Şu sıra TV'deki yorumcuların -kıdemli, bilinçli olanları hariç- bazıları şaşkın vaziyette. Karpuz efekti, yani ülkenin bir fikir ve/veya dünya görüşü konusunda ortadan ikiye ayrılma durumu yok.
Bu nedenle zaman zaman '
' yaşansa bile bir garip oluyor… Öyle olsa, iş kolaydı. Zaten omurilikten ne tarafı tutacağın belliydi. Yürür giderdin…
Bu sefer durum farklı. Koalisyonu savunsan bir türlü… Savunmasan bir başka türlü… “Erken seçim” diye tepinsen, her an ağaca çıkabilir. “Erken seçim olmasın” desen, kimlerle aynı cepheye düşeceğine bakıp büsbütün şaşırabilirsin…
Yani şu sıra, liderler kesin sonuç alana kadar, TV'lerde boy göstermeye çalışan, medya maydanozu olmaya hevesli arkadaşların işi hayli zordu… Bugün karar çıktıktan sonra bir 'Oh!' çekip eskiye hemen dönebilirler…
Geçenlerde uzun yıllardır hemfikir olmasam da saygıyla andığım gazeteci (kendisi TV'de “Artık gazeteci değilim. Siyasetçiyim”, dedi. Sanki siyaset ömür boyu insanın kovaladığı mesleğiymiş gibi) Mustafa Balbay bile şaşırıp ağzından kaçırıverdi: “Davutoğlu hükümeti gaspetmiştir. Bu hükümet gayrı meşrudur.” Bu da iyi. Bir de rahmetli Demirel'den miras kavramı kullanıp “Bednamıdır” falan da diyebilirdi yani…
Salı günkü yazımızda da belirttiğimiz gibi siyasi iletişimin en kıvrak, en sinir uçları açık dönemine geldik. Kim kendini doğru anlatamazsa yandı… Bu da ancak disiplinle olur.“Bizim Başkan SSK Genel Müdürlüğü yaptı. 10 günde kurar hükümeti. Bu arada yarın da Türkiye Suriye'ye girecek…” (Sn.
) türünden ahkâmlar kesen, partiyi bağlayan, zor duruma düşüren mensupları engellemek için siyasi iletişim ve ilişki unsurlarını zaptı rapta alıp, entegre mesaj verebilen, bunun için de doğru kanalları kullanan partiler, kazanacak…
Bugün öğleden sonra koalisyon kararı çıksa da çıkmasa da ustalığın gerekeceği hat, iletişim ve ilişki hattıdır… Ve kendi hakikatini anlatabilme becerisi de bu hattın tek kritik başarı faktörüdür…
Çipras ve Sosyal Demokrasi'nin iflası…
Haber aynen şöyle; birebir aktarıyorum:
“Yunan polisi, göçmenlere yangın söndürücü ve coplarla saldırdı. Polis saldırısına uğrayan göçmenler, İstanköy adasında bulunan kampa giriş yapmak için sıra bekliyordu. Yunanistan'ın İstanköy (Kos) adasındaki polis, bir futbol sahasına kurulan kampa girmek için kayıt sırası bekleyen göçmenlere, yangın söndürücü ve coplarla saldırdı. Yunanistan Başbakanı Alexis Çipras da mali sıkıntıda olan ülkesinin bu büyük göçmen dalgasıyla başa çıkamayacağını söyleyerek AB'den yardım istedi.”
Bir de fotoğraf var ki internette, yürek dayanmaz… Yunanistan'ın uğraştığı (!) 100 bin civarında bir göçmenin sefaletinden bir kesit…
Almanya aylardır ülkesine sızmış 150 bin mülteciyi ne halt edeceğini konuşuyor. İşte bu AB, bu gelişmiş Batı; bizim '
' ağzının suyunun aktığı Batı, 3 milyona yakın mülteciye şefkat ellerini uzatmış Türkiye'ye insanlık dersi
vermeye kalkmıyor mu…
Bayağı bayağı ağrıma gidiyor…
Yeri gelmişken 'ecnebi aydınlarımıza' bir gönderme
daha yapmama, olayı önceden görmüş olmanın keyfini çıkarmama müsaade edersiniz sanırım. Hani, komşuda Çipras 'idrar zoruyla' ve bol partili koalisyonla da olsa, iktidarı kurabilince, kendileri kazanmış gibi zil takıp oynadılardı ya...
Hani, Çipras'ı aralarında '
' ilan ettikleri Selahattin Demirtaş'a benzetmişlerdi (ya da tersi). Biz ne demiştik o günlerde: “Bizimkiler 'komşuda pişer bize de düşer muhabbetini unutsunlar; Almanya ve AB kuruşunu bırakmaz bu '
' gence. Diz çöktürür önünde… Öpe koklaya her dediğini yaptırır!..” Ne oldu? Önce AB'nin her dediğini kabul etti arkadaş. Salı günü de kendisine kredi vermiş tüm kurum, kuruluş ve ülkelerin şartlarının tamamına evet dedi…
Çipras maddi dünyada iflas ederken, işin manevi boyutunda da (mülteci meselesinde takındığı tutumla) Sosyal Demokrasi'nin
Yunanistan'da idam fermanını imzalamıştır…