|
Postmodern darbe kendi evlatlarını yiyor

Kuraldır: İhtilaller kendi evlatlarını yerler. Bunun şu sıra olup-bitenle ne ilgisi var? Şöyle:

28 Şubat''ın "güçlü adamı", o dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri, emekli Tümgeneral Erol Özkasnak başsorumlularından biri olduğu dönemin adını açıkça koydu: "Postmodern darbe"! Özkasnak, 13 Ocak 2001''i 14 Ocak 2001''e bağlayan geceyarısı, Kanal 6''daki "Ceviz Kabuğu" programına telefonla katıldı ve 28 Şubat''a "postmodern darbe" yakıştırmasının kendisine hatırlatılması üzerine bakın neler söyledi:

"Bu sürece çok güzel bir isim takmışlar. Onu kim koymuşsa gerçekten zeka ürünü. Postmodern darbe, bence bu sürece yakıştırılan en iyi isimdir."

Teşekkürler!

"Postmodern darbe" nitelemesi "piyasa"ya ilk kez 28 Haziran 1997 Cumartesi tarihli Sabah gazetesindeki yazımın başlığı olarak çıkmıştı. Amerikan Newsweek dergisi bana atıf yaparak, terimi uluslararası alana taşıdı. 28 Şubat''a ilişkin bu nitelemeye, o tarihten bu yana sık sık, özellikle Mehmet Barlas''ın yazılarında yer verildi.

Madem ki, Erol Özkasnak "zekamızı" öven sözler sarfetti; biz de "asker mertliği"ne geri dönebilmeyi aklına getirmiş olmasından ötürü ona teşekkür edelim. Zira, hiçbir komutan bugüne dek, 28 Şubat''ın bir "darbe" olduğunu açıkça ilan etmemişti.

Geçen yıl Princeton Üniversitesi''nde ünlü Bernard Lewis''ın yönettiği "Türkiye" konulu bir sempozyumun konuşmacılarından biriydim. Bernard Lewis, oturum başlamadan önce bana, "Bu postmodern darbe sözünün patent hakkı sizdeymiş. Ama, ben onu Türkiye''ye geldiğimde birçok generalden işittim" demişti. Ben de kendisine "Akl için tarik birdir. Bu konuda, size onu söyleyen generallerle aynı görüşteyim" cevabını vermiştim.

28 Şubat''ın "darbe" olarak nitelenmesine, hernekadar, "Ceviz Kabuğu" programına katılan emekli Oramiral Salim Dervişoğlu karşı çıkmışsa da, Erol Özkasnak haklıdır. Çünkü, Özkasnak 28 Şubat süreci içinde faal olanların "başta Genelkurmay Başkanı ve Genelkurmay II. Başkanı olmak üzere, o zamanın kuvvet komutanları olduğunu" belirttikten başka, "Ancak, bu süreç içerisinde aktif rol alamayan komutanlar da vardı" dedi. Ve bunların Ankara''da olmayan ve taşrada bulunan Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri''ne mensup ordu komutanları, donanma komutanları ve Taktik Hava Kuvvetleri komutanları olduğunu söyledi. Salim Dervişoğlu, o tarihte Donanma Komutanı idi.

Bir "darbe"nin darbe olup olmadığını "darbeciler"in kendisinden daha iyi kim bilebilir ki? Erol Özkasnak''a bu konuda güveniyoruz.

Erol Özkasnak, Ertuğrul Özkök''ün 13 Ocak 2001 tarihli Hürriyet''teki yazısı üzerine patladı. Söz konusu yazıda Özkök, gazetecilikteki "haber kaynağı açıklanamaz" ilkesinin 28 Şubat döneminde Sedat Ergin tarafından, bütün ısrarlarına rağmen Özkasnak''a da uygulandığını ileri sürmüştü.

Erol Özkasnak ise, o dönemde böyle bir şey söylenmesine "cüret edilemeyeceğini" yani sokak deyimiyle, kendisine kimsenin böyle bir cevap vermesinin "sıkmayacağını" belirttikten sonra, bombayı patlatmıştı: "O dönemde Genelkurmay karargahıyla çalışabilmek için askeri kaynaklı haber kırıntılarını bile manşet yaparak komutanlara yaranmaya çalışan, karargah birşey söylemeden haber kaynaklarını ihbar eden kalemler, bugün benim kaynak soruşturması yaptığımı iddia eden kalemlerdir." Vay, vay, vay...

Ama Sedat Ergin ısrar ediyor ve Özkasnak''la arasında böyle bir konuşmanın geçtiğini, kendi verdiği tarih ve yeri belirterek öne sürüyor, Özkasnak''ın hafızasında yanıldığını söylüyor. Yazısının sonunda ise, "Bu satırların yazarı, o dönemde.. 28 Şubat sürecine de destek vermiş biridir" hatırlatmasını yapıyor. Dünkü yazılı ve elektronik medya bu "açıklama"ya dayanarak, Özkasnak''a "vur abalıya" havasında. Haksızlık. O dönemde yapsalardı bu davranışlarının bir anlamı olurdu. Hatta "andıç" ortaya çıktığı vakit, Özkasnak''a "andıç müellifleri"nden biri olmasından ötürü bu tutumu takınsalardı, belki inandırıcı olabilirlerdi.

"Bu satırların yazarı" 30 Ekim 2000 tarihinde Radikal gazetesinde Neşe Düzel ile yayımlanan söyleşide, Çevik Bir ve Erol Özkasnak adlarını, "andıç"la bağlantılı olarak ilk kez ortaya çıkartmıştı. 28 Şubat''ta ismi açıklanmayan manşetlerin önemli bir bölümünün ardında bunların olduğunu biliyordum çünkü. Bunları alıp yayımlayanlar ve yayımlatanlar bilmiyor muydu? Pekala biliyorlardı.

Askerler, mesleklerinin özellikleri icabı, "mertliğe" önem verirler. Birini "düşman" bellemişlerse bile, dik durmasına değer verirler. Kendilerinin kolayca kullandıklarına, kendilerini kolayca kullandıranlara ise saygıları yoktur. Nitekim, Özkasnak, 28 Şubat döneminde kendisiyle medyada "işbirliği" yapanları ve bu işbirliğinin yapılış biçimini açıklamıştır. 28 Şubat''ı yapılış biçimi itibarıyla diğer askeri darbelerden ayıran; zırhlı birlikler, tanklar vs. kullanılmadan medyanın kullanılmasıyla yapılmış olmasıdır. 28 Şubat''ın "şok birlikleri" büyük medya, bazı tv kanalları; askerleri ise bazı yazarlar ve muhabirlerdir.

Özkasnak 28 Şubat''ı "Tereyağından kıl çeker gibi, eski darbelere benzemeyen bir şekilde, hiç kan akıtmadan, devletin başındaki en büyük insandan ilgili bakanlara kadar hepsi dahil edilerek yürütülen bir süreç" olarak tanımladı. Bu da doğru. Deniz Baykal bile, 28 Şubat''ı "Askerin bir sivil toplum örgütü zarafetiyle gerçekleştirdiği" bir olay olarak selamlamadı mı? Bülent Ecevit''inden Mesut Yılmaz''ına kadar herkes arkasında mevzilenmedi mi? Daha önceki iki darbenin hedefi Süleyman Demirel "10.Yıl Marş"larına "orkestra şefliği" yapmadı mı?

İşte bütün bu özelliklerinden ötürü, biz 28 Şubat''a "Postmodern darbe" demiştik.

Peki şimdi olan ne?

Postmodern darbe, kendi evlatlarını yiyor...

٪d سنوات قبل
Postmodern darbe kendi evlatlarını yiyor
Yasakmış
Türkiye’de din ve Diyanet algısı-II
Derin cinayetlerdeki kritik eşikler
Reis’le hesabın varsa Reis’le gör Reisçilik kisvesine bürünmeden!
Suriye’de at izi it izine karıştı