|

Yeme psikolojisinin derinliklerine yolculuk

Sabri Ülker Vakfı Yayınları, Buket Sözan’ın çevirisiyle “Yeme Psikolojisi: Biyolojiden Kültür ve Politikaya” adlı önemli bir kitabı Türkçeye kazandırdı. Davranışsal sinirbilim alanında çalışan Prof. Dr. Emily Crews Splane, obezite ve uyuşturucu bağımlılığı konularında araştırmalar yürüten Prof. Dr. Neil E. Rowland ve biyolojik psikoloji uzmanı Doç. Dr. Anaya Mitra tarafından kaleme alınan bu eser, yeme alışkanlıklarımızın derinlerine iniyor.

Dilber Dural
04:00 - 11/08/2024 Pazar
Güncelleme: 03:06 - 11/08/2024 Pazar
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

İnsanlar neden yiyeceğe ilgi duyar? Bu ilgi sadece insanlara özgü müdür? Yemek ve yemeğin rol oynadığı ritüeller için insanlar ne kadar zaman harcıyor? Teşhis edilebilir yeme bozuklukları hangileri? Çağın hastalığı “obezite salgını” nasıl çözülebilir?...

Tüm bu sorulara yanıt veren davranışsal sinirbilim alanında çalışan Prof. Dr. Emily Crews Splane, obezite ve uyuşturucu bağımlılığı konularında araştırmalar yürüten Prof. Dr. Neil E. Rowland ve biyolojik psikoloji uzmanı Doç. Dr. Anaya Mitra tarafından kaleme alınan ve Buket Sözan’ın çevirisiyle “Yeme Psikolojisi-Biyolojiden Kültür ve Politikaya” başlıklı kitap, geçtiğimiz günlerde Sabri Ülker Vakfı Yayınları tarafından Türkçeye kazandırıldı. Kitap, insanların neden yiyeceğe bu kadar ilgi duyduğunu ve bu ilginin sadece insanlara özgü olup olmadığını sorguluyor. İnsanların açlık hissettiklerinde yemeğe yönelmeleri oldukça doğaldır. Ancak kitap, bu temel içgüdünün ötesine geçerek, açlık dışında duygu, düşünce ve davranışların da bizi yemeğe nasıl yönlendirdiğini detaylandırıyor. 13 bölümden oluşan bu kitap, obezite, anoreksiya ve bulimia gibi teşhis edilebilir yeme bozukluklarına da odaklanıyor. Bu bozuklukların neden olduğu sorunları ve çözüm yollarını ele alan yazarlar, günümüzün önemli sağlık sorunlarından biri olan “obezite salgını”na da çözümler sunuyor. “Yeme Psikolojisi: Biyolojiden Kültür ve Politikaya” kitabı, yeme alışkanlıklarımızın sadece biyolojik değil, aynı zamanda kültürel ve politik faktörlerle de şekillendiğini ortaya koyuyor. Yemek sadece bedenimizi beslemekle kalmıyor, aynı zamanda kültürel ve duygusal dünyamızda da önemli bir yer tutuyor.

Duygu, düşünce ve davranışlar bizi yemeğe götürür

Sıklıkla insanlar aç hissettikleri için yemek yerler. Açlık, uzun süredir yemek yenilmemiş veya çok az yemenin sonrasında gelişen bir durumdur. Bir süre gıda yoksunluğu yaşamış veya diyet yapmış biri olabilirsiniz ve eğer birçok insan gibiyseniz, düşünceleriniz ve eylemleriniz giderek artan şekilde gıdanın hakimiyetindedir. Eğer şu anda aç iseniz, defterinize yiyecek karalıyor ya da elektronik cihazınızda restoranlara bakıyor olabilirsiniz. Fazla bilinçli bir çaba göstermeden tüm bu duygu, düşünce ve davranışlar bizi yemeğe götürür. Yapılan yeme davranışı çalışmalarında temel çağrışımsal öğrenmenin çeşitli formlarının, yiyeceklerden hoşlanılıp hoşlanılmaması ile bağlantılı olduğu ve bunun yemek kalıpları yani yemeklerin miktarı, zamanlaması ve yemek seçimi ile özel bir ilgisi olduğunu tespit etmiş. Örneğin görmeyi dört gözle beklediğiniz bir filmin galası için sinemaya gittiğinizi hayal ettiğinizde, hangi yiyecekleri isteyebileceğinizi düşününce, bazı insanlar için patlamış mısır veya şeker yemeden sinemada film izlemek neredeyse düşünülemez. Bu çağrışımlar, ilişkisel öğrenme, yeme davranışlarımız üzerinde de çok etkili. Bu çağrışımlar, yeme davranışlarımız üzerinde güçlü bir etkiye sahip.

Yiyecekleri hazırlayan kişiler, markalar veya mekanlarla bağ kurarız

Kitap, kişilerin yediği yiyecekleri hazırlayan kişilerle, belirli markalarla veya mekanlarla nasıl duygusal ve psikolojik bağlar kurduğunu da inceliyor. Genelde yemek yediğiniz veya atıştırmalıklar yediğiniz yere girdiğinizde aç hissettiğinizi hiç fark ettiniz mi? İnsanlar ve hayvanlar, yiyeceklerle ilişki kurmayı öğrendikleri yerlerde olduklarında daha fazla yiyecek tüketme eğilimindeymiş. Bu susuzluk, açlık veya herhangi bir şey tüketmek için planlanmış bir niyetin olmadığı durumlarda bile, buzdolabının yanından geçerken bir gazoz veya mutfaktan atıştırmalık almanın sık görülen davranışını açıklıyor. Çoğumuz, tanıdık insanların özellikle sevdiklerimiz tarafından yapılan, belirli restoranlarda servis edilen veya belirli markalarla ilişkilendirilen yiyeceklere düşkünüz. Belki de büyükannenizin elmalı turtası sizin favorinizdir. Yediğimiz yiyeceklerin işleyicileri, sağlayıcıları veya marka çağrışımlarıyla bağlantı kurarız. Büyükannenin pastası daha iyi çünkü büyükanne tarafından yapıldı; belirli çerezler diğerlerinden daha iyidir çünkü olumlu çağrışımlara sahip olduğumuz ambalajlarda markalanmıştır. Bu çağrışımlar duygusal ve psikolojik olarak kök salmıştır.

İlaç mantığıyla yiyecekler kullanılıyor

Kitap, aynı zamanda ruh halimizin yiyecek tercihlerimizi nasıl etkilediğini de inceliyor. Mesela kendinizi kötü veya stresli hissettiğinizde genellikle hangi tür yiyecekleri tercih edersiniz? Sıklıkla arzulanan “rahatlatıcı yiyecekler” arasında cipsler, makarnalar, pizzalar, dondurmalar ve çikolatalar bulunur. Bu yiyecekler oldukça çeşitlidir, ancak ortak bir özellikleri ise çok fazla karbonhidrat içermeleridir. Aynı zamanda kötü bir gün geçirdiğimiz zaman çocuklukta en sevdiğimiz yiyecekleri diğer yiyecekler yerine tercih ederiz ve kendimizi daha rahat hissederiz. Bu yiyeceklerin yüksek karbonhidrat içermesi ve bizi çocukluk anılarımıza götürmesi gibi faktörler, tercih ettiğimiz yiyecekleri belirleyen unsurlar arasında yer alıyor. Bazı insanlar ruh hallerini iyileştirmek için kendi kendine ilaç mantığıyla yiyecekleri kullanıyor ve iyi hissetmek için belirli yiyeceklere bağımlı hale geliyorlar.



#Sabri Ülker Vakfı
#Aktüel
#Psikoloji
1 ay önce