bu kadar yüz veren, kalabalıkların dediğini yapan demokrasideydi. Bu bazılarını karşınıza alıp gerçeğin hiç de öyle olmadığını, bugüne kadar seçmeni kandıranların Erdoğan'ın haricindekiler olduğunu anlatmaya kalksanız, onlarca örnek verseniz, ikna etmenize imkân ihtimal bulunmuyor. Bu kendilerini her şeyi biliyor sanan ama tek marifetleri eski düzenin resmi tezlerine inanmak (kanmak) olan bazılarına, Erdoğan ile kitleler arasındaki bağın, samimiyete ve sahici bir güvene dayandığını da zinhar anlatamazsınız. 15 Temmuz gecesi canını feda eden ve etmeye hazır on binleri de görmeyecek, duymayacaklardır.



ABD seçimlerinden sonra, Fransa'da yapılacak cumhurbaşkanı seçiminde merkez sağdaki Cumhuriyetçiler Partisi'nin adayının belirlendiği ön seçimde sandıklarda geçersiz sayılan oyların bir kısmının Cumhurbaşkanı Erdoğan'a verildiğinin ortaya çıktığı haberleriyle ikna çabasına da girişmeyin sakın! Sadece tebessüm edeceklerdir. Erdoğan'a oy verenler, birkaç gariban Cezayir kökenli Müslüman değil, bizzat müesses nizamdan umudu kesmiş Fransızlar olabilir demeye kalksanız basacaklardır kahkahayı, gülmekten kırılacaklardır…




#ABD seçimleri
#Fransızlar
#Trump
#Ak Parti