Askerin Köşkü’nden Cumhur’un Sarayı'na

04:001/09/2015, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Abdülkadir Selvi

Gerçekten de ilklerin resepsiyonuydu.Öyle ki Cumhurbaşkanlığı Sarayına girince, görevlilere tebrik için nerede sıraya gireceğimizi sorduğumda, ”Doğrudan bahçeye geçebilirsiniz. Tebrigat kaldırıldı” karşılığını alınca, “İlklerin resepsiyonu” olduğunu anlamıştım.Resepsiyon saatinde akşam namazının vakti de girmişti. Sarayın muhteşem camisi orada duruyor dediğinizi duyar gibiyim. Yok. Camiye gitmeye gerek kalmadı. Cumhurbaşkanlığı külliyesinde girişin hemen altında kadınlar ve erkekler için yapılmış

Gerçekten de ilklerin resepsiyonuydu.

Öyle ki Cumhurbaşkanlığı Sarayına girince, görevlilere tebrik için nerede sıraya gireceğimizi sorduğumda, ”Doğrudan bahçeye geçebilirsiniz. Tebrigat kaldırıldı” karşılığını alınca, “İlklerin resepsiyonu” olduğunu anlamıştım.

Resepsiyon saatinde akşam namazının vakti de girmişti. Sarayın muhteşem camisi orada duruyor dediğinizi duyar gibiyim. Yok. Camiye gitmeye gerek kalmadı. Cumhurbaşkanlığı külliyesinde girişin hemen altında kadınlar ve erkekler için yapılmış iki mescit var. Abdest alma yerleri ve mescit özenle düzenlenmiş. Davetliler burada namazlarını eda ettiler.

CHP'den istifa eden İhsan Özkes de resepsiyondaydı. Camiye doğru yönelmişti. İhsan Hocaya mescitin yerini tarif ettik. Namazını kıldı. Tabi bunlar twit atmadan önceydi.

Resepsiyondaki ilklerden biri davetlilerin uzun kuyruklar oluşturduğu “Tebrigat” faslı yoktu. Hesap ettik, eğer Cumhurbaşkanı 1800 davetli ile tek tek tokalaşsaydı, 2.5 saat ayakta durmak zorunda kalacaktı.

Cumhurbaşkanlığı'ndaki bir resepsiyonda ilk kez Kur'an-ı Kerim okundu. Ruhum dinlendi.

Şehitlerimizin arkasından dua edilir, Kur'an-ı Kerim okunur. Cumhurbaşkanı da onu yaptı. 30 Ağustos adı üstünde Zafer Bayramımız. Şehitlerimiz var. Şimdiye kadar Kur'an-ı Kerim okunmaması bir eksiklikti. Allah'a şükür Türkiye'de çok şey aşıldı. Kur'an okuduğu, namaz kıldığı için subayların ordudan atıldığı bir Türkiye'den, 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonunun Kur'an-ı Kerim okunarak açıldığı bir Türkiye'ye gelindi. Erdoğan, çok şeyi dönüştürdü. Sonunda da resepsiyonları da dönüştürdü. Kur'an tilaveti ile başlayan 30 Ağustos resepsiyonunu da yaşadık.

Bir başka ilk daha vardı.

Cumhurbaşkanı, Başkomutan sıfatıyla yurtdışında görev yapan birliklerimizle tek tek bağlantılar kurdu. Kimi telefonla, kimi görüntülü olarak. Akçakale'de sınır karakolunda nöbet tutan asker, arkasında koskoca bir millet, karşısında Cumhurbaşkanı'nın olduğunu gördü. Cumhurbaşkanı, Türk Silahlı Kuvvetlerine moral veren bir jest yaptı.

Geçen resepsiyonda tarih boyu kurulan Türk devletlerini temsil eden askerler bu resepsiyonda da vardı. Ama biraz geri planda tutulmuştu.

Bu tür davetler bizim için aynı zamanda haber kovaladığımız, kulis almaya çalıştığımız yerler oluyor. Mesleki gayretlerimize tanık olan Sanayi Bakanı Fikri Işık, ”Şimdi hasat zamanı” diye takıldı.

TSK'daki görev değişiminden sonra yeni komutanlar en çok aranılan isimlerdi. Ama Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar her defasında, ”
Konuşmayacağız
” dedi. İlk dalga giden gazeteciler eli boş dönünce, ikinci bir grup daha şansını denedi. Ama askerler, ”Kapı-duvar” olmuştu. Komutanlar çok ketum çıktı. Konuşmadılar. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı görünce gözlerimiz parladı. MİT Müsteşarı da elimizi boş çevirdi.

Güvenlik bürokrasisinden umduğumuzu bulamadık ama siyasiler sorularımızı cevapladı. Resepsiyonda ilgi odağı olan isimlerden biri: Tuğrul Türkeş'ti. Hem Başbakan hem de Cumhurbaşkanı Tuğrul Beye özel ilgi gösterdiler. Tuğrul Beyle konuştuk. En çok, “AK Parti'ye geçecek misiniz?” sorusuna kızmıştı. ”AK Parti ile koalisyon yapmadım.
Ben MHP'liyim
” dedi. Edindiğim izlenim Tuğrul Türkeş'in MHP'de mücadeleye soyunacağı yönünde oldu. Babasının partisini kolay kolay terk edeceğe benzemiyor. Türkeş'in vefatından sonra Tuğrul Bey'in MHP'nin başına geçmesine “Banko” gözüyle bakılıyordu. Ama olmadı. Tuğrul Türkeş'in, Bahçeli için kolay bir lokma olmayacağı belli. En azından MHP, seçimlere iç çekişmelerin gölgesinde girecek.

Başbakan Ahmet Davutoğlu en çok soru sorup en az cevaplar aldığımız isim oldu. Başbakan kısa ama özlü yanıtlar verdi. Özellikle terörle mücadeledeki kararlılık vurgusu çok önemliydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da açıklamaları ile aynı kararlılığı pekiştirdi. Ama hem Başbakan'ın hem Cumhurbaşkanı'nın açıklamalarında açık bırakılan bir kapı vardı. Terörle mücadelede kararlılık vurgusu, ama çözüme açık kapı.

Başbakan'la konuşurken en çok merak ettiğimiz konu, 30 Ağustos törenleri sırasında Kılıçdaroğlu ile ne konuştuklarıydı. Torunlarını konuşmuşlar. Siyasette en çok ihtiyaç duyduğumuz şey. Keşke liderler zehir zemberek açıklamalar yapmak yerine, bir akşam eşlerini alıp birbirlerini ziyaret etseler ne kadar güzel olur. Selvi Hanımın babası vefat edince, Sare Hanım taziye ziyaretine gitmişti. Ne güzel olmuştu. Bu tür jestlere ne kadar ihtiyacımız var bir bilseniz. “
Tef gibi geriliyoruz
” Liderler düzeyindeki bir jest ortamı yumuşatmaya yetiyor. Unutmayalım başka Türkiye yok. İktidarı ve muhalefetiyle hepimiz bu ülkenin çocuklarıyız.

Resepsiyonda Cumhurbaşkanı'na yönelteceğim sorular vardı. Meslektaşlarım çok iyi sorular yönelttiler. Bir kısmını sormadan cevabını almıştım. Ama çözüm sürecinin buzdolabından ne zaman çıkarılacağı konusu vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, ”
Neyi görürseniz çözüm süreci buzdolabından çıkacak
” diye sordum.

Tek kelime ile cevap verdi:”
Huzuru
” dedi. Sonra ekledi; ”
Türkiye refah, mutluluk, huzur noktasında bunu yakaladığı anda çıkabilir”

İkinci bir sorum daha vardı.
Kızı Sümeyye Erdoğan'la ilgili sosyal medyada başlayıp, CHP'li densiz bir milletvekilinin gündeme getirdiği konu. Soruyu yöneltince Cumhurbaşkanı'nın bir an yutkunduğunu hissettim. Cumhurbaşkanı da olsa o bir babaydı. Baba olarak cevap verdi. “
Aile olarak bizi yaralıyor
” dedi. Hukuk yoluyla mücadele ettiğini söyledi.

Sümeyye Erdoğan konusunda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun tavrı yerindeydi.


27 Mayıs'tan sonra Menderes'in idamını durdurmak için İsmet Paşa'nın kapısını çalmıştı. O görüşmede Mevhibe hanımın ne denli üzgün olduğu söylenir.

Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit 70-80 arasında birbirleriyle kıran kırana mücadele verdiler. Cenazede bile tokalaşmadılar. Ama bir gün olsun eşleriyle ilgili olumsuz bir söz ağızlarından çıkmadı.

Siyasi mücadelede eşler, çocuklar ve ailelerin dışarıda tutulması gerektiğine inanırım. Bunlar siyaset üstü değerlerdir.

Söz konusu aile, eşler ve çocuklar olunca gerisi teferruattır. Sümeyye kardeşimiz, namusu namusumuzdur.
#Cumhurbaşkanlığı Sarayı
#resepsiyon
#çözüm süreci
#Sümeyye erdoğan